Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Almanya seçimleri ve Müslümanlar

İslam’ın tek ancak Müslümanlık biçimlerinin tarihsel kökenlere, geleneklere, mezheplere ve hatta coğrafyaya bağlı olarak farklı biçimleri olduğundan bahsetmek mümkün. Ancak Müslümanlar ele alınırken, özellikle Batı menşeili yaklaşımlarda, çalışmalarda genellikle Müslümanların tek bir forma sokularak ele alındığından bahsetmek de yine mümkün bir durum. Bu stratejik hata yani indirgemeci yaklaşım bile tek başına, Batılı anlayışın Müslümanlara bakışındaki eksikleri ve kusurları göstermeye yeter. Ama mesele bununla sınırlı değil, bundan çok daha fazlası var.
“Müslümanların Avrupa’daki durumları birçok Avrupa ülkesinde farklılık göstermektedir” demek pek mümkün değil zira Avrupalılığın İslam’a ve Müslümanlara bakışı Avrupa ülkelerinde birbirine çok yakın… Yine de Avrupa ülkelerinin sömürgeci olanlarına, iş gücü ihtiyacı nedeniyle Müslümanların göçmesini talep edenlere, bu tip nedenlere bağlı göçlerin erken-geç dönemde olmasına, siyasi sığınmacılık statüsüne yani farklı nedenlere bağlı olan göçlerin, göç alan ülkelerde Müslüman göçmenlere yönelik bakışı etkilediği de ortada… Mevcut raporlar, Müslümanların Avrupa’daki temsili noktasında Fransa, Almanya, İspanya ve İtalya’daki durumun çok da başarılı olmadığını gösteriyor.
Fransa, yakın zamanda “Cumhuriyet değerlerine sahip çıkma yasası” olarak isimlendirdiği ancak Müslümanlar tarafından “ayrımcılık, İslam/Müslüman karşıtlığı yasası” olarak değerlendirilen yasayı onayladı. Bu yasaya bağlı olarak birçok camiyi, evet ibadethaneyi kapattı.
Yakın zamanda bir seçim dönemi geçiren, Avrupa’nın merkezi ülkelerinden Almanya’ya bakacak olursak, Almanya’nın kökenlerinde gömülü olan ırkçılık, kurumsallaşmış Nazilik, her ne kadar Almanya kendi üzerinden bu kara lekeyi silmeye uğraşsa da, hâlâ toplumda karşılığı olan bir tutum. Hatırlayalım; Almanya’da 2010 yılında Almanya eski Cumhurbaşkanı C. Wulff “İslam da Almanya’ya aittir” dediği için çokça eleştirilmiş hatta bu sözler siyasi hayatına mâl olmuş, başka bir konu bahane edilerek istifa etmesi sağlanmıştı. Almanya, Yahudiler’e yapılan soykırım sonrası kodlarındaki yabancı/öteki düşmanlığını silmek, toplumsal düzeni sağlamak için bir takım çalışmalar da yürütmeye başladı. Ama Yahudilere karşı olan yabancı düşmanlığı son bulmadığı gibi bu yabancı nefreti bu kez Müslümanlara yöneldi. Doğal olarak toplumsal düzeni korumak, tüm dünyanın başını “Avrupa değerleri” anlatısıyla şişirmesi sonrası mahcup olmamak için Avrupa, daha özelinde Almanya bir takım “önlemler” almaya başladı. Bunlardan bir tanesi de “Avrupa İslam’ı Projesi” idi. Bu her ne kadar “iyi niyetli bir çaba” olarak gösterilmeye çalışılsa da, Almanya’da dini eğitim verecek kişilerin Müslümanların yaşadığı coğrafyalardan gelmesini engellemek, anavatanla bağlarını kopartmak, Avrupa kökenli Müslümanlar içerisinden seçilecek kişilerin dini eğitim verebileceğini şart koşmak gibi projelerle bir şekilde Müslüman asimilasyonu sağlamak için emek sarf edildiği de ortadaydı.
Müslümanların maruz kaldığı karşıtlıkları ve ayrımcılıkları belirleyebilmek için Almanya’daki durumları sık sık siyasi temsil üzerinden ele alınıyor zira siyasi temsilin gücü ne kadar fazla ise Almanya’daki durumları da o kadar normalleşmiş, kabul görmüş demektir. Tabi siyasi temsilin az olması da doğal olarak tam aksini gösteriyor… Almanya seçim sürecindeyken, siyasi temsil hakları tartışılırken, Müslümanların seçimlere katılım oranının toplumun diğer kesimlerine göre daha düşük olması da bu konuyu açıklığa kavuşturan bir veri olarak karşımızda duruyor.
