Maha Muhammed Şerif
TT

Lübnan’daki olayların arka planı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Lübnan’daki son olayların ‘gerçek bir değişime’ duyulan ihtiyacı ortaya koyduğunu ifade etti. Suudi Bakan ayrıca, hemen harekete geçmenin zorunluluğunun altını çizdi.
Bu şekilde sokaklarda ateş açılmasının çeşitli mezheplere mensup milisler tarafından hükümet ve orduya mesaj iletebilecek sözlü bir yöntem haline geldiği görülüyor. Bu durum ordunun, sokaklardaki silahlı herkes ve herhangi bir yerden ateş açanları hedef alacağını duyuran ve sivillere sokakları terk etme çağrısında bulunan bir açıklama yapmasına yol açtı. Lübnan’da olup bitenler, ülkedeki siyasi partiler ve STK’lar arasında gerçekliği ortaya koymak için kullanılan yeni siyasi dilin bir tercümesi niteliğinde.
Bu noktada çıkarsama yapılabilen ve yapılamayan olaylar arasında önemli bir fark olduğunu hatırlatmak gerek. Fakat çıkarsama yapılabilen olaylar her zaman sonuç vermez. Çünkü insan kendini bu çalkantılı olayların etkilerine dalmış bulduğu için nesnel gerçekçilikten uzaktır. Bu nedenle olanları, makul dayanakları olan bir veri ifade etmeyen veya onun hakkında nesnel ve tarafsız bir şekilde yazılamayan başlı başına bir durum olarak görüyoruz. Çünkü bu, bir devlet ve halkı yok eden bir çatışma halidir. Sonuç olarak Hizbullah ve Emel Hareketi milisleri ülkedeki yargı organlarını hedef alıyor. Adalet Sarayı önünde ateş açıldı. Bu, kaos, yalan söyleme ve niyetlerin gizlenmesi kavramlarına girer. Ülkede yaşananlar, itaatsizlik, vatandaşları sindirme ve yargıya karşı şiddetin yeni bir versiyonudur.
İşte bu, yalnızca kendinden bilgi temin eden soru ve cevaplardan anlaşıldığı üzere bölünmeye karşı savunmasız kılınan zayıf bir düşünme şeklidir. Ancak Lübnan’da durumu değerlendirecek olursak bu felaketten başka bir şey değildir. Aslında bu, çeşitli silahların kullanıldığı, meskun konutların güpegündüz hedef alındığı ve ordu ile Hizbullah çeteleri arasında karşılıklı bombardıman yapan bir sokak savaşıdır. Dahası, aklın sesini dinlemenin kötü bir yolu ve tüm mezhepleri bir araya getiren vatanı, İran milislerinin himayesinde Lübnan'da tökezleyen her şey için feda etme kararlılığı söz konusu.
Son yaşananlar medyada Hizbullah grubu ve oynadığı role yeniden ışık tuttu. Bu ağırlaşan ve yaygınlaşan şiddet karşısında, kullanılan korkunç ve ürkütücü yöntemler göz önüne alındığında oklar, Beyrut Limanı patlaması olayına karıştığı için Hizbullah’a döndü. Lübnan Ketaib Partisi Başkanı, CNN’e verdiği röportajda, Hizbullah’ın Lübnan’da yargıyı yok etmeye çalıştığını doğruladı. Beyrut Limanı’ndaki patlamayı soruşturmak üzere görevlendirilen yargıcı görevden almaya çalıştığına işaret eden parti lideri, tüm Lübnan kurumlarının Hizbullah’ın kontrolüne geçmesinden duyduğu endişeyi dile getirdi.
Bugün söylenebilecek şey, Lübnan'ın, fiilen çökmüş bir ülke olduğu ve bedelini halkın ödediği bir iç savaşa sürüklenmemesi için Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) çatısı altında uluslararası müdahaleye ihtiyaç duyan bir ülke olduğudur. Bu güzel ülkeyi, gerilimlerle dolu bir topçu ve muhribe dönüştürdüler. Bazıları imparatorların ardından yürüyüp sahneye çıkma fırsatını bekliyor. Liderleri, İran’ın çok daha fazla yaralı Lübnan topraklarını elde etmesi için hükümeti ele geçiriyor. Bunlar, anavatanlarına karşı derin bir nefret ve Tahran’a karşı açık bir sadakat duyarlar.
Savaşlar, barış ve güvenliği karanlığa gömmek için özgürlüklere karşı açılan ve mutlak kontrolü ele geçirmek için yapılan yıkıcı savaşlar da dahil olmak üzere terörizme karşı savaş ve hayali düşmanlar yaratmak gibi birçok isim ve amaca sahip oldu. Bugün dünyanın acı çekmesine yol açan da budur. Hizbullah gibi İran destekli milisler ve diğer gruplardan kurtarılmadıkça güvenlik ve istikrarın yeniden sağlanamayacağı Lübnan'ın birliğini tüm devlet kurumlarıyla parçalayan büyük yıkıcı adaletsizlikten sonra Fizikçiler tarafından bir ilke olarak benimsenen şu soruyu soralım: ‘Şimdi böyle, peki bundan sonra ne olacak?’ Lübnan, kendini büyük bir çıkmazın içinde buldu. Halk, bir iç düşmana karşı katılacağı bir iç savaşın eşiğinde duruyor. Mevcut durum, hatıralarını unutmayan, tarihi ve kültürel bağlarını ihmal etmeyecek milislerle çevrili, kaos ve çatışmaları besleyen, nefret ve aldatma dolu bir tuzak olarak değerlendiriliyor.