Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Belarus-Rusya ve AB arasında tuzağa çekilen mülteciler

Soğuk Savaş biteli uzun zaman oldu ama hem etkileri hem de yeni bir soğuk savaş durumunun etkileri uluslararası ortamı şekillendirmeye devam ediyor. Üstelik ideolojik/ekonomik unsurların belirlediği bu uzun soluklu soğuk savaş süreçlerine ülkelerin kültürel ve hegomonik yönelimleri de etki ediyor. Bu yeni soğuk savaş biçiminin en fazla etkilediği ve etkilendiği alan ise sığınmacılar, mültecilerle alakalı, bu alaka coğrafya ile bağlantılı olduğu için de eskisine görece yoğun gerilim hattı AB ve Rusya arasında şekilleniyor.
2011’den itibaren Orta Doğu’daki sokak eylemleri, yönetimlerin değişmesi ve özellikle uzayan, ciddi ve oldukça kanlı bir iç savaş hali alan Suriye savaşı, Akdeniz’den Avrupa’ya yönelen göçün, bu göç sırasındaki insani dramın tam merkezinde yer aldı. Aynı zamanda bir diğer göç akını ise Balkan ve Baltık ülkeleri güzergahında Avrupa’ya yöneldi. Bu süreçte göç akınını engellemek için Orta Avrupa ülkeleri sınırlarını dikenli tellerle kapatmayı tercih etti. Balkan ülkelerinde ise durum daha feci bir hale geldi ve mültecilerin botları patlatıldı, denize itildiler, bu konuda sicili oldukça kötü olan ülke ise Yunanistan oldu.
Avrupa Birliği bir yandan göç akını ile mücadele etmek, göçü engellemek istiyordu ancak sık sık altını çizdiği “Avrupa değerleri, insan hakları programları, uluslararası anlaşmalar” gibi icraatların mimarı olarak, çaresiz insanların bu dramı yaşamasını istemiyordu. En azından “umursuyormuş” gibi görünmek istiyordu, zaten kendi içindeki siyasi tablo da bu göçlerden etkilendiği için umursamak zorundaydı. Bu süreçte Avrupa’ya göçün önemli bir güzergahı olan Türkiye ile AB arasında 2016’da Göçmen Mutakabatı imzalandı. Bu anlaşma ile 3 milyona yakın insanın Türkiye’de kalması kararlaştırıldı, en azından Avrupa bir süre için hem göçü durdurdu hem de mültecilere maddi destek sağlayarak olumlu bir imaj çizdi, en azından olumlu imajını korumaya çalıştı. Ama yeni soğuk savaşın Avrupa ve Rusya arasında geçiyor olması, Baltık ülkeleri üzerinden devam eden göçün Avrupa Birliği ülkelerini Rusya etkisiyle sıkıştırmasına neden oldu.
Tüm bu ve diğer bazı gelişmeler sonrasında göç güzergahı bu kez, özellikle 2020 yılından itibaren, Belarus güzergahına döndü, şüphesiz bunda Putin’in kutbu olarak yol alan, kendisine muhalif kişileri hapsederek iktidarını uzun soluklu kılmaya çalışan Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’nun da etkisi vardı.
Belarus-Polonya sınırı işte tam olarak bu dönemde gündemde olmaya başladı; Putin’in Avrupa’yı sıkıştırmak için Lukaşenko’ya verdiği akılla ilk olarak göç etmek isteyenlere -her ne kadar Lukaşenko bu reddetse de- Belarus’a yönelme imkanı tanındı. Ancak tam da bu sırada Polonya sınırlarını kapatma kararı aldı ve hatta AB’nin büyük maddi ve manevi desteğiyle Polonya sınırlarını tamamen kapattı. AB ve Rusya arasındaki şekil değiştirmiş soğuk savaş neticesinde, Belarus sınırında çocuk ve kadınların da içinde bulunduğu çok sayıda göçmen, insan dışı bir ortamda sıkışıp kaldı.
