Hazım Sağıye
TT

Irak tıpkı İran’ın istediği gibi hasta

24 Eylül Cuma, Irak için göz kamaştıran bir tarihti. O gün Irak'taki durumun ne kadar sağlıksız olduğunu gösteren iki olay yaşandı.
Özellikle İran hava sahasının füzelerden korunmasından sorumlu olan İran ordusunun üst düzey komutanlarından Hatemul Enbiya Merkez Karargahı Komutanı Gulam Ali Reşid, Ordu Genelkurmay Karargahı’nda düzenlenen resmi tören sırasında oldukça önemli bir konuşma yaptı.
Hem Farsça hem de Arapça olarak tüm medya kuruluşları tarafından yayınlanan konuşma ile merhum Kudüs Gücü Komutanı’nın tehlikeli bir sırrını da ifşa etmiş oldu. Sır, Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin İran ordusu ve Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yardımıyla İran’ın sınırlarının dışında, ülkeyi savunmak amacıyla altı ordu “örgütlemesi" ile ilgiliydi. Sözü edilen ordular şunlar: Lübnan’daki Hizbullah, Filistin’deki Hamas Hareketi ve İslami Cihat Örgütü, Yemen’deki Ensarullah Kuvvetleri (Husiler), Suriye Ordusu ve Irak’taki Haşdi Şabi Örgütü.
General Ali Reşid bu orduları “İran'a yönelik saldırılara karşı caydırıcı bir güç" olarak nitelendirdi. Ya da Süleymani’nin görüşüne göre “düşmanlar İslam Cumhuriyeti rejimini hedef almak istiyorsa önce bu ordularla savaşmalı”.
Bu sır İran için bir güvenlik pozisyonuna sokularak, onurlarına hakaret edilen bahsi geçen beş ulusu ilgilendiriyor. Ancak Irak, İran'a doğrudan komşu, Haşdi Şabi Örgütü de altı ordunun içerisinde en resmi ve devletle en net bağlantısı olan ordu olduğu için diğerlerinden daha öne çıkıyor.
Bu haber üzerinde Irak’ta da yurt dışında da fazla durulmadı. Ne bir ses var ne bir öfke. Görünüşe göre dünyanın durumu artık böyle!
O gün öfke ve gürültüye neden olan ikinci olay ise şuydu:
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil'de “Barış ve Yeniden Kazanmak” başlıklı bir konferans yapıldı. İsrail ile barış yapılmasını savunan ve Irak asıllı Yahudilerin Irak'a geri dönmesi talep edilen konferans, New York merkezli, kâr amacı gütmeyen Center for Peace Communications (CPC) adlı kuruluş tarafından düzenlendi.
Bu konferansta -pek çok gözlemcinin haklı olarak belirttiği gibi- şu noktalarda hata yapıldı: Filistinlilerin maruz kaldığı acıları, topraklarının parçalanma girişimleri ve zorla yerinden edilmeleri bir fark yaratmadı. Ayrıca Irak’taki parlamento seçimlerinden günler önce, İran’a ve Irak'ta kendisini destekleyen gruplara siyasi hayatı doldurma ve burayı kolay bir düşmana karşı hazırlama fırsatı verdi.
Düşman gerçekten kolaydı. Konferansın liderlerinden Visam el-Hardan, ABD merkezli The Wall Street Journal gazetesinde “Irak, İbrahim Anlaşmaları’na (Abraham Accord) katılmalı” başlıklı bir köşe yazısı kaleme aldı. Bu makalede Hardan, "İsrail ile ilişkilerin tamamen normalleşmesi ve kalkınma ve refah için yeni bir politikanın benimsenmesi" çağrısında bulundu. Hardan konferansın bu süreci başlatacağını, ikinci adımın İsraillilerle doğrudan görüşmeler şeklinde olacağını ve bunu kimsenin engelleyemeyeceğini söyledi. Böylece Hardan kendisine ve konferansa zerre kadar sahip olmadığı bir güç atfetmiş oldu.
Özellikle konferansa katılanların sayısı 300’ü geçmediği için bütün mesele hafife alınabilirdi. Ancak konferansa yapıştırılan tanımlamalar şöyleydi:
“Şüpheli konferans”, “Rezil ve aşağılık konferans”, “Karanlık bir sahnenin ortasında duran siyasi, bölgesel ve hatta uluslararası güçler tarafından desteklenen konferans”, “Hedefler ve zamanlamalara ilişkin sorular” ve “Konferansın arkasındaki taraf”.
Hizbullah da kınama bandosuna katıldı ve konferansı "düşmanla diyalog kültürünü yaymaya yönelik başarısız bir girişim" olarak nitelendirdi.
İş sarf edilen sözlerle sınırlı kalmadı. Eylemler de hazırda bekliyordu. Zira Irak hükümeti konferansı kınadı. Irak yargısı, konferansın bazı katılımcıları için tutuklama emri çıkardı. Ardından da tutuklama emirleri peş peşe gelmeye başladı. Irak Cumhurbaşkanlığı, "Irak'ın Filistin davasına ve Filistin halkının tüm meşru haklarının uygulanmasına yönelik tutumunun değişmez olduğunu ve destek vermeye devam edeceğini" vurguladı. Aynı zamanda İsrail ile normalleşme konusuna Irak’ın herhangi bir şekilde sıcak bakmadığını yineleyerek konferansı “kamusal durumu kışkırtma ve iç barışı hedef alma girişimi” olarak değerlendirdi.
Bu korkutucu atmosfer bazı katılımcıları, konferans ve hedefleri konusunda ön bilgilere sahip olmadığı konusunda açıklamalar yapmaya sevk etti. IKBY de konferansa tepki gösterenler arasında yer aldı. Ancak bu, Kürtler ve “onların İsrail ile ilişkilerine” ilişkin bilindik yeni bir şüphe dalgasının gelmesini engelleyemedi.

Önümüzde iki varsayım var:
Ya İsrail ile normalleşmeyi destekleyen 300 Iraklının olması tuhaf, ki bu nesnel dünyayı gerçekte olduğu gibi görememenin boyutunu gösteren en saçma tuhaflıktır, ya da 40 milyon Iraklı, kendi görüşlerinden farklı fikirlere sahip 300 kişinin varlığına dayanamıyor, ki bu da özgüven eksikliği barındıran sınırsız bir despotizmdir.
İki varsayım da doğru. Bu yüzden Irak karşıtları aynı anda hep bir ağızdan bu 300 kişinin kimseyi temsil etmediğini ve Irak'ı tehdit eden tehlikeli bir komplonun projesi olduklarını söylediler. Ancak bu iki sözün birleşimi, Irak'ın sağlığını etkileyen kötülüğün boyutunun bir ifadesiyse o zaman böyle bir kötülük, Süleymani'nin yaptığının ve Ali Reşid'in sözlerinin gerçekleşmesi için bir ön koşuldur.