Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Mal-mülk, çocuklar ve Allah’ı zikir

Dünya hayatında sevinç ve mutluluğun iki kaynağı mal-mülk ve çocuklar.
Dünya hayatının süs ve güzelliğinin iki ana noktası mal-mülk ve çocuklar.[1]
İnsanların dünyadaki iki temel zaafı mal-mülk ve çocuklar.
İnsanların en önemli iki imtihan alanı mal-mülk ve çocuklar.[2]
İnsanları Allah’ı zikretmekten alıkoyan iki sebep mal-mülk ve çocuklar.
Doğru bir şekilde değerlendirilmediklerinde ahirette yarar sağlamayan iki meta’ mal-mülk ve çocuklar.[3]
Ve genellikle insanların yanlış yollara sapmasına neden olan iki sebep mal-mülk ve çocuklar; zira hakikati kavramayan kimseler için “dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden”[4] başka bir şey değildir.
İnsanların birçoğu malına-mülküne ve çocuklarına hak ettiklerinden daha fazla zaman ayırıp değer verdikleri için yanlış yollara sapmakta ve imanın yüklediği sorumluluklarını üstlenmede ihmalkâr davranmaktadırlar. Bu ikisi sebebiyle Allah’a karşı kulluk görevini aksatmakta, dünyanın ve dünyalık şeylerin peşine düşmektedirler. Bu nedenledir ki Allah Teâlâ iman edenleri uyarmak amacıyla şöyle buyurmaktadır; “Ey iman edenler! Malınız mülkünüz ve çoluk çocuğunuz, sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın! Her kim böyle davranacak olursa, kaybedenlerden olacaktır!” (Münafikun 63/9)
Ayette kendisinden alıkonulması istenmeyen temel kavram “zikrullâh”tır. Mal-mülk ve çocuklar kişiyi meşgul edip “zikrullâh”tan alıkoymamalıdır. Peki, “zikrullâh/Allah’ı anmak” nedir, nasıl ve ne ile olur? Öncelikle doğru bir şekilde cevaplanması gereken soru budur.
Kelime anlamı itibariyle zikir; “bir şeyi anmak, hatırlamak, gafletten ve unutmaktan kurtulma”dır. Ayette yer alan “zikrullâh” kavramı ise “beş vakit namaz, tevhid, Allah’a itaat ve iman, cihad, Kur’an” gibi farklı şekillerde yorumlansa da aslında zikrullah  “genel manada Allah’a kulluk ve itaat”tir. “Zikrullah” ifadesi hayatı Allah bilinciyle yaşama bilincidir ki bunu sağlayan da bir adı “zikr” olan Kur’an’dır.[5] Dahası Allah’ı zikir demek, hayatı Allah için yaşamaktır. Zaten ibadetler de bu zikri gerçekleştirmek amacıyla yapılır. Tıpkı namazın Allah’ı zikir için kılınmasını tavsiye eden “Zikrim için namaz kıl” [6] emri gibi.
Allah’ı zikretmek/anmak, anlık bir eylem değil hayat boyunca devam etmesi gereken bir davranış biçimidir. Belki de “Uli’l elbabın/akıl sahiplerinin” tarif edilirken “ayaktayken, otururken ve uzanıp yatarken, sürekli olarak Allah’ı anarlar”[7] olarak nitelenmelerinin sebebi budur. Bu niteleme, zikrin hayat boyunca devam ettiğine ve onun bir hayat biçimi olduğuna bir işarettir; çünkü insan günlük hayatında ya ayaktadır, ya oturuyordur ya da uzanıp yatmaktadır. Yani insanın her halinde zikir vardır. Zikir ile hayat böylesine iç içe oldukları için belki de insanın hayatındaki en değerli şeyler olan, çoluk çocuğunun ve mal-mülkünün bile onu Allah’ı zikir etmekten alıkoymasına müsamaha gösterilmemektedir. Çünkü Allah katında insana değer kazandıran şey, ne mal-mülk, ne de evlatların çokluğu değildir. Asıl ona değer kazandıran şey zikrin anlam kapsamı içerisinde de yer alan, “iman edip güzel ve makbul işler yapmaktır.”[8]
 İnsanlar için çok kıymetli olan eşler ve çocuklar bir imtihan aracıdır ve bazen de bu çetin imtihan hiç istenmeyen sonuçlarla neticelenebilmektedir. İster erkek ister kadın olsun eşler, birbirlerinin, çocuklardan bazıları da anne-babalarının inançlarına ve değerlerine düşman[9] olabilmektedir. Hz. Nuh ve Hz. Lut örneklerinde olduğu gibi. Ama her şeye rağmen kendisinin sürekli zikredilmesini isteyen ilahi irade; “Affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hatlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”[10] buyurarak af yolunun tercih edilmesini tavsiye etmektedir.
Mal-mülk ve çoluk çocuğun bizi Allah’ı zikirden alı koymasına fırsat vermek telafisi zor olan durumların oluşmasına neden olabilir; zira Allah’ı anmamak, Allah’ı unutmak, Allah’ın da insana kendisini unutturmasıyla[11] sonuçlanabilir. İnsan, dünyada iken sürekli gündeminde tuttuğu malı-mülkü, yakınları ve çoluk çocuğu sebebiyle asıl anılması gerekeni unutursa,  Kıyamet Gününde sürekli gündeminde tutuklarının ona hiçbir yararı olmayacaktır.[12]
Kendimizden ve evlatlarımızdan dünyaya kapılma riskini bertaraf etmek istiyorsak onlara namazı emretmeli ve o konuda sabır göstermeliyiz.[13] Allah’ı zikretmekten geri kalmamak için Kur’an’ın nuru hayatımızı öylesine sarmalı ki, ne ticaret ne de alışveriş, Allah’ı hatırlamaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamasın; çünkü böyle davrananlar, “dehşetten kalplerin ve gözlerin ters döneceği bir günü dikkate alarak yaşarlar.”[14]
Malın-mülkün ve çoluk çocuğun bir emanet olarak verildiğinin, Allah Teâlâ’nın verilmesini istediği değerden daha fazla değer vermenin onlara zulmetmek anlamına geleceği bilinciyle yaşamak ve “Rabbimiz! Bize göz aydınlığı olacak eşler ve nesiller ver ve bizi muttakilere önder eyle!”  duasının sırrına vakıf olmak temennisiyle…

[1] Kehf 18/46
[2] Enfal 8/28; Tağabun 64/15
[3] Şuara 26/88
[4] Hadid 57/20
[5] Mehmet Okuyan, Meal Münafikun 63/9
[6] Taha 20/14
[7] Al-i İmran 3/191
[8][8] Sebe’ 34/37
[9] Teğabun 64/14
[10] Teğabun 64/14
[11] Haşr 59/19
[12] Mümtehine 60/3
[13] Taha 20/132
[14] Nur 24/37