Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Almanya, ne büyük bir ders!

Sudan ve onun Uluslararası Mahkeme tarafından aranan cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'in dönüşümü için ödediği bedel hakkında konuşacağız. Ben de masumiyetime mağlup oldum ve Sudan halkının çıkarları için Beşir'in teslim olmasa bile istifa etmesinin yeterli olduğunu söyledim. O zaman Cumhurbaşkanı Celal Talabani gülümseyerek şöyle demişti: "Londra'da kalmanız size Ortadoğu'da olduğumuzu unutturdu. Burada yöneticiler değil, halk gidiyor.”
Ortadoğu'da gazeteci olmak ne kadar zor. Lübnanlı olmak daha da korkunç. Anayasayı hiçe saymadan işleyen hükümetlerin olması yadırganıyor. Kamu malını mubah kabul etmeyen bir yetkilinin varlığı hoş karşılanmıyor. Avrupa ülkeleri, istikrar için köprülere veya gölgeliklere imreniyorlar. Bizde ise sıradanlık yaygınlaştı, utanç yayıldı ve devletleri dağıtma ve şehirleri yıkma konusunda karar bu işte uzman olanların eline geçti. Bir başkanın, insanlar onu karargahından atmadan veya boynuna ilmek geçirmeden gönüllü olarak emekli olmayı seçtiğine inanamıyoruz.
Gerçek şu ki, o gün olmasaydı bu hikâye yazılamazdı. O gün Doğu Almanya’da matematik ve Rusça’da çok başarılı olan küçük bir kız, Almanya ve Avrupa’nın kaderini değiştiren Berlin duvarının yıkılmasına tanık olmuştu. O gün olmasaydı, bu küçük kız Fizik alanında doktorasını yapıp uzun bir araştırma çalışmasından sonra emekli olacaktı. Erich Honecker'in ülkesinde onun için siyasi bir gelecek öngörmek zordu. Sessizliği, iktidardaki Komünist Partiye ve onun Rus muhafızlarına çekici gelen türden değildi. Babası, Berlin'in batı kısmına birkaç gezi düzenlemesine izin veren kurumlarla olan ilişkilerini düzenlemesine rağmen, bir rahibin kızı olmanın bedelini ödemiş olabilir.
Duvarın yıkıldığı gün birçokları için fırsat kapıları açıldı. O gün bir kamp ve bir model yenildi. Doğu Almanya kendini anavatanın bağrına attı. François Mitterrand ve Margaret Thatcher'ın korkularına rağmen Şansölye Helmut Kohl birleşik bir Almanya kurdu. Ve bir zaman sonra Kohl’un yerine hükümet koltuğuna "kızım" dediği bir isim oturdu. Belki de parti tarafından alınan yardımların “kara kutusu” skandalı tarafından itibarı lekelendiğinde hükümeti bu şekilde terk edeceğini hayal etmemişti.
Angela Merkel, acı ve kayıp mevzilerine düşmeden başbakanlıktan ayrılabilir. Görevlerinden daha yaşlı ve ofislerinden daha geniş olanlar dışında, bu ayrılma yöntemi nadiren karşımıza çıkıyor. Bir kişinin şanlı unvan, onur ve paparazzi parıltılarını bırakıp emekli olmayı seçmesi olağanüstü bir cesaret ister.
Merkel ne zaman ayrılacağını kendi seçti. Ne anayasa bunu emrediyor ne de seçmenler onu dışlıyordu. Anayasa onun devam etmesine izin veriyordu ve popülaritesi ile görevini yenileyebilirdi. Yorgun olduğunu da söylemedi. Hayal kırıklığına uğradığını da iddia etmedi. Üç yıl önce, beşinci bir dönem için aday olmayacağını söyledi. Karara dramatik boyutlar vermeden bu açıklamaya bağlı kaldı. Var olan gerçekler ışığında görevini yerine getirmenin rahatlığı içinde vakur davrandı. Birtakım hesaplarla insanları rahatsız etmedi. Sanki ofisinde bir garsonmuş gibi tarihe değinmedi. Ne muhalefetten ne de sosyal medyadan endişe duymadı. Saklayacak, korkacak bir şeyi yok. Hiçbir politikacı onu kamu parasını çalmakla, israf etmekle veya yönetime akrabaları ve partizanları atamakla suçlamaya cesaret edemez. Ya da yabancı yatırımcıya taviz vererek yakın çevresinin hesaplarına komisyon akışı sağlamakla itham edemez.
Kimse Merkel'i yolsuzlukla suçlamaya cesaret edemez. Ancak bazı adımları atmakta yavaş davrandığı, mülteci kabulü hususunda çok ileri gittiği, Oval Ofis ile yaşadığı karmaşık ilişkileri ya da yardımlardan ve kimliklerden korkan popülistler tarafından karalanan Avrupa rüyasını korumak amacıyla diğer ekonomileri kurtarmak için mali yardım sağlama isteği konularında çok üstüne gidiliyor. Eleştiri için sebepler bulunabilir, ancak Almanya'nın son on altı yıldır daha önce hiç yaşamadığı bir istikrarı yaşadığını da kimse inkâr edemez. Şansölye Merkel hem ülkesine hem de kendisine sadıktı. Tekrarlayan bir saç modeli ve farklı renklerde benzer şeritlere sahip ceketlerle gelen kadın, insanları aldatmak veya sus payı vermek için sihirli sözcükler saçmıyordu. Raporları okuyor, rakamlara saygı duyuyordu. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında hükümetinin taahhütlerine bağlılık gösteriyordu. Zamanın tüketemediği derin bir sorumluluk ve dürüstlük duygusu. Berlusconi'nin uygulamalarına asla yaklaşmadı ve Sarkozy'nin suçlandığı şeylerle suçlanmadı.
Almanya'nın, Avrupa’nın ve hatta dünyanın en güçlü kadını, ekranlar ve dergi kapakları... Bütün bu ihtişam, şansölyenin süpermarkete gitmesini, mütevazı bir akşam yemeği hazırlamasını ve mütevazı dairesini temizlemek için elektrikli süpürge kullanmasını engellemiyordu. Hiçbir seçim kampanyası, onu yurtiçinde ve yurtdışında tarzını değiştirmeye zorlamadı. Farklı hesaplar ve politikalar, tırmandırılan bencilliklere rağmen Amerikan başkanlarıyla başa çıkarak onlara galip gelmesi seçimler için ona yetiyordu. Vladimir Putin adında zor bir adamla ve Xi Jinping adında zorlu bir Çinli liderle müzakere etmesi onun için yeterliydi. Özellikle Brexit sonrası dönemde Fransa ile birlikte Avrupa’yı yönettiğini de unutmamak gerekiyor.
Almanya ne büyük bir ders! Ama kim bir şeyler öğrendiğimizi söyleyebilir? El-Beşir erken istifa etseydi Sudan'daki durum eskisi gibi olmayacaktı. Aynı şey Kaddafi, Saddam ve diğerleri için de söylenebilir. Ama biz Ortadoğu'dayız. Celal Talabani bölgenin tarihini ve bugününü gözden geçirdi ve cumhurbaşkanının değil halkın ayrıldığı bir bölgede olduğumuzu açıkça ortaya koydu.