Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Güvenlik Konseyi'nin Nahda Barajı ile ilgili başkanlık açıklaması

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), geçtiğimiz günlerde Nahda Barajı ile ilgili bir başkanlık bildirisi yayınlayarak üç tarafı (Mısır, Sudan ve Etiyopya) Afrika Birliği himayesinde müzakerelere geri dönmeye çağırdı. Burada Nahda Barajı dosyasına dair gelişmelere geçmeden önce, bu bildirinin bir yandan Güvenlik Konseyi kararları açısından anlamını ve konumunu tanımlamada boyutlarını anlamanın ve diğer yandan anlaşmazlığın tarafları arasında ‘müzakerelere bağlılık’ kavramının ne anlama geldiğinin incelenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Fransa'da Rouen Üniversitesi'nden uluslararası hukuk profesörü olan Paul Tavarnier, 1993 tarihli “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Başkanı’nın Açıklamaları” başlıklı makalesinde şu hususa dikkat çekmişti:
“Hukuk alanında yazanların alınan kararlara ilişkin kapsamlı çalışmaları ile kıyaslandığında, Güvenlik Konseyi’nin başkanlığı tarafından yapılan açıklamalara bu derece önem vermemelerinin nedeni, 1989-1990 dönemine kadar bu açıklamaların çok az sayıda olmasıdır. Bu açıklamalar Soğuk Savaş'ın sonu, Berlin Duvarı'nın yıkılması, Avrupa sosyalist rejimlerinin çöküşü ve Güvenlik Konseyi'nin o dönemden itibaren çalışmalarının yeniden canlandırılması ile aynı zamana denk geldi.”
Birleşmiş Milletler’in kuruluşunun başlangıcı olan 1946-1950 arasındaki dönemde sadece 3 başkanlık açıklaması yapılırken, buna karşın Güvenlik Konseyi tarafından çıkarılan kararların sayısı 89 idi. Ayrıca 2019’da sayısı 15 olan başkanlık açıklamaları, 18 Ağustos 2021'de 17’ye ulaştı.
Burada, Güvenlik Konseyi’nin geçici iç tüzüğünde ilgili başkanlık açıklamalarının isimlendirilmediğini ve bahsedilmediğini belirtmekte fayda var. Çünkü 19’uncu maddede yalnızca şu ifadeler yer alıyor:
“Başkan, Güvenlik Konseyi’nin oturumlarını yönetir. Güvenlik Konseyi’nin verdiği yetkisiyle, Birleşmiş Milletler’in bir organı olarak Konseyi temsil eder.”
Bundan dolayı ilgili açıklamaların içeriği, Güvenlik Konseyi kararlarından bağımsız veya ona eşlik eden bir bildiri olarak, onun hukuki ve siyasi boyutlarını kapsar.
Burada seçenekler çoğalıyor. Seçeneklerden biri de Güvenlik Konseyi'nin başkanlık açıklamalarını, birincil sorumluluğu ile ilgili kriz bağlamında kullanmasıdır. Bu bağlamda başkanlık açıklaması, kararlar ile kıyaslandığında hukuken ve siyasi açıdan daha az bağlayıcı olduğu gerekçesiyle gerilimleri azaltmak için bir başvuru unsuru oluyor. Böylece Konsey, anlaşmazlık tarafları arasındaki gerilimlerden ve çatışmalardan sakınıyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler Şartı’nın 7’nci bölümü, bölgesel kuruluşlara krize bir çözüme ulaşmada rollerini oynama fırsatı veriyor. Birazdan ele alacağımız üzere Nahda Barajı’yla ilgili olarak Konseyin yayınladığı başkanlık açıklamasında dile gelen tercih de bu yöndedir.
Çatışmanın taraflarının “müzakere kararlarına bağlılığı” konusuna gelirsek bu, Paris'te okuyan Faslı bir arkadaşımın doktora tezinin başlığını hatırlatan hukuki ve siyasi bir terimdir. Bu kavramın çok kısaca anlamı, herhangi bir anlaşmazlığın taraflarının, karşılıklı olarak tatmin edici bir çözüme ulaşmak adına, aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için iyi niyetle müzakerede bulunmaları gerektiğidir. Burada bağlılık ve gereklilik, taraflardan birinin kendi çıkarlarına aykırı olarak görebileceği çözümleri kabul etmesiyle değil, herhangi bir durumda müzakere aracına başvurmasıyla ilgilidir. Nitekim Güvenlik Konseyi’nin 15 Eylül Çarşamba günü yayınladığı resmi açıklamada Mısır, Etiyopya ve Sudan müzakerelere devam etmeye çağırıldı. Açıklamada, 23 Mart 2015'te üç taraf arasında imzalanan ‘İlkeler Anlaşması’na’ dikkat çekildi. Ayrıca gözlemciler, teknik ve yasal sorunların çözümünü kolaylaştırmak amacıyla müzakereleri desteklemeye devam etmeye teşvik edildi.
