Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Sokağın en iyi berberi!

ABD’nin Afganistan'dan çekilmeye başlaması ve Taliban’ın iktidara geri gelmesinden bu yana konuştuğum tüm uzmanlara ve konuyla yakından ilgilenen isimlere şunu soruyorum: ABD, Batı ve İran arasında nükleer dosyaya ilişkin yapılan müzakerelerin akıbeti konusunda endişeli misiniz?
İnandırıcı bir cevap almış değilim. Aksine, ABD tarafından yapılan tüm açıklamalar gibi olayların gidişatı da herkesi oldukça endişelendiriyor. Nitekim ABD tarafından yapılan açıklamalar tek bir klişe çevresinde toplanıyor: Diplomatik bir çözümün gerekliliği!
Diplomatik bir çözümü kimse reddetmez. Ancak nasıl? Afganistan'da da mı bu şekilde oldu? Önce içeriği veya maddeleri net bir şekilde açıklamayan bir anlaşma yapıldı, ardından da geri çekilme gerçekleşti. Varılan sonuç ise sıfır noktası...
ABD'nin bölgeye dair hamlelerini ve açıklamalarını takip edenler, ortada bir plan veyahut stratejik bir eylem göremezler. Aksine, son zamanlarda sadece ‘diplomatik çözümler’ bulma ihtiyacına, ‘insan haklarına’ uygun ilişkilere ve ‘demokratik eylemin’ gerekliliğine odaklanıldığını görürler. Ancak tüm bu kartlar Taliban’ın iktidara dönüşüyle ​​birlikte yakılmış durumda.
Örneğin ABD’nin Husi terörü konusundaki tutumunu ele alalım…
ABD Dışişleri Bakanlığı, Husilerin işlediği tüm suçlara rağmen onları siyasi sürece katılmaya davet etmeyi sürdürüyor. ABD merkezli The Wall Street Journal gazetesini oldukça dikkat çekici olan “Veya ne…?” manşetiyle güçlü bir haber yazmaya iten de bu. Haberde, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Husilerin Suudi Arabistan'a yönelik saldırılarına ilişkin yaptığı ılımlı açıklamalar eleştiriliyor.
Gerçek şu ki ABD’nin başta kadınlar olmak üzere tüm Afganlar ve sivil toplum kuruluşları için herhangi bir garanti vermeden Afganistan'dan çekilmesinin ve ülkeyi yeniden Taliban’a teslim etmesinin ardından ABD'nin tutumu ve açıklamaları hiçbir şey ifade etmiyor.
Peki, Viyana’da yapılacak bir anlaşmanın Irak, Lübnan ve Yemen'in zararına olmayacağını kim garanti edebilir? Yoksa bu anlaşma ABD'nin Afganistan'dan çekilmesine mi benzemeyecek? ABD'nin bölgeden çekilmesinde bir sorun yok. Ancak sorun İran'a sahip olmadığı, hak etmediğini vermektir.
Ya Beşşar Esed çıkıp da Taliban'ın şu an uluslararası toplum ve ABD ile normal ilişkiler kurmak istediği, ifade özgürlüğünü garanti ettiği ve teröre karşı olduğu yönündeki ifadelerini tekrarlasa? Washington'ın onunla anlaşma yapmayacağını, Esed'e imkan vermek için bazı Arap ülkelerinden daha hızlı davranmayacağını kim garanti edebilir?
Ya İran etkisinin en önemli sahalarından (belki Irak’tan daha da önemli) olan Suriye ve Esed üzerindeki baskının kaldırılması Tahran’ın teşvikiyse? Zira İran’ın Lübnan’a ve Akdeniz’e çıkışını sağlayan Suriye, İsraillilere karşı da bir baskı kartı teşkil ediyor.
Burada biri de çıkıp şunu söyleyebilir: Peki, ya bölge ülkeleri? Bugün Washington ile bu sisli duruma hazırlar mı?
Buna en iyi cevap gün görmüş bir kişiden duyduğum şu hikâyede gizli:
Günün birinde adamın biri bir berber dükkanı açıyor. Çok geçmeden hemen yakınında bir berber dükkanı daha açılıyor. İlki dükkanını dünyanın en iyi berberi seçerken diğeri ise kendisininkinin şehirdeki en iyi berber dükkanı olduğunu savunuyor. Adamın canı sıkılıyor. Dükkanı hakkında daha ne desin diye düşünüyor. Biri kendisine şunu söylemesini tavsiye ediyor: Sokağın en iyi berberi de!
Ülkemizi ve çevremizi önemsemek adına başvurabileceğimiz çözüm bu. İçeride ve çevrede güçlü olan, başka yerlerde de daha güçlü ve daha hazırlıklı olacaktır.