Hazım Sağıye
TT

Mezhep ve aşiret temelinde sosyal bölünmüşlük

2015 yılında çöp krizi patlak verdiği zaman başımıza ilginç bir durum geldi. İstisnasız bütün Lübnanlılar, bu krizi yaşadı. Aynı zamanda birçok köy ve kasaba, “Yabancıların atıklarını bizim buralara gömmeyin” diye protesto etmeye başladı. Tabi “yabancılar”, protesto eden köylerin ve kasabaların yakınlarındaki köy ve kasaba halkından başkaları değildi.
Bugün daha büyük bir krizle birlikte benzin istasyonlarında benzer sesler yükseliyor: “Yabancılar”, araçlarını “bizim” istasyonlarımızda “bizim” yakıtımızdan dolduruyorlar.
Devleti ve siyaseti vuran ve ekonomiyi kurutan çöküşün tamamlanmasının ardından küçük bağlılıklar, 2015 yılındakinden daha geniş, daha kapsamlı ve daha net bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Örneğin bir ay önce -yani Beyrut Limanı patlamasının birinci yıldönümünde- Hizbullah ve Arap aşiretleri arasında başkentin güneyinde bulunan Halde bölgesinde intikamvari çatışmalar çıktı. Bu çatışmalarda ölenler ve yaralananlar oldu.
O gün “Mezhepçilik, silahlı yüzünü ortaya çıkarttı” denildi. Çünkü çatışan taraflar, Şii ve Sünni idi. Fakat son günlerde sorunun, mezhepçiliğin de ötesinde aynı mezhep grubu içerisindeki anlaşmazlıklardan kaynakladığı ortaya çıktı. Zira Lübnan’ın kuzeyindeki Akkar bölgesinde iki Sünni kasaba olan Fneydek ve Eski Akkar arasında orta menzilli ve ağır silahlar kullanıldı. İki taraftan da ölenler oldu. Bu çatışmalar, iki kasaba arasındaki çekişmeli bir bölgede odun kesilmesinden dolayı çıktı.
An-Nahar gazetesi Trablus şehrinin durumunu şu ifadelerle dile getirdi: “Bugün şehirde özellikle popüler bölgelerinde meydana gelen bir tür kargaşa hâkim. Zira gece şehrin semalarını özellikle de Ebu Ali Nehri’nin olduğu bölgeyi el bombaları işgal ediyor. Bunun için şehrin mahalleleri silahlı tasfiye sahasına dönüşüyor.”
Meslektaşım Yusuf Bezzi, her an silahlı bir çatışmaya dönüşebilecek “yakıt doldurma savaşı” hakkında bir yazı kaleme aldı ve bu yazıda şu ifadelere yer verdi: “Magandalar gelip sırayı ihlal etmeye çalışacaklar. Motosikletli gençler, kesinlikle benzin istasyonuna saldıracaklar. Aynı şekilde nüfuz sahibi kimseler, koyu renkli camlara sahip büyük araçlarıyla gelip küstah bir şekilde sıramızı işgal edecekler. Nüfuz sahibi insanların araçlarıyla birlikte asayişi sağlayan devriye araçları gelecek ve bunlara öncelik verilecek.”
Mevcut sosyal bölünmüşlük, hiç görülmemiş bir seviyeye ulaşsa da bu durum yeni değil. Bölünmüşlüğü destekleyen ve sürdüren birçok faktör mevcut. Bunlar; kota dağılımına dayalı siyaset, halkı dahil etmeyen ve uyuşmazlığı azaltmayan hizmet ekonomisi, seçmenleri memleketlerine gönderen seçim yasası…
Dolayısıyla resmi çözümler de yetersizdi: Önemli başarılar gerçekleştiren Şihablar bile Müslümanlar arasındaki mezhep sorununu çözmek için dış politikayı Cemal Abdunnasır’a devretmeyi düşündüler. Bunun üzerine önde gelen bazı temsilcilerinin parlamento seçimlerini kaybetmesinin ardından Hıristiyanlar arasındaki mezhep sorunu büyüdü. Yine Şihablar, aşiretleri Suriye güvenlik organlarından çekip Lübnan güvenlik organlarına dahil ederek aşiret sorununu çözmeyi hayal etti.
Genel olarak çözümler ne olursa olsun savaşın yıkım gücü, devletin inşa gücünden daha büyüktü. Bir yandan nefret ve korku bir yandan da bölgelerin mezheplere göre ayrılması, huzurun kaçmasına ve ötekilerin susmasına neden oldu. Daha sonra Hizbullah’ın silahı, çoğu Lübnanlının zihnine kendini koruması gerektiği düşüncesini yerleştirdi.
Fakat düşünce skandallarının da devletin skandallarından aşağı kalır yanı yoktu. Zira Lübnanlılar, kendilerine “Lübnanlı olun ve Lübnan kimliğinde bir tarağın dişleri gibi birleşin” diyen Lübnan uyanışına tanık oldular. Sonra kendilerine “Filistin’i kurtarmak ya da en azından İsrail’le savaşmak için tek bir saf olun” diyen Arap uyanışına şahit oldular. Daha sonra da kendilerine “Sizi koruyan silahın altında birleşin” diyen Hizbullah’ın desteklediği İslami uyanışa tanıklık ettiler. Öte yandan kendilerine “Sınıf düşmanlarıyla mücadelede çıkarlarınıza göre birleşin” diyen sınıfsal uyanış ise daima mevcuttu.
Birliği ve bütünlüğü müjdeleyen bu uyanış hareketleri, bölünmüşlüğü ve parçalanmışlığı bitiremedi. Hepsi de birleşmeye teşvik eden ortak bir meseleye bahis oynadı: Lübnanlılar, başarıları folklorik olarak şekillenen bir ülke inşa etmenin sorunlu olduğunu düşündüler. Pan-Arabizm ve İslamizm yanlıları, sorunu İsrail’e bağladılar. Komprador burjuvazi ya da mali oligarşi içindeki solcular ise İsrail’e bağlılar.
Fakat bunların hepsi de kendilerine bahşedilen dini, mezhepsel ya da kültürel değerleri unutarak geniş bir alan talep ediyorlardı. Bu talep, Sünnilerden, Hıristiyanlardan ve Dürzilerden Sünni, Hıristiyan ve Dürzi kimliklerini bırakıp Şii projesine katılmalarını isteyen Hizbullah’la zirveye ulaştı.
Açık ve net olan tek uyanış, “Birbirimizden nefret ettiğimizi hatırlayın ve bizi bir araya getirecek hiçbir meselenin olmadığını unutmayın” diyen ideolojik süslemenin eşlik etmediği grupların ve aşiretlerin uyanışıdır.
Şu an olduğu gibi devlet çöktüğü zaman mezhepler ve aşiretler, somut bir şeyler elde etmek için gündeme geliyor. Buna karşılık devlet, cehenneme dönüşürken ideolojik uyanış hareketleri de hayali bir cennete dönüşüyor.