Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Görevine başlayan Özel Temsilci Grundberg’in bir seçim yapması gerekiyor!

Tunus’u tüm yaşamımız boyunca ‘Yeşil Tunus’ olarak bildik. Ziyaret edenler bilirler ki ülkenin bu şekilde ünlenmesinin nedeni, Akdeniz'in omzunda uyuyan topraklarının büyük bir kısmının yeşilliklerle kaplı olmasıdır.
Buna paralel olarak Yemen’in tarih kitaplarındaki adının da ‘Mutlu Yemen’ olduğunu duyarak yaşadık. Ama bugüne kadar diğer ülkeler bir yana, neden özellikle Yemen’in mutluluğuyla ünlendiğini kesin olarak bilmiyoruz. Keza mutluluğun ona tarihinin her aşamasında mı eşlik ettiği yoksa bu süreçte Mutlu Yemen masalının yok olup buharlaşmasına, sonra da sahibine uymayan bir isim haline gelmesine neden olan bir durumla mı karşılaştığını da bilmiyoruz. Yemen ve onunla bağlantılı olduğu mutluluğunun sebepleri hakkında anlatılan hikâyeler oldukça çeşitli. Mesela bazı kitaplarda bahsedildiğine göre bunlardan bir tanesi, Hz. İsa’nın doğumundan önceki hükümdarlardan Büyük İskender’in Yemen’i işgal etmeye çalışması ama bu topraklara girmeyi veya istila etmeyi başaramamasıdır. İskender’in bu başarısızlığını, ülkenin mutlu olması gereken sebeplerden biri olarak görenler oldu. Böylece ihtişamlı Büyük İskender tarafından işgal ve istila edilememek mutluluğun bir ölçüsü sayıldı ve Yemen kendisinden başka herhangi bir ülkenin tatmadığı bir mutluluğun sahibi olarak ünlendi.
İpin ucunu bırakmayıp bu benzersiz ismin arkasındaki başka nedenleri araştırmayı sürdürürsek mutlaka çok daha fazla sebep buluruz. Ama bu satırların konusu bunlar değil, tam aksi... Başka bir deyişle konu, topraklarında Husi denilen bu grubun ortaya çıkmasından bu yana Yemen'in yüzünde görülen mutsuzluktur. Çünkü Husi grubu topraklarında bu aptallıkları yaptığı ve ülkeyi bozgunculuğunun ve çirkinleşmesinin arenası olarak gördüğü sürece mutluluğun Yemen'in bir özelliği veya Yemenlilerin bir hali olarak kalması beklenemez. Bana bu günlerde Yemen'in geçmişteki mutluluğunu ve bugün gördüğümüz mutsuzluğunu düşündüren şeyin ne olduğunu sorarsanız; bunun nedeni yeni BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg'in 5 Eylül sabahı Sana'ya ulaşmasıdır, derim.
Grundberg’in Sana’ya gelişi çeşitli nedenlerden dolayı iyimser ve umutlu olmanın sebeplerinden olmalıydı. Bunların ilki, daha önce AB'nin de Yemen başkentindeki büyükelçisi olması ve bunun onu ülkenin koşullarına vakıf, birçok siyasi ve coğrafi özelliği konusunda geniş bilgi sahibi yapmasıdır. Bu nedenle, sakinleşmeyen ve durmak istemeyen bu Husi kötülüğü ve verdikleri zararla başa çıkmaya kendinden öncekilerden daha fazla gücünün yetmesidir.
Grundberg’den önce Yemen Özel Temsilcisi görevine İngiliz Martin Griffiths, ondan önce Moritanyalı İsmail Vild Şeyh, ondan önce de Faslı Cemal bin Ömer getirilmişti. Hepsi de ülkeden ayrılıp giderken Yemen halkının Husilerden kaynaklanan mutsuzluğu olduğu gibi kaldı. Hatta arttı...
Griffiths, Vild Şeyh veya bin Ömer’in Yemenlilere veremediğini İsveçli Grundberg’in vereceğine bahse girmek mümkün mü?
Bu olasılık mümkün ve en azından teorik açıdan makul. Çünkü yeni temsilci siyasi arabuluculuk, çatışmaların çözümü, müzakereler ve Yemen’in Husi krizine benzer krizlerle başa çıkma konusunda 15 yıllık bir deneyime sahip. Buna bir de dünyayı meşgul eden ve dolduran uluslararası meselelerle doğrudan temas halinde geçirdiği 20 yıl ekleniyor. Bu, Yemen'e gelen ismin kısa bir mesleki özgeçmişi ve sahibine kendisi için geldiği dosyayı tamamlamasına imkan tanıyor. Ancak bu özgeçmiş tek başına yeterli görünmüyor.
Bu yeterli değil. Çünkü Husiler yeni gelen ismi, Suudi Arabistan topraklarını hedef alan füze ve insansız hava aracı saldırıları ile karşıladı. Füze ve araçların ne bu eşi benzeri görülmemiş sayıda ne de bu olağandışı yoğunlukta olmaları, bir tesadüf değildir. Aksine bu kasıtlı bir Husi hareketi ve suçuydu. Görünüşe göre Husilerin amacı, görevine henüz başlamış Özel Temsilci’ye bir güç gösterisi sunmaktı.
