Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Ama o en nihayetinde Irak!

8 Mart 2015'te eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin danışmanı Ali Yunisi şunları söylemişti: Tarih boyunca olduğumuz gibi bir imparatorluk olduk. Tarihte başkentimiz olan Bağdat şu anda geçmişte olduğu gibi medeniyetimizin, kültürümüzün ve kimliğimizin merkezi konumunda. İran ve Irak coğrafyası bölünemez; ya birbirimizle savaşır ya da birleşiriz!
O günlerde İran, Irak'ı işgal eden ve Medain'i başkent yapan Fars Sasani İmparatoprluğu’na hayalci bir atıfla, dört Arap başkenti, Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana üzerinde kontrol sahibi olduğunu iddia etmeye başlamıştı. Ancak Bağdat'ta “İran dışarı, dışarı” sloganları ile İranlılardan ülkelerini terk etmelerini isteyen kitlesel gösterilerin olacağı, Irak'ın egemenliğini ve özgürlüğünü geri kazanmak için ciddi ve sıkı bir şekilde çalışacağı İran rejiminin hesaplarında yoktu. Keza Tahran’ın Bağdat’taki adamı Nuri Maliki’nin devrinin, DEAŞ gibi çökeceği de. DEAŞ, Maliki’nin mezhepçi politikalarının ürünüydü ve yine bu politika nedeniyle Musul’u koruduğu iddia edilen hayali ordu hiçbir direniş göstermeden şehri DEAŞ’a teslim etmişti.
O zamandan bu yana, silahlı milislerini güçlendirme ve Haşdi Şabi adı altında toplama girişimlerinin temsil ettiği İran hegemonyasının tüm baskı ve uygulamalarına rağmen Irak, kimliğini ve özgürlüğünü yeniden kazanmaya başladı. Haşdi Şabi’nin DEAŞ’a karşı savaştığı doğru ama en başından beri İran’ın ülkedeki uzantısı güvenlik kolu olmayı planlıyordu. Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın Velayet-i Fakih’in bir savaşçısı olduğunu söylediği Hizbullah’ın kontrolü altında görünen Lübnan’da olduğu gibi.
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi 18 Haziran'da, Irak-Amerikan ilişkilerinin düzeyini ve bilhassa Irak'taki Amerikan varlığını ve muharip güçlerin geri çekilme sürecini düzenlemek için ABD'ye gideceğini söylemişti. ABD'nin Irak'ın DEAŞ'ı yenmesine yardımcı olan önemli bir ülke ve süper güç olduğunu, ziyaretinin sadece askeri yönle sınırlı kalmayacağını, ekonomik, kültürel ve eğitimle ilgili yönleri, Irak halkının menfaatine olan her şeyi ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini ele alacağını vurgulamıştı. Kazimi ayrıca "İran tarafıyla temas halindeyiz çünkü istikrara ihtiyacımız var. Irak'ın ABD-İran çatışmasının bir arenası olmasını istemiyoruz ve iki ülke arasında uzlaşma mekanizmaları üzerinde çalışıyoruz” diye eklemişti.
Kazimi'nin Washington ziyareti ve Başkan Joe Biden ile yaptığı zirve, Irak'ın bölgesel mutabakatların örülmesi ve komşu ülkeler arasında bir iş birliği ortamı yaratılması için bir arena olması yönünde artan çağrılarla birleşti. Bu bağlamda Kazimi, Irak'ın özellikle İran-Suudi Arabistan diyaloguna ev sahipliği yapmaya çalışmasının önemi üzerinde durdu. Biden ile yapılan zirve, ABD'nin Irak ile stratejik ortaklığının, demokrasinin güçlendirilmesinin ve BM himayesinde özgür ve adil seçimlerin düzenlenmesinin teyit edilmesiyle sona erdi.
Geçen Cumartesi, Kazimi ve Irak liderliğinin çabaları sonucunda Bağdat'ta bir “Komşu ve Bölge Ülkeler İşbirliği ve Dayanışma Zirvesi” ya da diğer adıyla dokuz ülkenin katıldığı “İş birliği ve Ortaklık Konferansı” düzenlendi. Konferansa, Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt, Katar, Mısır, Ürdün, Türkiye, İran ve Fransa katıldı. Bunlara ilaveten Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi ve İslam İşbirliği Teşkilatı da konferansta yer aldı. Bu zirve veya konferansın amacı, bölgedeki diplomatik gerilimleri hafifletmenin yanı sıra Irak'ın Arap ve bölgesel çevresiyle ilişkilerini yeniden tesis etmekti. Zirve, şu anda bölge ülkelerinin içinden geçtiği gergin durum dikkate alındığında önemli ve hassastı. Bu da ilişkileri geliştirmek, ihtilaflar sayfasını kapatmak, Arap ve bölgesel eksenler arasında ortak bir anlayış alanı yaratmak, aralarındaki anlaşmazlıkları azaltmak için etkin çalışma açısından hayati bir diplomatik saha olarak Irak'a aktif bir rol sunuyor. Arap ve bölgesel siyasi sahnenin bu tür zirvelere nadiren tanık olduğu göz önüne alındığında gözlemciler Irak'ın bu zirveyi organize etmedeki başarısının önemi konusunda hemfikirler.
