Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Irak geri dönerken

İki gün önce “Irak’a Komşu Ülkeler Konferansı’na” ev sahipliği yapan Irak, 2012'de Arap Zirvesi'ne ev sahipliği yapan Irak kesinlikle değil. Irak'ta, çevresinde ve uluslararası sahnede birçok şey değişti. Anak Bağdat'taki en önemli değişiklik, Irak'ı geri döndürmeyi amaçlayan sakin ve cesur bir sürecin başlatılmasıdır. Ne tesadüftür ki, ABD Kabil Havalimanı'nın kafesinden çıkmak için zamanla yarışırken, Bağdat’ta bir zirve gerçekleştirildi. Bu, bölgesel didişmeyi soğutma ihtiyacını göstermektedir.
ABD’nin Irak'ı işgalini ve DEAŞ’ın Irak topraklarının bir kısmını işgal etmesini takip eden zorlu yılları yakından yaşayan herkes, ülkenin başına gelen tehlikelerin büyüklüğünü bilir. Yıllar önce herhangi bir gözlemci, Irak'ın çıkışı olmayan bir bataklığa düştüğünü, bileşenleri arasındaki savaşın doğal olduğunu, birlikteliğin zorunlu olduğunu ve dostluğun sahte olduğunu duyabiliyordu. Ayrıca Kürtlerin anayasada yer almasına rağmen federal Irak'ta kalmalarının uzun sürmeyeceğini ve “hasta” Irak'tan uzaklaşmayı tercih edeceklerini duymak mümkündü. Bundan yıllar önce, devasa Amerikan makinesinin Bağdat'ı zapturapt altına aldığını ve Irak'ı onlarca yıl kendi yörüngesinde döndüreceğini söyleyenler de vardı. Bundan sonra Irak devletinin hatlarının, doğrudan İran yönetiminin çıkarları için silindiğini söyleyenler oldu.
‘ABD’nin Irak'ından’ korkanlar, Amerikan askerlerinin ayrılmasından önce nüfuzunun azalmasının açık bir şekilde görünmesinden sonra rahat bir nefes aldılar. Irak devleti için İran’ın çizdiği kaderi kabul eden kimseler, böyle bir Irak’ın, -son zamanlarda- halkı için çekici olmadığını, bölgede kabul görmediğini ve dünyada hoş karşılanmadığını görüyorlar. Öte taraftan Irak'ın Amerika'ya düşmanlık etmesinden kazanç sağlayamayacağı açıktı. Aynı mantıkla, İran’ın düşmanları hanesine adını yazdırıp tüm acı hatıraları uyandırmaktan da kazanç sağlayamayacak gibi görünüyordu. ABD’nin Irak’ının bir çözüm değil, bir sorun projesi olduğu; buna karşılık İran’ın Irak’ının, istikrar ve refah şansını yok eden uzun bir çatışma projesi olduğu yönündeki kanaat güçlendi.
Bedelleri ağır olan deneyimlerle teyit edilen bu kanaatler ışığında, Irak’ın Irak’ını herhangi bir kampa asker olmadan yeniden inşasına dayalı bir projenin hatları geçen yıl belirginleşti. Kendi topraklarındaki çatışmalardan, özellikle de İran-ABD çatışmasından büyük zarar gören Irak, bölge halkı ve bölgedeki büyük güçler arasında bir diyalog ülkesi olmayı hayal ediyor. Böylece bir arada yaşama ve ılımlılık yaklaşımına dayanan, dahilde devlete ve kurumlara yaslanan; hariçte karşılıklı çıkarlara saygı ve egemen devletler mantığıyla hareket eden bir formülasyon belirdi. Iraklı yetkililer, herhangi bir dış etkinin azaltılmasının fiili güçlerin dengesini değil, Irak devletinin dengesini etkileyeceğini kesin olarak dile getirdiler.
