Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Denizaşırı Üçlü İttifak ve Çin

Asıl sorun ve tehlikeli siyasi gelişme, stratejik ittifaktan ve Çin’e karşı yapılan askeri anlaşmadan dışlandıktan sonra sırtından bıçaklandığını ifade eden Fransa’nın çıkışı değil.
Asıl önemli olan şey ABD, Büyük Britanya (Birleşik Krallık) ve Avustralya arasında Çin’in kuşatıcılığına karşı bir savunma ittifakı oluşturmak için yeni bir ittifak kurulmasıdır. Bu yeni ittifak Çin’e karşı Avustralya, Güney Kore ve Japonya gibi bu havzadaki müttefik ülkeleri de savunacaktır.
Fransa'nın öfkesi ve hayal kırıklığı ise çok bir şey değiştirmeyecek çünkü Fransa, NATO çerçevesinde ABD'nin müttefiki, büyük bir siyasi ve ekonomik ortağı olarak kalmaya devam edecek. Fransızların ellerinden Batı sistemi içinde kendilerine başka bir rol aramaktan başka bir şey gelmez.
Yeni gelişme ışığında, ABD’nin Büyük Britanya’nın nüfuzunu kabullendiğini ve onu uluslararası çatışmada merkezi bir ülke olarak gördüğüne şahit oluyoruz.
İngiltere’nin 2. Dünya Savaşı’nda ve Soğuk Savaş’taki rolü böyleydi ancak geçtiğimiz 20 sene içerisinde bu etki azalmıştı.
Görünen o ki, Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışı kendisine karşı toplu politikanın kararlaştırıldığı ve oylandığı Brüksel'in prangalarından kurtulmasını sağladı.
Birleşik Krallık AB’den çıkmış olmasaydı, bu yeni ittifaka katılamazdı. Bu değişim, Londra'nın bugün Çin için hayati bir petrol atardamarı sayılan Orta Doğu da dahil olmak üzere, Çin ile rekabet ve mücadeleden etkilenen diğer bölgelerdeki rolünü artıracak. Zira Londra'nın AB’den çıkışı, dünyadaki rolünü azaltıp statüsünü ve ekonomisini tehdit etmişti. ABD-Çin kavgası her geçen gün daha da büyüyor. ABD’liler, Çin'in Pakistan, Batı Asya ve Afrika Boynuzu gibi kendi nüfuz alanlarına yayılmasını takip eden yıllarda endişelerini ve hoşnutsuz oluşlarını tekrar tekrar dile getirdiler. Çin'in İran'a gizlice petrol ve askeri endüstri de dahil olmak üzere stratejik öneme sahip sektörleri kapsayan 25 yıllık bir iş birliği anlaşması teklif ettiği ortaya çıktığında da aynı tepkiyi gösterdiler.
Muhtemelen 2015 yılından beri Güney Çin Denizi bölgesinin tanık olduğu gerilim, bu bölgede güçsüz olduklarını anlayan ABD’lileri Soğuk Savaş ittifaklarını yeniden canlandırmaya itti. Washington yapay adalar inşa etme, nüfuzunu yayma ve askeri faaliyetleri konusunda hızlanan Çin'in Filipinler, Malezya ve Brunei gibi müttefiklerini ve oradaki kaynaklar üzerindeki çatışmayı tehdit ettiğini söylüyor.
Onlarca yıl işbirliği yapan Çin ve ABD arasındaki anlaşmazlık eski ABD Başkanı Barack Obama'nın yönetimi sırasında alevlendi. Zira Obama o dönem Çin'i “uluslararası yasalara ve normlara uymamak ve bazı ülkeleri boyun eğdirmek için gücünü yaymaya ve gövde gösterisi yapmaya çalışmakla” suçlamıştı.
Tabi ki, ABD'nin asıl endişesinin sebepleri bundan daha fazla. Zira ABD Çin'in aralıksız büyüyen gücü ve nüfuzunu genişletmesinden rahatsız.
Çin'in ekonomik, endüstriyel, bilimsel ve askeri alanlarda gösterdiği başarı Washington'u endişelendiriyor. Çünkü Washington Çin’in ileride çıkarları ve doğrudan kendisi için bir tehdit haline geleceğini düşünüyor.
Washington Büyük Britanya ve Avustralya ile yapılan üçlü ittifak gibi bazı bölgelerde Çin’e karşı ittifaklar kurmaya çalışacak ve bu ittifakların Çin'in nüfuzunu yaymasını engelleyecek kaleler olmasını isteyecek.
Bu da şu demek oluyor ki, resmen Soğuk Savaş'ın dönüşüne, kutupların çatışmasına ve bunlara göre dünyanın bölünmesine tanık oluyoruz.