Gözlemciler, zirvenin Irak dış politikasının canlandırılması kapsamında gerçekleştirildiğine ve Irak'ın ülkedeki ortamı olumsuz etkileyen kutuplar arası çatışmadan uzaklaştırılmasına net bir katkı oluşturduğuna inanıyor. Kazimi'nin açılış konuşmasında söylediği gibi, zirve, hükümetinin Irak'ı bölgedeki lider rolüne geri döndürme taahhüdünün yerine getirilmesini oluşturuyor. Kazimi, konferansın, savaşların tahrip ettiklerinin yeniden inşası için bir başlangıç ​​noktası ve temel teşkil etmesini umduğunu, ülkesinin topraklarının çatışmalar için bir arena olarak kullanılmasını reddettiğini vurguladı.
Irak'ın katılımcı ülkelerle ortaklıkları ve projeleri güçlendirmek için konferansa güvendiği aşikâr. Aynı zamanda konferansın bölgede istikrarı sağlamanın yanı sıra, Bağdat'ın bölgesel ve uluslararası rolünü geri kazanması ve konferansa katılan tüm ülkeler arasında olumlu bir atmosfer yaratma yolunda önemli bir adım teşkil edeceğine de inanıyor.
Irak'ı arka bahçesi olarak gören, Suriye üzerinden Lübnan ve Gazze'ye uzanan müdahale ve nüfuz köprüsünün doğu üssünü temsil ettiği temelinde hareket eden İran, Irak'ın etrafında ördüğü duvarların dışına çıkarak bu bölgesel rolü oynamasından kesinlikle rahatsızdı. Özellikle de Mustafa Kazimi, devletin rolünün devlet dışı adını verdiği rolü kontrol etmesinin gerekliliğine odaklandığı için. Kazimi, devlet dışı rol ifadesiyle İran'ın Irak ordusuyla rekabet eden paralel bir ordu olarak yönettiği Haşdi Şabi’ye açıkça göndermede bulunuyordu. İran, Haşdi Şabi’nin tıpkı Hizbullah gibi olmasını istiyor. Irak’ın, Hizbullah’ın hükümet kuramayan bir devletin rolünü neredeyse tamamen kontrol eden bir devletçik oluşturduğu Lübnan gibi olmasını istiyor. Nitekim Hizbullah örneğin, devlete danışmadan veya İran'dan petrol ithal etmesi durumunda Lübnan'a uygulanacak yaptırımları umursamadan İran'dan akaryakıt ithal etme hakkını kendisinde görebildi!
Bu bağlamda, Kazimi'nin bu önemli konferansa davetinin İran rejiminin derin öfkesini bastırmasına neden olduğu çok açıktı. Tahran'ın ilk olarak, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin henüz dış ziyaretler yapmaya hazır olmaması nedeniyle konferansı boykot edeceğini belirttiği söylendi. Kazimi, Tahran’ı konferansa katılmaya ikna etmesi için Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'i gönderdi. Bunun üzerine Tahran, ilk andan itibaren davranışlarıyla diğer heyetlerde hoşnutsuzluk ve şaşkınlığa yol açan Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan’ı gönderdi. Konferansa katılan heyetler, Irak'ın bu türden önemli bir bölgesel konferansı organize etmedeki başarısının, İran'ın bazen zorla da olsa kendisine dayatmaya çalıştığı vesayetten kurtulmaya başladığının kanıtı olduğunu dolaylı olarak biliyorlar.
Abdullahiyan'ın küstahlığı, kibir ve kabalığı ilk andan itibaren barizdi. Şaşırtıcı bir hamleyle, konferansa katılan başkanlar ve yetkililer hatıra fotoğrafı çektirmek için yerlerini alırken, Abdullahiyan protokolde diğer dışişleri bakanları ile birlikte kendisine ikinci sırada ayrılan yeri bırakarak, kayıtsızca ilerleyip cumhurbaşkanları, liderler, emirler ve şeyhler için ayrılmış birinci sırada durdu. Protokol görevlileri bir kâğıt ile yanlış yerde durduğuna dikkatini çekseler de kendisinin bu kasıtlı davranışı ile İran'ın Irak'ta belirleyici bir rolü olduğunu ima ettiği açıktı. Konuşmasında bile, konferansa hâkim olan uzlaştırıcı ruhu yok saydı. Irak’ın iç işlerine karışarak, ABD güçlerinin Irak'tan çekilmesini talep etti ve Irak liderliğini Suriye rejimini de konferansa katılmaya davet etmediği için eleştirdi. Ayrıca konuşmasında Irak ile İran arasındaki ticaret hacminin 300 milyar dolar olduğunu iddia etti. Katılımcıların hoşnutsuzluklarını göstermeleri ve alayları üzerine sözlerini düzelterek ticaret hacminin 13 milyar dolara ulaştığını söyledi. Tahran'ın konferanstan duyduğu rahatsızlığı ve sıkıntıyı daha fazla göstermek için Abdullahiyan, konferans çalışmaları sona erer ermez ziyaret için Şam'a yöneldi.
Tahran, Irak halısının İran rejiminin ayakları altından çekilmesine fiilen katkıda bulunan bu önemli konferansı düzenlemede Mustafa Kazimi ve Irak devletinin başarısından duyduğu öfke ve hiddetini istediği kadar bastırabilir. İran rejimi bugüne kadar Irak'a, sanki ona bağlı bir bölgeymiş gibi ya da Beyrut ve Gazze'ye kadar bölge ülkelerindeki milis nüfuzunun doğu köprüsüymüş gibi davranmakta çok ileri gitti. Ama en nihayetinde o bir başka ülke değil, Irak!