Elbette çok derine inmeden not etmeli; Lukaşenko ve AB arasındaki gerilimi sadece Moskova’ya mal etmek de doğru olmaz, AB’nin sık sık “Avrupa’nın diktatörü” olarak anılan Lukaşenko’yu muhaliflere yönelik baskı politikası nedeniyle eleştirmesi, sıkıştırması, ambargo uygulaması sonrası Lukaşenko da cevap olarak gaz meselesinden göç meselesine kadar birçok konuda hamleler yaparak Avrupa’yı sıkıştırmanın yollarını arıyor.
Tüm bu gelişmeler sonrasında Akdeniz’de binlerce insanın, bir umuda doğru koşarken hayatlarını boğularak kaybetmesi sonrasında, bu kez yaklaşan soğuk kış günlerinin arifesinde Belarus-Polonya arasına sıkışmış çok sayıda insan bir biçimde hayatta kalmaya çalışıyor.
Belarus tarafından Polonya sınırına itilen, Polonya tarafından sınırı geçmeleri engellenen mülteciler, soğuk kış şartlarında, içlerinde ayakkabısı dahi olmayan insanlardan oluşuyor. Ülkelerindeki siyasi, ekonomik ve daha birçok krizden kaçmak zorunda kalan, Belarus’un cesaretlendirmesiyle sınıra yönelen bu insanlar, resmen tuzağa çekilmiş insanlar. İçlerinde soğuk ve açlık nedeniyle hayatını kaybeden insanlar var.
Evet, ülkelerin bazen keyfi, bazen reel olarak sınır güvenliği, toplumsal endişeler gibi nedenlerle ülkelerine yönelen göçü engellemek istemeleri gibi bir durum var. Bu durum ve buna bağlı politikalar doğru değil, doğru olmamasına rağmen bazen yanlış mülteci politikalarının olduğu da bir gerçek ve toplumlar ve ülkelerin sahici endişeleri olduğu aşikar. Ama burada bahsettiğim mesele mülteci akını ve güvenlik gibi anlaşılabilir bir durum değil. Mevzu şu; sırf başka bir ülkeyi, bölgeyi sıkıştırmak için insanların umut tacirliği ile tuzağa çekilmesinden bahsediyorum. Ülkelerin, doğru bulmasam da, mülteci politikalarının eleştirilmesini anlayabilirim ancak bir başka ülkeye zarar vermek insanları şantaj malzemesi haline getirmelerinin anlaşılabilir bir tarafı yok. Çünkü bu “ülkemde mülteci istemiyorum” diye bağıran vahşi ve insanlık dışı, çoğu kez düşünülmeden atılan ırkçı sloganın çok daha ötesinde, kurgulanmış ve planlanmış bir dram.
Belarus-Polonya sınırında, Belarus-Rusya ve AB arasında sıkışmış insanlar, Rusya’nın yayılmacı, Lukaşenko’nun fırsatçı, AB’nin “elalem ne der”ci politikaları nedeniyle her an ölümle burun buruna yaşarken, bu kadar göze sokulmuş saf bir kötülüğün halen “göç politikası, uluslararası ilişkiler” üzerinden ele alınıp, insani bir merkezden ele alınmamasına dehşetle bakıyorum. Çok sevdiği, hastanede tedavi gören ve sağlıklı bir şekilde hastaneden çıkmasını bekleyen, hastanede çok iyi muamele görmesine rağmen torununa, doktorlarına “beni evime götürün” ricasında bulunan bir dedenin, “beni evime götürün” talebine onun iyiliği için olumlu yanıt veremediğinden ötürü saatlerdir ağlayan bir torun olarak, evlerinden koparılmış, kendilerine yeni bir ev imkanı tanınmamış insanların, politik malzeme olduğunu görünce onları her yönden sıkıştırmayı planlayanlara sormak istiyorum; yüreğinizin bir yerini sızlatan, sizi insan yapan, zerre kadar bile olsa da, bir nebze acıyı, çaresizliği hiç görmediniz de mi bu kadar planlı ve pervasızca acıtabiliyorsunuz, çaresiz bırakabiliyorsunuz?