Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Tahran'daki yeni ekip ve yeni korkular

 Canınız bir şey yapmak istediğinde ve aynı zamanda bunu yapmaktan utandığınızda ne yaparsınız?
İran İslam Cumhuriyeti'nin ‘Devrim Rehberi’ Ayetullah Ali Hamaney'in bu hafta karşı karşıya kaldığı soru buydu. ABD'nin Tahran Büyükelçiliği’nin 4 Kasım 1979'da işgal edilmesi ve ABD’li diplomatların rehin tutulmasının seneyi devriyesini kutlamak için ne tür bir tören yapacağı üzerine düşünüyordu.
New York Gençliği olarak bilinen grup, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani iktidarında geçirdiği sekiz yıllık dönemde, bu kutlama ritüelinin en sert ve aşırı bazı yönlerinden kurtulmayı başarmıştı. Öyle ki sonunda eski büyükelçiliğin bulunduğu yerde yalnızca sembolik bir toplantı gerçekleştirilir ve resmi televizyon için birkaç fotoğraf çektirilir oldu.
Özellikle son iki yılda böyle bir kutlamayla ilişkilendirilen öne çıkan pek çok unsurun unutulduğu dikkat çekiyor. Örneğin, ABD’de dahil olmak üzere dünyanın her yerinden Amerikan karşıtı profesyonellerin katıldığı yıllık “Amerika’sız Bir Dünya” sempozyumu programdan çıkarıldı. Mesela tanıdık isimlerden Louis Farrakhan, Oliver Stone ve Sean Penn gibi kendilerinden nefret eden Amerikalılar artık Tahran'a yıllık hac ziyareti için davet edilmiyor. İranlılar, Noam Chomsky'nin ABD karşıtı nefret söyleminin bir tercümesine de rastlamıyor şu sıralar.
Aynı zamanda, ABD’nin güneyindeki Mississippi'de “kara” bir devlet kurma konulu konferans da iptal edildi. Dünyanın dört bir yanından Holokost inkarcılarını bir araya getiren "İsrail'in Sonu" sempozyumu ve beraberindeki uluslararası Yahudi aleyhtarı karikatür sergisini de eksikler arasında sayabiliriz. “New York Gençliği” grubu büyükelçiliği basan ve personeli rehin alan onlarca ‘öğrenciyi’ içermesine rağmen bazı gözlemciler, 2020'nin sonunda yıllık kutlamaların tamamen ortadan kalkmasını bekliyordu. Ancak “New York Gençliği” grubunun gölgede kalmasıyla birlikte, en azından şimdilik, Cumhurbaşkanı Dr. Ayetullah İbrahim Reisi'nin liderliğindeki ‘yeni devrimci ekip’ önderliğinde kutlamaların bütün gücüyle geri dönmesi bekleniyordu. Şaşırtıcı bir şekilde bu da gerçekleşmedi. Daha da tuhafı, yeni ekibin yıllık kutlamayı daha da kısıtlamayı tercih ettiği görülüyor.
Yetkililer bunu çok çeşitli şekillerde yapmaya çalıştılar. “Büyük Şeytan Amerikan’ın Aşağılanmasının” kutlanması gereken “4 Kasım olaylarına” başka sloganlar ekleme girişimi de bunlar arasında yer alıyor. Olaylara verilen yeni isimler arasında, “Ayetullah Humeyni'nin Sürgününün Yıldönümü” bulunuyor ki, aslında bu 4 Kasım’da değil, 5 Kasım’da gerçekleşti. Verilen bir diğer isim, “Şah'ın İlkokul ve Ortaokul Öğrencilerine Karşı Gerçekleştirdiği Katliam Günü”dür. Ancak böyle bir şey yaşanmadı. Görünen o ki, yeni devrimci ekip, Amerikan karşıtı söylemi yumuşatmaya New York Gençliği kadar hevesli. Peki ama neden?
Yeni devrimci ekibin söyleminin bir kısmını, “New York Gençliği” grubunun eski ABD Başkanı Barack Obama'nın boş vaatleri karşılığında Humeyni'nin Büyük Şeytan karşıtı cihadını terk ettiği iddiası üzerine inşa etmesi dikkat çekicidir. Burada bazı "yeni devrimci ekip" taraftarları -Kayhan gazetesi dahil olmak üzere- tarafından öne sürülen açıklamalardan biri, Büyük Şeytan’ın zaten ciddi bir zayıflıktan mustarip olduğudur ki Afganistan'dan hızla çekilmesinde bu durum açıkça kendini göstermektedir. Hatta Devrim Muhafızları Komutanı ve bu tür olayların önde gelen konuşmacılarından biri olan Tümgeneral Hüseyin Selami, ABD'nin küresel liderlik konumunu çoktan kaybettiğini ve insanlığın kaderini kontrol eden yeni büyük güçler olarak Çin, Rusya ve İran'ın yükseldiğini iddia ediyor.