Ne var ki İsveçli Özel Temsilci’yi gönderen BM, mesleki özgeçmişini bu dosyada yapması gerekenleri yapması için yeterli hale getirebilir. Ama bunun için yeni bir özel temsilci göndermenin haddizatında bir hedef olmadığına ve olmaması gerektiğine, Yemen’i sorumsuz Husi grubunun elinden kurtarmanın bir aracı olduğuna inanmalı. Aynı zamanda Husileri yönlendiren ve harekete geçiren Tahran'ı caydırmak için uluslararası toplumu harekete geçirmesi gerektiğini de anlamalı.
Yemen'de mesele artık bir önceki temsilci Griffiths'in gitmesi ve sonraki isim Grundberg'in gelmesi olmaktan çıktı. Bu görülmediği sürece ülkeye gelip giden elçileri tek tek saymaya devam edeceğiz. Başarmak için gelenler ve bunu gerçekleştiremeden ayrılanlar, haleflerinin bir kopyasına dönüşmeme umuduyla gelenlerle oyalanmayı sürdüreceğiz.
Mesele artık böyle devam etmemeli. Çünkü böyle devam ederse bundan bizzat Husiler faydalanacaktır, kötü şansının kendisini Husi grubu ile uçuruma düşürdüğü Yemen halkı değil. Husiler Yemenliler için ne kendilerini kapsayan ve bağlı olacakları bir anavatana ne de tüm siyasi yelpazeleri de barındıran bir Yemen’e inanmıyorlar.
Grundberg’i yarın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde vereceği bir brifing bekliyor. Seleflerinin de Güvenlik Konseyi’nde benzer brifingler verdikleri ama daha sonra Yemen’deki durumu sahada değiştirmekte bunların yararının görülmediği göz önünde bulundurmalı.
Kendisi, brifinginin öncekilerden farklı olmasına önem vermeli. Bu da ancak brifingin sahibi çıplak gerçeği, Güvenlik Konseyi’nin daimi ve daimi olmayan üyelerinin önüne sererse mümkün. Aynı şekilde Güvenlik Konseyi’nde görevi küresel barışı ve güvenliği korumak olan herkese, Husi grubunun mevcut haliyle kalmasının uluslararası güvenliği her şeyden fazla tehdit ettiğini, küresel barışı can evinden vurduğunu açıkça beyan ederse... 
Küresel ticarete Husi grubunun İHA’lar ve füzelerle gerçekleştirdiği zarar verici eylemlerinden ve bunların Babu’l Mendeb, Aden Körfezi, Umman Denizi ve Kızıldeniz'den bir taş atımı uzakta gerçekleşmesinden daha fazla tehlike oluşturan bir şey var mı?!
Göreve başladığı gün İHA ve füze saldırılarının neden olduğu arbedeye tanık olan İsveçli Özel Temsilci’nin ilk brifinginde, Avrupa’nın en kuzeyinde yer alan ülkesinden gelmesinin amacı doğrultusunda, ikilemin çözümü için faydalı öneriler bulunmalı. Birinci brifingde Yemen meselesine çözümün başka bir yerden değil, Tahran’dan başladığını belirten doğru perspektiften baktığında, hukukçuların deyimiyle ‘verimli’ olacaktır.
Tahran bunu bildiği ve farkında olduğu için halihazırda Viyana’da kendisi ile ‘barışçıl’ olarak nitelendirdiği nükleer programıyla ilgili yürütülen müzakerelerde, bozguncu bölgesel davranışları ile balistik füzeleri arasında ayrım yapılmasını talep ediyor. Bunu istiyor, çağrıda bulunuyor ve diretiyor çünkü bu 3 dosyanın birbiri ile bağlantılı olduğunun farkında. Dosyaları birbirinden ayırmanın körüklediği bölgesel kaosun devam etmesinin, bölgenin her bir köşesini ateşe vermekten vazgeçmeyen, bölge genelindeki yıkıcı rolünün sürmesi demek olduğunu biliyor.
Yeni Yemen Özel Temsilcisi, yarınki ilk brifinginde çatışmaları çözme tecrübesi ile arasında bir bağlantı kurmalı. Bu bağlantı da ancak kendisini bekleyen Güvenlik Konseyi üyelerine, Husi grubunun İran'ın bölgedeki uzantısından başka bir şey olmadığını, kök ile mücadelenin uzantı ile mücadeleye zaman ve emek harcamaktan daha işe yarar ve faydalı olduğunu açıkça ifade ederse kurulabilir.
Beklenen brifingde söyleneceklere göre Grundberg’in, kendisini karşılayan İHA’lar ve füzeler ile dersini anlayarak mı hareket edeceği yoksa günlerini daha önce Griffiths ve Vild Şeyh ve bin Ömer gibi mi geçireceği kararlaştırılacak. Elbette bir seçim yapması gerekiyor!