Sevsen Ebtah
Gazeteci ve yazar. Lübnan Üniversitesi'nde Arap Dili ve Edebiyatı Bölümü Profesörü
TT

Kovid-19 sonrası cehennem

Lübnanlılar, kendilerini aylarca küçük düşüren petrol kuyruklarının büyük İngiltere'de bu kadar çabuk görülebileceğini bir an bile olsun hayal edemezlerdi. Kriz nerede olursa olsun, biraz benzin almak için verilen tepkilerin, itişip kakışmaktan yumruk ve hakaretlere ve hatta bıçak çekmeye kadar her yerde benzer olmasının kaçınılmazlığı karşısında şaşırdılar. Karne ile dağıtım yapıldığına, Çin'de elektriklerin kesildiğine, Kenya'da ilaç bulunamadığına, Almanya'da fabrikaların felç olduğuna, Romanya'da otomobil üretiminin aksadığına ve hatta Apple ve Tesla gibi iki dev şirkette ciddi sıkıntılar yaşandığına ilişkin haberleri -ki liste böyle daha uzayıp gidiyor- duyduklarında daha çok şaşıracaklar ve biraz teselli bulacaklar.
Zira krizler güçlüler ile güçsüzler arasında bir ayrım gözetmiyor. Krizler karantina sonrası dönemin özelliklerinin bir parçası oldu. Bazıları krizlerin aylarca süreceğini kimileri de iki yıldan aşağı bitmeyeceğini düşünüyor. Çünkü insanlar zorunlu hapishanelerinden akıllı ve sağduyulu bir şekilde değil de heyecan ve coşkuyla çıkarak hastalığın acımasızlığını, ölümün vahşetini ve karantinanın karanlığını tercih ettiler.
Akaryakıt fiyatlarının artması doğal, çünkü her hareketin enerjiye ihtiyacı var. Yakıt kullanımı, bir somun ekmekten uçak biletine kadar fiyatların artması anlamına geliyor. Dramatik hikayenin eksik kalmaması adına elektrik krizi, Fransa ve İngiltere gibi sadece gaz kullananlarla sınırlı değildi, aynı zamanda Almanya ve Çin gibi hala kömüre bağımlı olanları da içeriyordu. Çünkü talep yüksek ve karbon emisyonlarını azaltma girişimi fiyatları yükseltti. Çin, anlaşmazlık yaşadığı Avustralya'dan veya üretimi azaltan ve fiyatları artıran Endonezya'dan kömür ithal ettiği için sıkıntıya girdi. Çin'in önünde iğne iplikten füzeye kadar her şeyi ithal ettiğimiz dünyanın en büyük fabrikasının üretim verimliliğini etkileyecek kısıtlamalar getirmekten ve tüketimi azaltmaktan başka çaresi yok. Bu durum herkesi sıkıntıya sokacak.
“Çin hapşırsa tüm dünya nezle olur.” Bu sözün ne kadar doğru olduğunu yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını patlak verdiğinde ve aynı şekilde makineler çalışmayı bıraktığında gördük. Burada sorun, üretimin ötesine geçerek tedarik etmeye uzanıyor. Yakında bazı kıyafet, mobilya, oyuncak ve hatta defter ve kalem ürünlerini bulamayacağız. Şu andan itibaren elektronik çiplerdeki kıtlık, çeşitli endüstrilerde felaketler yaşanacağının bir habercisi. Japonya'da Toyota, elektronik çipin tedarikinde yaşanan sıkıntılar yüzünden geçen ay araç üretim sayısını yarıya indirmek zorunda kaldı. Evinizde ve arabanızda bu gibi çiplere ne kadar ihtiyacınız olduğunu sayarsanız dünya çapında çok fazla olduklarını görürsünüz. Bu çiplere çok önem vermiyoruz ancak bunlar gizlice yaşanan büyük çatışmalara konu oldu.