Humeynici seçkinlerin bu tür kibirli ve gösterişli davranışları genellikle endişelerini gizleyen bir kılıftan ibarettir. Biden yönetiminin eski Başkan Donald Trump'ın izlediği ‘azami baskı’ politikasını yürürlükten kaldırmaya istekli olmayabileceği, bu korkuların ilkidir. Diğer bir korku, Biden'in istese bile, İran İslam Cumhuriyeti'nin toparlanmasını sağlayacak kadar bile olsa yaptırımları kaldıramayacak olmasıdır. Zira yaptırımların pek çoğunun kaldırılması ABD Kongresi'nin onayını gerektirmektedir. Oysa bu, Biden’in garantilediği bir şey değildir. Bununla birlikte İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hatipzade, ABD'nin tüm yaptırımları kaldırmaması durumunda Obama ile imzalanan “nükleer anlaşma” hususunda hiçbir şekilde taahhüt vermeyeceklerini teyit etti.
Biden’in İsrail’e, İran'ın nükleer tesislerine karşı “sınır, ancak kararlı” bir eylem için yeşil ışık yakması da rejimin korkuları arasında yer almaktadır. Böyle bir hareket ise rejimi, kırk yıldır bağlı olduğu kırmızı çizgiyi -ki askeri harekata gerçek bir yanıt vermektir- geçmeye zorlayacaktır. Bu bağlamda Humeyni'nin 1988'de ABD'nin İran'ın güney sularında Devrim Muhafızları üslerine yönelik başlattığı büyük çaplı bir saldırıya karşılık olarak bu çizgiyi geçmeyi reddettiği söyleniyor. Benzer şekilde Hamaney, son beş yıl içerisinde Suriye'deki İran bölgelerine yönelik sayısız İsrail saldırısına cevap vermeyi reddetti. Oysa bu saldırılarda, Afganistan, Irak, Suriye, Pakistan ve Lübnan'dan gelen 5 binden fazla İranlı asker ve paralı asker öldürüldü.
Öte yandan nükleer tesislerin doğrudan saldırı altında olduğunu gizlemek kolay olmayacaktır. Böyle bir saldırıya yanıt verememek, şüphesiz stratejik zayıflığın bir göstergesi olmasının yanı sıra yeni bir yerel isyan dalgasını da tetikleyebilir. Ayrıca verilecek cevap, rejimin tamamen hazırlıksız olduğu topyekûn bir savaşın patlak vermesi anlamına gelebilir.
Bir diğer korku ise, ‘Büyük Şeytan’ın doğuda İslam Cumhuriyeti'ne karşı yeni bir cephe açmak amacıyla Afganistan'daki Taliban'ı saflarına katmış olabileceği korkusudur. Burada, 1995 ve 1996'da Hamaney'in Taliban ile bir çatışmaya girmekten kaçındığını belirtmekte fayda var. Oysa Taliban, İranlı diplomatları ve gazetecileri acımasızca infaz etmişti. Ayrıca Hamaney, Afganistan'daki Şii camilerine son dönemde gerçekleştirilen saldırılara rağmen Taliban’a karşı tek bir sert söz söylemedi. Humeyni rejiminin kolay hedefleri seçmede her zaman “güçlü” olduğu görülüyor. Lübnan ve Yemen bunun açık örneğidir. Fakat mesele Rusya liderliğindeki Suriye olduğunda, güçlü Batman’ın yanında “Robin’i” oynayabilmektedir.

Rejimin, Amerikan büyükelçiliğine yönelik gerçekleştirilen saldırıları anma kutlamalarında kısıtlamaya gitmesinin arkasında başka nedenler de olabilir. Bunlardan biri, ilk kez bu olaylara karışan ‘öğrencilerin’ hiçbirinin üst pozisyonlarda yer almıyor olmasıdır. Belki de rejim içindeki daha aklı başında olan kişiler, şiddetli Amerikan karşıtlığı söyleminin, ‘diplomatik izolasyon, ekonomik gerileme ve olumsuz imajdan’ başka bir şey üretmediğini anlamışlardır. Dolayısıyla Biden'in bir sonraki adımı belirleyici olabilir. Eğer çok kolay pes ederse, Tahran'ın eski şeytanlarına yeni bir soluk getirebilir. Faydasız ve boş açıklamaları tercih etmesi halinde ise Tahran'da rejim değişikliği isteyenlere yardım eli uzatma fırsatını kaçırabilir.