Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Fas seçimleri ve siyasal İslam’ın başarısızlığı

Güçlü bir genç boksör nadiren nakavtla yenilir. Gelgelelim, Fas Krallığı'ndaki siyasal İslam partisi Adalet ve Kalkınma Partisi'nin son seçimlerde başına gelen bu oldu. Genel ve yerel seçimlerde 10 yıl boyunca maçlardan hep zaferle çıkmıştı. Destekçileri ve liderleri halen geleneksel milliyetçi, liberal ve sosyalist partilerden üstün özelliklerinden, din, vatanseverlik ve sosyal adaletin mükemmel bir karışımı olduklarından bahsediyorlardı. Ancak Faslı seçmenler neredeyse oybirliğiyle onları yenilgiye ve yok olmaya mahkûm ettiler. Çünkü iktidar ve kamu işlerini yönetme tecrübeleri başarısızdı ve halk, İslam adına gür çıkan seslerini önemsemedi.
Devrimciler, ordu, Sahvacı (Uyanış) İslamcılar ve İran, Afganistan ve Pakistan'a yayılmış Mollalar arasında kaybolan Maşrık’ta dini ve siyasi gelenek, bizim için bir hakaret haline geldi.
El-Sıddık es-Seyyid Veld Abah açıklayıcı makalesinde, Fas’ta yaşananları köklü Fas parti geleneğinin çöküşten sonra yeniden yükselip, İslamcı Sahva argümanları bayrağı altında büyüyen otları söküp atması olarak açıklıyor. Ama aslında yeni İslamcılara karşı zafer kazanan esasında (Müminlerin Emiri’nin hafif bir şekilde değindiği ve sembolize ettiği) dini geleneksellikti.
Fas Krallığı’nda açıklanmış 3 geleneksel dini etkenin temsil ettikleri, İstiklal, Bağımsızlar ve Asalet partilerinden daha köklü. Bunlar; Maliki mezhebi, Cüneydi tasavvuf ve Eşariliktir. Bu, Maşrık’ta olduğu gibi ulus-devlet deneyiminin sorunları, ordunun emelleri, otoriter diktatörlükler ve uluslararası siyasetin yıpratmaları ve tahriklerinin baskıları altında kalmadığında, gelişme ve yenilenme imkanı bulan üçlü bir yapıdır. Şiddet yanlısı Sahvacılar ve cihatçılar tüm bu olgulardan yararlanarak tüm yükü Batılılaşmış ulus devlete ve modernleşmemek için inat eden geleneksel İslam’a yüklediler. Fas'a gelince, modernite, anayasal monarşi ve çok partililik deneyimlerini Müminlerin Emirliği tarafından kucaklanan İslam’a (bu kucaklaşma karşılıklıydı) yabancı kalmadan yaşadı. Ne moderniteye kucak açan dini gelenek ne de demokratik deneyim engellendi. Kral Beşinci Muhammed ile birlikte ulusal bağımsızlık hareketinin liderlerinin bizzat kendileri dini geleneğin ve dini yenilenmenin liderleriydi. İşte bu iki neden yani reformist dinsel dinginlik ile ulusal monarşinin ve üst düzey politikacıların rasyonelliği, Fas deneyiminin benzersiz olmasını sağladı. Bu kucaklama ve uyum modelinden Arap ve İslam dünyasındaki diğer ülkelerin de yararlanabileceği yok sayılmamalı.
