Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

İslam’ın iki boyutu: Dinamik ve fikri İslam

Çağdaş sosyologların tartıştığı ve konuştuğu haliyle din, insan için bir ihtiyaçtır. Çünkü insana, sorduğu  soruların cevaplarını verir ve mevcut yöntemi kullanarak cevaplar araması için teşvik eder.
İslam dini ve onun “siyasi kullanımı” da bir istisna değildir. Hem semavî hem de dünyevi dinler, farklı derecelerde siyasi amaçlar için bir araç olarak kullanılmış ve tek bir dinin çeşitli yorumları arasında bile uzun ve kanlı çatışmalar yaşanmıştır. Bugün, kas gücünü ortaya koymadan ve taassuba sarılmadan önce fikri harekete geçirmeli ve anlayışa yönelmeliyiz. Bölgemizde, İslam'ın iki temel kolu olan Sünniler ve Şiiler'de ortaya çıkan ve genel olarak ‘dinamik İslam’ olarak isimlendirilebilecek bir hareket var. Herkes bunun farkındadır. Entelektüel ve pratik mesele, “popüler ve sivil İslam” ile “dinamik İslam” arasındaki ayrımda yatmaktadır. Çünkü her ikisinin tek bir kökü vardır ve aralarındaki ayrımın dikkatli bir zihinsel çalışma gerektirdiğini görüyoruz. Taliban’ın yeni versiyonuyla bir İslam ülkesi olan Afganistan’da başa gelmesi gibi çetrefilli bir meseleyle hepimiz uğraşmak zorundayız.
BAE’li araştırmacı Cemal Sened es-Süveydi, kısa süre önce “Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Müslüman Kardeşler” adıyla bir kitap çıkardı. Kendisi Körfez'de bu konuda derinlemesine yazan tek araştırmacıdır. İran, Mısır, Sudan ve diğer yerlerden bu konuyla ilgilenen ve derinlemesine katkıları olan birçok başka yazar da vardır. Kuveyt'ten Halil Hayder ve Falah Muderis, Suudi Arabistan'dan Ali el-Amim de bunlar arasındadır. Mevcut entelektüel çabalar şu varsayıma dayanmaktadır: Mısır'da (kısa bir süre), Sudan'da (daha uzun süre), Tunus’ta, Fas’ta, ekonomi ve özgürlükler dosyası açısından bocalayan Türkiye’de her ne kadar başarısız deneyimlere sahip olan “dinamik İslam” örneğiyle karşılaşmış olsak da bu düşüncenin takipçileri (farklı bölgelerde) hala aktif veya yarı aktifler. Ayrıca her ne kadar “güçlenme ve yerleşme” merhalesinde olmasalar da “hazırlık” aşamasında oldukları görülmektedir. Irak Kürdistanı'nda “dinamik İslam’ın” iki temsilcisi son seçimlerde başarılı oldu. Ayrıca bazı ülkelerde parlamentoda aktiftirler. Bu nedenle es-Suveydi ve diğerleri, konuyla ilgili derinlikli entelektüel bir tartışma çağrısında bulunuyorlar ve böylece dinamik İslam ile entelektüel İslam arasındaki farkı kesin olarak açıklığa kavuşturmayı talep ediyorlar. Burada “dinamik İslam’dan” kasıt, insanların bir hilafet devleti kurmak üzere farklı ülkelerde iktidara gelebilmek için kabul ettikleri bir İslam formu kisvesi altında örgütlenmesidir.
