Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Hasan Hanefi'nin mirası

Geçtiğimiz hafta, hayatını aklın rolünü canlandırmaya ve Arap kültürünü yenilemeye adayan önde gelen bir düşünür olan Allame Dr. Hasan Hanefi'yi kaybettik. Bu satırları, onun entelektüel projesinde bir ana ekseni tanıtmaya ayıracağım. Bu eksen, mirastan bütünüyle kopmadan yapılan bir modernite çağrısıdır. Hanefi, İslam dünyasının yükselişinin, modernitenin çağdaş Müslüman kültürünün temel bir içeriğine dönüşmesine bağlı olduğunu düşünüyordu. Modernitenin ilk anlamı ise, insanın kendi hayatının efendisi ve yaratıcısı olmasıdır. Bu fikir, Müslümanların miraslarıyla ilişkisi açısından ne anlama gelmektedir?
Hanefi, Alman filozof Hegel'in tarihsel farkındalık anlamındaki görüşünü benimser. Bu düşüncenin özü, tarihsel deneyimin insan bilincinin ve zihniyetinin oluşumunu derinden etkilediği kabulüdür. Bu, modern insanın inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Zihinlerimizi şekillendirmede tarihi tecrübenin rolünü kabul etmek, bir sonraki aşamaya başlamak için gereklidir. Bir sonraki aşamadan amaç ise bu tecrübenin üzerimizdeki bütüncül etkisinden sıyrılarak dizginleri geri almaktır.
Geleneksel insan modern insandan farklıdır, çünkü bütünlüğü içinde geçmişe dalmış, geçmişte olana ve yaşayanlara bağlıdır. Bidat ya da mirasın sınırlarının dışına çıkmakla itham edilmemek adına kendisini bu geçmişe bağlı biri olarak göstermeyi tercih etmektedir. Modern insanın doğasında ise, bir karşı çıkış ve isyan vardır. Geçmişinin kendisini hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilediğinin farkındadır. Bu nedenle ister geçmişten ister yaşadığı çağdan gelsin zihnini etkileyen unsurları keşfetmekle meşguldür.
Modern insan, düşündüğünün ve yaptığının tam olarak şimdiki anın bir ürünü olmadığının, daha ziyade eski ve yeni, rasyonel ve duygusal çeşitli etkilerin bir kombinasyonu olduğunun farkındadır.
Nihayetinde Hanefi çağdaş Müslümana şunu sormak istiyor: Neden seleflerimin mirasını önemsiyorum? Beni hakikate götüren bir bilgi olduğu için mi? Yoksa beni seleflerime bağlayan bir ip olduğu için mi? Eğer cevabımız ilkiyse, o zaman neden eski bir bilgiyi yenisine tercih ediyoruz? Yok eğer cevap ikincisi ise, beni seleflerimle ilişki kurmaya motive eden şey nedir ve onlarla ne ölçüde ilişki kurmak istiyorum?
 Peki neden bu mirasın bir kısmını almak veya etkisini kontrol etmek yerine tamamen bırakmıyoruz?
Hanefi, mevcut medeniyete ayak uydurmak ve ondan öğrenmekle yetinirsek yükselişin yaşanmayacağı kanaatindeydi. Ona göre sırf ondan bir şeyler öğrenmek için de bu medeniyete katkıda bulunamayız.
Batı'dan çok şey öğreniyoruz, ancak icat, keşif ve gelişmeye ciddi anlamda katkıda bulunmuyoruz. Bu, her ne kadar Batı uygarlığının teknik çerçevesi içinde olsak da kültürel çerçevesinin dışında olduğumuzu göstermektedir. Batı'da eğitim görmüş ya da Batı'nın bilimsel araştırma yöntemini izlemiş yüz binlerce doktor ve araştırmacının, en sonunda Batı'dakine benzer bir tıp bilimi topluluğu oluşturacaklarını hayal etmek muhtemelen kendimizi kandırmak anlamına gelecektir. Çünkü Batı ile bu bilim alanında ve diğer alanlarda bir asırlık temasa rağmen bunun gerçekleşmediğini biliyoruz. Gerçekte elde edilen şey ise, bu araştırmacıların ve bilim adamlarının Batı tıbbı dünyasıyla bir “bağ” kurmuş olmalarıdır. Bu, bir telefon bağlantısına benzemektedir. Santral oradadır ve orada kalacaktır.
Doğru yol, kamu kültürünü “modernleştirmek”, yani onu günümüz dünyası, akımları, bilimleri ve ilgi alanları ile yeniden ilişkilendirmektir. Bu ise zorunlu olarak mirasa bağlılıktan kurtulmayı ve onu insan tarafından kontrol edilen bir yerde konumlandırmayı gerektirmektedir. İnsanların yaşamları ve seçimleri üzerindeki kontrolü, kökleri geçmişin derinliklerine uzanan ve bununla birlikte mevcut akımlarla iç içe olan bir kültürü yeniden inşa etmenin ilk adımıdır. Merhum Hasan Hanefi'ye göre faydalı miras, sizi seleflerinizin hayatına kilitleyen ya da tüm hayatınızı mezarlar ve müzeler arasında dolaştıran bir miras değil; dünyayı anlamanıza yardımcı olan derin ve sağlam bir vizyon oluşturan mirastır.