Tedarik konusuna gelirsek, sömürü tanımın ötesine geçiyor ve tekelcilik ne Arapların ne de Lübnanlıların icat ettiği bir şey. Zira 6 bin kargo gemisi denizlerde ve okyanuslarda dolaşıyor. Bunların büyük çoğunluğu insanlığın yönünü kontrol eden sadece 10 şirketin elinde bulunuyor. Müşterilerin izdiham oluşturması ve tüketicilerin açlığı ile bu şirketler fiyatlarını istedikleri gibi yükseltebiliyorlar. Eskiden bir nakliye konteynerinin ortalama kirası 2 bin dolardı. Kim daha çok ödeyecek rekabetine girilmesiyle bu fiyat 25 bin dolara çıktı ve bir malı almak için para ödeyen ve fedakarlık yapan biri olduğu sürece de bu fiyat yükselebilir.
Şantaj ve rekabetin bedelini Güney Afrika'dan Alaska'ya ve hatta gaz fiyatlarını manipüle eden ve donmuş kapılardaki evlerin sıcaklık derecesine kafasına göre karar veren Rusya'ya varıncaya dek vatandaşlar ödeyecek. Geçen yıl yapılan bir araştırmaya göre Avrupa'da 35 bin ev ve ailenin, evlerini ısıtmak için yeterli geliri yoktu. Bu da bu sayının artacağı, hükümetlerin acilen müdahale etmesi ve en savunmasız kişileri koruması gerektiği anlamına geliyor.
İngiltere’de olduğunu gibi her ülkenin krizleri vardır. Zira belirsiz bir anlaşmayla Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılan İngiltere bir salgının eşiğinde herhangi bir hazırlığı olmadan nasıl kapatacağını bilmediği bir işçi açığı yüzünden zor zamanlardan geçiyor. İngiltere tır şoförleri, hatta çiftçiler veya dükkanların raflarına ürün taşıyan kişiler olmadan ne yapacağını şaşırmış halde. Avrupa'nın tökezlemeleri var. Lübnan yöneticilerinin yolsuzluğu var. Suriye ise şiddetli bir savaştan sonra can damarını kaybetti. Tüm bu sıkıntıların üstüne bir de kimsenin karşılaşmayı beklemediği dünyayı kasıp kavuran fırtınalar ekleniyor.
Büyük ülkelerde temiz enerjiye geçiş için yapılan hazırlık ve kirli petrolden yakında vazgeçileceği ile ilgili övünme döneminin zirvesinde, herkes yeterli plan olmadığının, projelerin hepsinin özensiz, pahalı ve dağınık göründüğünün ve güvenli bir noktaya ulaşmak için daha fazla zaman ve akıl gerektiğinin farkında. Çevrecilerin nefret etseler bile gaza, benzine ve mazota dönmekten ve tüm plastik ürünlerin bedelini kat be kat ödemekten başka çareleri yok.
Mevcut teknolojiler ışığında ne güneş ne ​​de hava, insanlarla dolu bir şehirde 10 milyonlarca insana pürüzsüz bir yaşam sağlamak için yeter. Benzinsiz çalışan elektrikli arabalar da çözüm değil. Çevrecilerden biri, yüksek fiyatlarla başa çıkmanın tek yolunun tamamen toplu taşımaya yönelmek olduğuna işaret ediyor. Böylece tıpkı 1960’lı 70’li yıllarda bir kurtuluş sembolü olan sigara, 2000 yılının sonunda kayıtsızlık, başkalarına zarar verme ve zehirleme sembolüne dönüştüğü gibi insanlar da arabalarını kullanmaktan utanır.
Bazıları bu yaşadıklarımızın geçici bir şey olduğunu sanıyor olabilir. Etrafımızdaki güç dengelerindeki dalgalanmalar, çatışmalar ve dengelerin yeniden belirlenmesi bu krizleri körüklemekten, üzerlerine oynamaktan ya da intikam almak ve puan toplamak için kullanmaktan asla muaf değil. Bu, her türlü silahın mübah olduğunu ve ekonomik savaşın sert olacağını gösteriyor.