Almanya’daki seçimlerden önce Almanya İslam Toplumu Millî Görüş Genel Sekreteri Bekir Altaş ile Perspektif (https://perspektif.eu/2021/09/22/bekir-altas-ile-almanyada-secimler-gidip-oyunuzu-kullanin/ ) bir röportaj yapmıştı. Dışarıdan bir göz değil de içeriden bir deneyimin sözel ifadesini kendisinden duyduğumuz Altaş, seçimle ilgili görüşleri sorulduğunda tam olarak şu ifadeleri kullanmıştı: “Bir Müslüman olarak hiçbir partinin beni ciddi anlamda temsil ettiğini düşünmüyorum. Bir Müslüman olarak, Müslümanların haklarını ne seçim beyannamelerinde ne de siyasette bulabiliyorum. Bu da çok üzücü olduğu kadar acı verici. Düşünün ki bir yurdunuz var, ama bu yurdunuzda yaşadığınız hâlde sürekli görmezden geliniyorsunuz. Sürekli bir şeylerden mahrum bırakılıyorsunuz. Bununla da kalmıyor ve siyaseten araçsallaştırılıyorsunuz. Eminim ki Almanya’da yaşayan yaklaşık 5 milyon 5 yüz bin Müslümanın çoğu da böyle düşünüyor ve hissediyor.”
Avrupa, yazının öznesi olan Almanya perspektifinden, Müslümanların Avrupa’daki, Almanya’daki durumlarına siyasi temsil üzerinden bakarsak; daha çok sol partilere oy veren Müslümanların seçimlere katılımdaki düşük oranı, sol partilerin, Sol Parti’nin ciddi oranda oy kaybetmesi, her ne kadar oyları düşmüş olsa da 2017 öncesinde ayrımcılık olarak kabul edilen söylemlerin bayraktarlarının ilham aldığı AFD gibi aşırı sağcı partilerin meclise, parlamentoya yerleşmiş olması, Müslümanların daha da endişeli olmasına neden oluyorken, diğer yandan yeni hükümetin ırkçılıkla mücadele edeceğine dair söylemleri umut veriyor. Ancak ırkçılığın kamuda ve özellikle Alman polis teşkilatı içerisinde neredeyse kurumsallaşmış hale gelmiş olması, meselenin kolay olmayacağını gösteriyor. Tüm bu bileşenler bir araya gelince, Almanya’daki Müslümanların seçimlere katılma konusundaki düşük oranı hiç de şaşırtıcı gelmiyor.
Avrupa’nın İslamofobi ve anti-İslamizm gibi iki büyük problemi var ve Avrupa, bu iki problemi henüz olması gerektiği şekilde görebilmiş değil. Görebildiği zamanlarda ise söze ben merkezci, Avrupa merkezci bir biçimde yaklaşarak meseleyi konuşmaya “Avrupa değerleri ve İslam” diyerek başlıyor ve ikinci cümlesi “uyumsuzluk” ifadesiyle devam ediyor. Problemi çözmeye yanlış yerden başladığınızda doğru formülü uygulasanız da çözüme ulaşamayacağınız bir gerçek. Dolayısıyla Müslümanları doğrultulması gereken eğriler olarak görüp, Avrupa değerlerine göre şekillendirmeye başlayan her anlayış zaten ırkçılığın, öteki/yabancı düşmanlığının referans noktasıdır ve sorunları çözebilecek asgari bir zeminden bile kilometrelerce uzaktadır. Çok büyük uğraşlara gerek yok, Avrupa, İslamofobi, anti-İslamizm gibi iki olumsuz ve bir o kadar reel problemlerini çözmek istiyorsa, meseleye “Avrupa, İslam, uyumsuzluk” kavramlarıyla başlamayı bıraksa, çok küçük bir söylem değişikliğine gitse bile çok büyük bir olumlu dönüşüm yaşanacağına şüphe yok, görmek isteyen varsa diye bir kez daha yüksek sesle ifade etmek istedim. Aksi halde seçim vaatleri ya da sandıktan hangi partinin çıktığının Müslümanlar nezdinde bir önemi olmayacak.