Güvenlik Konseyi, üç ülkeyi Afrika Birliği liderliğindeki müzakereler sürecinde yapıcı ve iş birliği içinde ilerlemeye çağırdı. Bu açıklamanın “sınır ötesi sularla ilgili herhangi bir anlaşmazlıkta bir ilke veya emsal oluşturmadığını” vurguladı.
Güvenlik Konseyi üyesi Tunus'un sunduğu açıklama, Konsey ülkeleri tarafından oy birliğiyle kabul edildi ve Mısır açıklamayı memnuniyetle karşıladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı bu açıklamanın, Güvenlik Konseyi devletlerinin Nahda Barajı konusuna atfettikleri özel önemin bir teyidi ve uluslararası barış ve güvenlik üzerindeki olumsuz etkileri konusundaki farkındalığın bir göstergesi olduğunu bildirdi. Ayrıca Afrika merkezli müzakere yolunun başarısı için gösterilen çabalar söz konusu olduğunda bunun önemli bir itici güç olduğunu dile getirdi. (Başkanlığın açıklamalarının yükümlülüğü ile Güvenlik Konseyi'nin kararlarının yükümlülüğünden farklı olduğunu yukarıda açıkça belirttik.)
Diğer yandan Sudan, Afrika Birliği liderliğindeki müzakere sürecini mümkün olan en kısa sürede yeniden başlatma arzusunu dile getirdi. Sudan hükümeti bunu “dengeli ve üç ülkenin çıkarlarını dikkate alan bir açıklama” olarak nitelendirdi. Oysa Etiyopya Dışişleri Bakanlığı, açıklamaya dayandırılabilecek hiçbir talebi tanımayacağını ilan ederek Tunus'un tutumuna karşı çıktı. Bakanlığın açıklamasında, “Tunus Güvenlik Konseyi'nden bir pozisyon almasını talep etmekle tarihi bir hata yaptı” değerlendirmesine yer verildi. Sudan hükümetinin bildirdiğine göre bu, her üç ülkenin çıkarlarının çeşitli açılardan dikkate alan dengeli bir açıklamadır. Zira üç taraf arasındaki anlaşmazlığın Afrika Birliği çerçevesinde çözmenin önceliğini kabul etmektedir. Bu, üç ülke için ortak bir taleptir. Mısır ve Sudan, Afrika Birliği aracılığıyla aralarında bir uzlaşma formülüne ulaşmak için yıllarca çalıştılar. Aynı zamanda bu, sürekliliği uluslararası barış ve güvenliği tehlikeye atacaksa, Güvenlik Konseyi'ne herhangi bir çatışmayı inceleme hakkı veren 34 ve 35’inci maddelerin uygulanmasını hiçbir şekilde engellemez. Güvenlik Konseyi'nin bu çatışmayı ele almasının ve başkanlık açıklaması yayınlamasının sebebi de budur.
Konsey, Etiyopya tarafını tatmin eden bağlayıcı bir karar almak yerine bir başkanlık açıklaması yapmayı tercih etti. Ayrıca açıklamada, Nahda Barajı’nın makul bir süre içinde doldurulması konusunda üç ülke için bağlayıcı bir anlaşmaya varılması gerektiği belirtildi. Bu, hem Mısır'ın hem de Sudan'ın taleplerini karşılamaktadır. Diğer taraftan açıklamada Etiyopya'nın talebine yanıt verilmiş gibi, sınır ötesi sularla ilgili anlaşmazlıkları ele almak için Konsey’in uygun bir yer olmadığını vurgulandı. Bu paragraf ve kelimelerin dikkatle okunması, Çin'in bu konudaki çekincesini ortadan kaldırmanın hedeflendiğini göstermektedir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki başkanlık açıklaması, daha güçlü bir açıklamanın ya da uygulanması gerekli olan bağlayıcı bir kararın veya uyuşmazlığı Uluslararası Adalet Divanı'na götürmenin başlangıcı olabilir.