Ulus devletin Arap dünyamızda ve tüm dünyada misyonu, kamu işlerinin iyi yönetimidir. Oysa Maşrık ve Fas’ın Sahvacıları ve kimlikçileri dinin siyasi misyonları olduğunu ve doğru din ile gerçek vatanseverliğin taşıyıcıları olarak kendilerinden başka hiç kimsenin bu misyonları yerine getiremeyeceğini iddia ettiler. Ulus devletlerin muzdarip olduğu yukarıda saydığımız sebeplerden ötürü Maşrık ve bazı İslam dünyası ülkelerinde popüler düzeyde başarılı oldular. Fas’ta bu sorunlu Maşrık bilincini taşıyanlardan bazıları Sahvacı örnekleri taklit etmeye çalıştılar, ama başarıları sınırlı ve göreceliydi.  Onlar yalnızca bölgede ulus-devlet deneyiminde meydana gelen gerilimlerden yararlandılar. Bir kırık kanat gibi olan bu gerilimler üzerinden ilerlediler. Dolayısıyla bu gerilimler ortadan kalkıp, dini müessesenin başı, anayasal monarşinin ve siyasi çoğulculuğun lideri Kral 6. Muhammed döneminde Fas deneyimi ayağa kalktığında, Sahvacıların dönemi sona erdi. Köklü dini gelenek, halkla ilişkiler ve kamu yararına ilişkin belirgin farkındalık, zaferle geri döndü.  Ne din sömürüsünün ne de onun adına siyasi ajitasyonunun başarılı olması mümkün olmaktan çıktı. Fas halkının çoğu dinlerinin koruma altında ve sağlam olduğunu biliyor. Birbirini izleyen düzenli seçimlerde oy sandıkları aracılığıyla değişen ya da düzeltilen seçilmiş hükümetlerle kendi kamu işlerini ve çıkarlarını yönettiğini biliyor. Fas halkı ayrıca sadece seçme değil, denetleme, hesap sorma ve değiştirme yetkisine de sahip olduğunu biliyor. Tabii ki ilgili kurumlardaki düzenli ve yasal faaliyetler çerçevesinde. Çeşitli düzeylerdeki bu köklü uygulama ile dini, etnik ve bölgesel gerilimlerden yararlanan politikacıları barışçıl bir şekilde atlatmak mümkün olmaya devam ediyor.
Dünyada tam olarak başarılı bir siyasi deneyim olmadığı gibi, ilerleyişinin sonuçları da garantili değil. Ancak Fas Kralı böyle düşünmedi ve buna teslim olmadı, saltanatının başlangıcında ulusal uzlaşı için yoğun bir çaba sarf etti. Sahvacıların ve değişim karşıtlarının itirazlarına rağmen ve büyük sıkıntılar çekerek, medeni haller kanununu reforme etti. Son olarak, Maşrık ve Arap dünyasının  en tehlikeli yıllarında (2011), çoğulculuk bağlarını güçlendirmek için reformist bir anayasa değişikliğine imza attı. Tabii ki sağdan ve soldan radikal muhalifler var olmaya devam ettiler, ancak bunlar Fas rejimi için bir yük değil, bir başarı sertifikası.
Kırk yıldan fazla bir süredir Fas'ı ziyaret ederim. Ancak 2019'da tesadüfen Papa Francis'in Fas’a yaptığı ziyarete tanık olduğum ziyaret başkaydı. Bu ziyarette Kralın ve yetkililerin, Fas'ın İslami ılımlılık deneyimi, Fas’ın ev sahipliği yaptığı Afrikalı dini kadrolar için kurulan büyük eğitim ve öğretim tesisiyle ilgili sunumlarını takip ettim. Kralın konuşmasını ve Papa ile birlikte yayınladığı ortak belgeyi dinledim. Bu hoşgörü, birbiri ile tanışma, barış ve güven doluluğundan gurur duydum.
Aralarında Faslıların da olduğu bazı büyük reformistler, dinin devletle ilişkilerindeki dengesizliğin dini taklitten kaynaklandığını düşündüler. Bazıları da Sahva ve cihat fenomenlerinin ortaya çıkış nedeni olarak dini söylemin yenilenmemesini gördüler. Onlarca yıldır dinin dönüşü ve İslam adına ulus devletlere karşı ayaklanma olarak bilinen olguyu takip ettiğim için, Fas'ta din ve devlet arasındaki “karşılıklı kucaklaşma” deneyimini takip ettiğimde şunun farkına vardım; din doktrinel veya mezhepsel gelenek ya da tasavvuf nedeniyle gerginlik nedeni yahut sömürüye açık hale gelmiyor, bu daha ziyade siyasi deneyimde zor durumda kalmaktan ve kamu işlerini yönetmekteki başarısızlıktan kaynaklanıyor.
Maşrık’ta son 30 yılda ülkelerimizde ve dünyada yaşanan olaylar nedeniyle Sahvacı ile cihatçıların devletler ve toplumlara nüfuz etmelerine karşı çok hassas hale geldik. Bu nedenle, halkın din işleri yönetimi ya da Faslı kardeşlerimizin dediği gibi din yönetimi politikalarına duyduğu güven ile dine huzur getiren siyasi meşruiyet faaliyetleri içinde düzenli bir şekilde yer alma yoluyla, dinin siyasallaştırılmasından kurtuluş olanaklarıyla ilgili bir model sunmaya karar verdim.