ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin hala insan hakları konusunda tam bir inandırıcılığa sahipmiş gibi davranması ilginç. Biden, risk altında olan on binlerce Afgan ve yabancının tahliyesini güvence altına almadan Afganistan'dan çekilme yöntemini savunmak için 16 Ağustos gecesi kameraların karşısına çıktığında, yaptığı konuşmada: “Afgan halkının temel haklarını - kadınlar ve kızlarla ilgili - tüm dünyada olduğu gibi konuşmaya devam edeceğiz" dedi. O haklı, ABD insan haklarını konuşmaya ve hatta savunmaya devam ediyor ama bu ay ve önceki aylarda yaptıkları bu sözlerle çelişiyor.
ABD geri çekilme süreci sona erdikten sonra, Afganistan'daki hava saldırıları operasyonlarını sürdürüyor. Bu hafta en azından bir aile bütün fertleriyle öldürüldü. Daha önce ABD ordusu veya sivil toplum örgütleriyle çalışan, hatta Afganistan’daki Amerikan Üniversitesi’ne kaydolan ve şu anda kaderlerine terk ettiği Afganlardan bahsetmiyoruz bile.
Tabii ki ABD’nin insan hakları ihlalleri yeni değil, Kamboçya'daki gizli savaşından Guantanamo’nun kurulmasına ve Ebu Gureyb Cezaevi skandalı ve diğerlerine kadar bu liste uzayıp gidiyor. Ancak bu ayki gelişmeler, daha doğrusu sesli ve görüntülü olarak aktarılan Afganistan krizi olayları, Washington'ın müttefiklere haber vermeden ülkeden çıkış tarihini tam olarak belirlemesi ve müttefiklerine bildirmemesi, dolayısıyla ABD'nin bu ilkelere bağlı kalacağına güvenen en yakın müttefiklerini, işleri kendilerine uygun olmayan bir şekilde düzenlemek zorunda bırakması farklı.
Zamanın iniş çıkışları çoktur ve ABD'nin Afganistan'daki çok taraflı başarısızlığını takip edecek jeopolitik değişimler ve zamanlar aynı zamanda insan hakları kavramını yeniden gözden geçirmek için fırsat olabilir. ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin bu hakları koruma ve saygı gösterme ilkelerini tekellerine almalarına izin verilmemelidir.
Bugün yapılması gereken, insan haklarından ve savunmasız kişileri korumaya çalışmaktan vazgeçmek değil, bu çabaları iki katına çıkarmaktır. Fakat ABD’nin bu hakları korumaktan birinci derecede sorumluymuş gibi hareket etmesine izin verilmemek gerekir. Washington'un artık diğer ülkelerden kendisini üstün görme ve insan hakları konusundaki vizyonunu dayatmaya çalışma hakkı yok, çünkü bu haktan Kabil Uluslararası Havalimanı'nın pistinde terk etti.
Dünya Kovid-19 pandemisinin etkilerinden kurtulmaya, ekonomik ve sosyal iyileşmenin temellerini oluşturmaya çalışırken, toplumsal koşulların nasıl iyileştirileceği de düşünülmelidir. Kuşkusuz Afganistan, Irak ve Libya gibi çatışma içinde olan ve siyasi krizlerden muzdarip ülkeler var ama göreli istikrar içinde yaşayan ve daha iyi bir geleceği nasıl inşa edebileceğine bakan başka ülkeler de var. BM'nin kuruluşundan sonra yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde üzerinde anlaşmaya varılanlar gibi insan hakları ilkelerine bakmanın önemi burada ortaya çıkıyor. Günümüzde insan hakları konusuna genellikle ifade özgürlüğü ve siyasi eylemden oluşan dar bir açıdan bakılıyor. Kuşkusuz bunlar toplumların haklarını tanımlarken gerekli, fakat başka temel haklar da var ve bunların başında ırk ayrımcılığına maruz kalmaksızın çalışma ve yaşama hakkı ile sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlere erişim hakkı geliyor.