Çeşitli nedenlerle, -belki de bunların başında pek çok ülkedeki eğitim müfredatı, bazı ülkelerden yapılan yatırımlar ve ulus devletin çoğu zaman en iyi seçenek olmaması gelmektedir- dini faaliyetlerle ilgilenen kurumlarda, eğitimde ve medyada kavramlar birbirine karışmıştır. Ayrıca zamanla değişen “muamelat” ile “inançlar ve ibadetler” arasındaki farklılığa çok az dikkat çekilmektedir. ‘Dinamik İslam’ın’ gençlere ve diğerlerine sunduğu şey, İslam'ın ilk zamanlarının geri dönmemiz gereken bir “altın çağ” olduğundan başka bir şey değildir. İndirgemeci ve seçmeci bir tarih anlayışıyla gençlerin zihinlerine böyle bir pembe tablo çizilmektedir. Ardından buna cazip bazı modern unsurlar da katılarak bu hareketlere katılan kişiler ile toplum ile dünya arasında fikri bir tampon oluşturulmaktadır.
“Dinamik İslam’ın” gelişimiyle ilgili olarak son yüzyılda pek çok şey yazılıp çizildi. Bunların çoğunda, 1920’lerde Mısır'da yaşananlara, Müslüman Kardeşler hareketinin kurulmasına, Seyyid Kutub'un elinde gelişen devrimci ve tekfirci düşünceye kadar olan gelişime atıfta bulunulur. Sonra İslam'ı yanlış anlayan ve bağlamlarından koparılan naslara yapışarak şiddet üreten DEAŞ ve el-Kaide gibi örgütlerin vahşetine geldik. Burada, liderlik arzuları, entelektüel yoksulluk, siyasi istihdam, bazı liderlerin dışlayıcı tutumları veya mutlak cehalet gibi bir dizi unsur iç içe geçti. Öyleyse savaş, “inançlar ve ibadetler” ile “muamelat” olarak bilinen mesâlih-i mürsele arasındaki ayrımdadır. İslam düşünce tarihinde muamelelerin detayları konusunda yadsınamaz bir artış vardır ve modern Batı'daki bazı hukuk metinleri, Müslümanların önceki dönemlerde çabaladıklarından daha esnek bir şekilde aktarılmamaktadır.
İşte eğitimin farklı aşamalarında çocuklarımıza aydınlanmış düşünceyi sunmanın ve medyanın yapması gerekenlerin önemi burada yatmaktadır. Çünkü bugün medya ve sosyal medya, ‘dinamik İslam’ tarafından ele geçirilmektedir! İslam, adalet, merhamet, iyilikseverlik gibi değerlere davet etmektedir. İslam devletinin başlangıcında, ‘devlet ordusu, polisi, mahkemeleri, yazılı kanunları, cezaevi kurumları’ gibi modern devletle birlikte bilinen pek çok şey yoktu. Bu dönemdeki muameleler için o dönemi model olarak almak hiçbir şekilde makul değildir. Ayrıca Müslümanlar, her çağa uyum sağlamaya ve insanların maslahatlarını gözetmeye çalışmışlardır. “Şura”, Hasan el-Benna'nın metinden anladığı kadarıyla ifade ettiği üzere ‘muallim’ olmaktan ziyade, bugün artık bir ‘zorunluluk’ haline gelmiştir. Dinamik İslam’ın, ‘yapısındaki demokrasi eksikliği’ ve ‘toplumda hâkim unsur olma ısrarı’ gibi iki temel zaafı bulunuyor. Kendisini toplumun bir parçası olarak değil, İslam'ın sözcüsü olarak görüyor. Oysa bu doğru olmamakla birlikte başarısız olmasının da sebebidir. En gözde rasyonel unsurlarını öne çıkaran bu hareket, herhangi bir siyasi örgüt gibi aşırı totaliterliğe sarılmaktadır. Bundan dolayı toplumu yönetmedeki başarısızlığı açıkça görülmektedir. Fakat yine de takipçileri bulunmaktadır. İslam’ın fikri ve teorik yönünü ön plana çıkarmak için ciddi bir fikrî çaba sarf etmek gerekmektedir.
Son söz:
Yalın dinamik İslam, ‘İslam tarihinde insanlar için en iyiyi ve onların maslahatına en uygun olanı arayan akıl merkezli büyük ekolü’ ortadan kaldırmış ve ‘seçmeci nakil esaslı bir ekol’ kurmuştur.