Irak devlet kurumları hem vatandaşları hem de dünya nezdinde itibarını yeniden kazanmak zorundadır. Dünya, bazıları kullanıma hazır füzeler bulunduran gruplar arasında bölünmüş bir karar mekanizmasına sahip olan bir ülkeye güvenemez. Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin, ‘devlet mantığı ile örgütler mantığı’ arasındaki uzun düelloda sabır ve sebat silahlarına tutunmaktan başka seçeneği yoktu. Kazımi bu hususta Iraklıların devlete duydukları özlemden ve gerek bölge gerekse dünya halklarının ‘Irak’ın Irak'ının’ geri dönüşünün hem Irak hem de bölge ve uluslararası sahne için bir ihtiyaç olduğu hissinden istifade etti.
Berhem Salih ve Mustafa el-Kazımi’nin konuşmalarında ve açıklamalarında, “yeni Irak’ın” hatları açık bir şekilde görülüyor: Devlet, anayasa, kurumlar, seçmenlerin iradesine saygı, egemenlik, başkalarının savaşlarının arenası olmayı ret, komşularına tehdit kaynağı olmayı ret, eksenlere kaymayı ret, her yöne köprüler kurma arzusu ve bir çatışma meydanı değil, bir diyalog ülkesi olmak. Kimse tablonun güllük gülistanlık olduğunu ve işin bittiğini iddia edemez. Ancak Irak'ın bölge ve bölge dışı ilişkilerini yeniden inşasında önemli adımlar attığı söylenebilir. Suriye'de bu olmadı. Aynı şekilde Lübnan’da da böyle bir şey görünmüyor.
“Yeni Irak’ın” savaşı kazandığını söylemek acelecilik olur. Hala “Irak devleti” yerine “Irak sahnesi” ile muamelede bulunmakta ısrar edenler var. Sahne ve meydanlar, kontrolsüz silahlar, suikast mevsimleri, devlete bilenme ve haritalar ile üzerindekilerin paylaşılması anlamına gelir.
Irak, -yaklaşan seçimlerin kilometre taşı olacağı zorlu sürece rağmen- yurtiçinde ve yurtdışında imajını iyileştirme yolunda ilerlemeye devam ediyor. Bağdat, “yeni Irak” projesi çerçevesinde komşu ülkelerin katıldığı bir zirveye ev sahipliği yaptı. Irak, müzakereye teşvik etmek için tüm muhalifleri -düşman değil rakip olmak için- tek bir çatı altında toplamayı başardı. Mevcut atmosfer, bir yıl önce imkânsız görünen Arap-Arap buluşmaları için fırsat sağladı. Bağdat, ‘Suudi-İran temaslarının kurulmasına yardım ederek ve bunun için ev sahipliği yaparak’ kolaylaştırma diplomasisinde puan kazandı. Zirvenin, gerek yeri gerekse katılım düzeyi ve oturum aralarında yaşananlar bakımından önemli olduğunu söylemek abartı olmaz. Bakan Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın yaptığı protokol “hatası” ise, ister yanlışlıkla olsun isterse de üstü kapalı bir mesaj gönderme amacı taşısın zirveye olan ihtiyacı artıran sebeplerden biridir.
“Irak’ın Irak'ının” dönüşü, halkı için bir hak, millet için bir kazançtır. Aynı şey Suriye, Lübnan ve Yemen için de söylenebilir. Bölge, at koşturulan bir meydan olmaktan ve küçük ordulardan bıktı. Devlet tek başına istikrar ve refah için fırsat sağlar. Bağdat, yirmi yıl önce bir çöküş döngüsünün başlangıcıydı. Araplar, Irak'ın geri dönüşünün komşu ülkelerde ve ötesinde farklı günlerin başlangıcı olmasını umuyor. Irak'ın rolüne geri dönmesi, yokluğunda bozulan dengenin bir ölçüde yeniden tesis edilmesini sağlıyor.