Her toplumun insan haklarının güvence altına alınması ve korunması ile uyumlu kendine özgü özellikleri olduğu kabul edilerek BM üyesi devletler, Aralık 1993'te her devletin, insan haklarının korunması için özel bir organ geliştirmesini öngören “İnsan Haklarına Saygıya İlişkin Paris Prensipleri”ni onayladılar. Çoğulculuğun temellerine ve insan hakları dosyasının geniş bir şekilde ele alınmasına dayanan böyle bir organın kurulması için belirli kriterler bulunuyor.
Dün BAE, insan haklarına saygıyı ve onların korunmasını perçinleyecek bağımsız bir kurum olacak Ulusal İnsan Hakları Komisyonu'nun kurulduğunu duyurdu. Komisyonun kuruluşuna ilişkin yasanın yayınlanmasıyla ilgili olarak yapılan duyuruya göre, komisyonun çalışmalarının önemli bir bölümünü insan gelişimi, insan hakları ve onurunun korunması oluşturacak. İnsan onurun korunması birçok unsur gerektiriyor ve bu insan haklarını korumanın temel amacı olmalı. Amerikan tutumunun aksine, insan hakları bahsi sloganlar ve medya açıklamalarından ibaret olmamalı, daha ziyade insan onurunu korumaya dönük ciddi çalışmalar olmalı. Onur, büyük ölçüde, insana yakışır bir yaşam onuru ve toplum üyelerine koruma sağlanması ile somutlaşır. BAE yasalarına dayanan ve devletin toplumuyla uyumlu böyle bir kurum, ulusal olduğu ve devlet içinden doğduğu için insan haklarını garanti edebilir ve geliştirebilir.
İnsan haklarının kuşkusuz evrensel ilkeleri vardır, ancak uygulama ulusal ve kapsamlı olmalı. Yetmiş yıldan fazla bir süre önce, dünya ulusları İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni kabul etti ve imzaladı. Dünyanın gerçeği, özellikle kanlı çatışmalara tanık olan birçok Arap ülkesi, birçok kişiyi bu belgenin kağıt üzerinde mürekkepten başka bir şeyi temsil etmediğine inandırıyor. Ama gerçekte bunlar, ulusların uygulamaya çabalaması gereken ilkelerdir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin birinci maddesi şöyledir; “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” Halife Ömer İbn el-Hattab, "Annelerin hür olarak doğurduğu insanları ne zaman köleleştirdiniz?" diyerek insan haklarının önemi konusunda uyarmıştı. Son bir buçuk yılda kardeşlik ve dayanışma ruhunun önemini ortaya koyan Kovid-19 pandemisi deneyimini yaşadık. Bu deneyim aynı zamanda, tüm dünyayı meşgul eden pandemi gibi bir krizin ortasında, herkesin sağlık ve gıda güvenliği gibi temel haklarını güvence altına almanın, hükümetin iyi düşünülmüş ve başarılı planlar sunma becerisinin önemini hatırlattı. Nitekim BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkeler, salgına karşı aşı teminini garanti edip, milliyeti veya uyruğu ne olursa olsun topraklarında yaşayan herkese ücretsiz olarak sunarken, 50'den fazla ülke henüz aşılamaya başlamamıştı. Keza Avustralya gibi zengin ülkelerde, hükümetin başarısızlığı nedeniyle geçen Haziran itibariyle aşılanmış nüfus yüzde 4'ten daha azdı.
Salgının sonuçları, teknolojik değişiklikler ve ABD'nin gerilemesi arasında hızla değişen dünyaya uyum sağlamak, evrensel ilkeler olarak insan haklarına bağlı kalmayı ve bunların her toplumla uyumlu ve ulusal bir şekilde uygulanmasını gerektiriyor. Aynı zamanda, insan haklarına özen gösterme ve korumanın Batılı bir kavram olduğu şeklindeki popüler görüşün terk edilmesini de.
TT
İnsan haklarını korumak Batılı bir fikir değil
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة