Merhum Cumhurbaşkanı Enver Sedat, Menachem Begin'in imzasıyla birlikte Mısır-İsrail anlaşmasına imzasını attığında ve bunların yanında anlaşmanın vaftiz babası Jimmy Carter'ın imzasını yer aldığında, Ortadoğu Savaşlarının son erdiği ve İsrail ile barış kapılarının açıldığı söylendi.
İlk kısım gerçekleşti. Ordular ve ülkeler arasındaki savaşlar sona erdiğinde Filistinliler, farklı zamanlarda tarihi liderleri Yaser Arafat’ın önderliğinde Mısır’ın izlediği yoldan gittiler. Ürdünlüler de onları takip etti. Ve burada Arap-İsrail ilişkilerinde, resmi normalleşme ile nesnel, gizli veya aleni ya da koşullara bağlı olarak askıya alınan ilişkiler gibi büyük bir karışıklık görüyoruz.
Ordular arasında savaş hakkındaki tartışmalardan İran ve çeşitli kollarına geçecek olursak, İran’ın diğer hedeflerine koridorlar sağlamak için İsrail ile savaştan bahsediliyor.
Ancak, baharından önce ve bahar aylarında Arap dünyasını kasıp kavuran fırtına, pek çok can kaybına neden oldu. Arap haritasında bu fırtınadan kurtulan ülkeler de oldu. Başta Mısır olmak üzere birçok ülke bu fırtınaya boyun eğmezken, bazı ülkeler de iç savaş olarak isimlendirilen çatışmalar yaşadı. Ancak gerçekte bunlar doğrudan veya vekaleten katılımın olduğu bölgesel ve küresel savaşlardır. Şimdiye kadar ki kayıpları, eski ve modern tarihi boyunca Ortadoğu'yu kasıp kavuran tüm savaşların kayıplarından çok daha ağırdır. Ancak istisnasız herkesi birleştiren şey, Arap dünyasının bugünü ve geleceği ve Filistin davası da dahil olmak üzere temel meseleleri olarak adlandırılan konular üzerindeki haklı endişeydi.
Meselenin sahipleri, kendi baharlarının fırtınaları tarafından sürüklendiler. İsrail ile yapılan kısmı savaşlar arasında, Batı Şeria güvenlik, Gazze’de açık askeri statü bulunuyor. İç savaşları arasında da Gazze ile Ramallah arasında meşruiyet, nüfuz, programlar, hedefler ve ittifaklar üzerinde sürekli ve süresiz, kan dökülmeyen bir savaş mevcut durumda. Bir ülke içinde çatışan iki taraf, şimdiye kadar işgal ve kuşatmadan başka bir şey doğurmadı. Gazze’de zaman zaman İsrail ile askeri bir savaş patlak veriyor. Boğucu bir kuşatma, karadan, denizden ve havadan tehditlerle, geride bugüne kadar onarılamayan bir yıkım bırakıyor. Batı Şeria'da işgal, 1967 yılındaki Haziran savaşından bu yana yaşanan her şeyden daha şiddetli durumda. Ancak bir günde yapılan ve İsrail’in sahip olduklarını koruyup, bunun hakkında konuşmaktan bile kaçınarak içeriğini boşalttığı, bir anlaşmanın kalıntılarıyla örtülüdür.
Bu, yaklaşık bir asır belki de daha fazla sürelik geçmişe sahip olan Filistin-İsrail çatışmasının tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum.
Peki, tüm bunların içinde Mısır nerede?
Şunu söyleyebilirim ki, orada ülkemin ve davamın temsilcisi olarak çalıştığım iki yıl boyunca Filistin'in bölünmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan gerçekliğin önemli bir parçası olan duruma yakından şahit oldum. Mısır, iki hat üzerinde çalışırken kendi sonuyla yüzleşen tek taraftı. Birinci hat, yıkıcı savaşların çıkmasını önlemek, çıktığı takdirde devam etmesini ve yayılmasını engellemekti. İkincisi ise, Mısır’ın ulusal güvenliğinin ve Arap liderliğinin temel direklerinden biri olarak gördüğü istenen ulusal bağımsızlığa hazırlık olarak Abdunnasır'ın, Mısır'ın siyasi bağımsızlık için ilk adım olarak Filistin Kurtuluş Örgütü’nü kurduğu Filistinlilere, karar verme ve denklemlerdeki varlık düzeyinde birliği yeniden sağlamaktı.
Filistinliler hala her konuda, uluslararası kabul görmüş bir meşruiyet ile uluslararası olarak ilişkide bulunulan fiili bir meşruiyet arasında bölünmüş durumda. Batı Şeria'da olduğu gibi yönetilen bir rejim ve Gazze'de olduğu gibi yönetilen bir rejim söz konusu. Bu iki rejim arasında her an demesem de her gün kaydedilen bir anlaşmazlık mevcut. Bu, bir olunması gereken davanın durumunda bir çöküştür. Ayrıca, dünyanın, aynı trajediyi paylaşan ve bundan kurtulmayı kabul etmeyen davanın sahiplerine bakış açısında bir çöküşe neden oluyor.
Ancak Gazze'deki fiili durumun meşruiyeti ile Ramallah'ta Mısır üzerinden tanınan meşruiyet arasında Filistinli bir fikir birliği var. Hamas ve İslami Cihad'ın aşırılık yanlıları, ortakları ve yandaşlarına gelince, Mısır bunların sığınağı konumundadır. Onlar Hizbullah ve İran ile ittifak halinde olduklarını açıklarken, Mısır bunlara dış dünyanın kapılarını açıyor.
Mısır onlara dünyaya açılan bir koridor, üyelerine seyahat özgürlüğü ve yeniden imar atölyesinin sorumluluğunu sunuyor.
Polemiklerden ve sloganlardan uzak bir şekilde durum işte bu. Umuyorum ki bahsettiklerim, attığımız başlık açısından inandırıcılık sağlıyor. Gazze'dekileri radikaller, Ramallah'takileri de mutedil olarak adlandıralım. Bu iki taraf tek bir gerçek üzerinde birleşiyor: Mısır.
TT
Mutedillerin akciğeri ve radikallerin sığınağı Mısır
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة