Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

12. Sir Bani Yas Sempozyumu

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanlığı tarafından on yılı aşkın bir süredir ‘Sir Bani Yas’ adında bir sempozyum düzenleniyor. Sempozyum adını, bugün dünyadan korunmuş olan bir adadan alıyor. Düşünsel bir zeminde gerçekleşen bu sempozyumun geleneklerinden biri de, fikirlerin serbestçe söylenmesi ve bundan ötürü kimseye bir şey atfedilmemesidir.
Geçen yıl uzaktan düzenlenen sempozyum, geçen hafta yüz yüze gerçekleştirildi. Her zamanki gibi dünya genelinden pek çok politikacı, karar mercileri ve düşünürler katıldı. Bu seferkinin diğerlerinden farkı, mekânı ve vesilesiydi. Daha önce Abu Dabi'de güzel bir çöl otelinde yapılan sempozyum, bu kez her zaman canlı olan Dubai şehrinde yapıldı.
Bu bölgenin, bu derece müreffeh bir ekonomiye, geniş şehirlere ve insanlara sahiplik yapacağı en yaratıcı hayal gücüne sahip olanların bile aklına gelmezdi. Bunlardan sonuncusu, çok önemli bir husustur. Nitekim BAE, sermayesini insanlar için kullandı, kadın ve erkeklerden oluşan bir kadroyu kalkınmaya öncülük etmek üzere eğitti. Bu yazıda sempozyumun ayrıntılarından söz etmek pek mümkün olmasa da oturum başlıklarına şöyle bir göz atabiliriz: Ortadoğu, İran ve Arap bölgesinde Amerikan politikası, Gelişme sürecindeki Ortadoğu, Hindistan, Suriye, Yemen ve Libya'da barışın yolları, uzayda iş birliği ve rekabet, Filistin-İsrail ilişkilerinde yeni bir sayfa, yeni bir Afganistan, küresel iş birliği ve iklim değişikliği tehdidi, ufukta nelerin olduğu. Tartışma oturumlarının başlıklarını kısaca bu şekilde özetle sıralayabiliriz.
Bu yazımda, tartışılan konulardan ziyade şahsi izlenimlerimi aktaracağım. Bu başlıklar bize bir yandan tartışmaların ne kadar zengin olduğunu diğer taraftan ise bu başlıklara karşı ne kadar farklı bakış açısı olduğunu gösteriyor. ABD'nin Ortadoğu politikasının mevcut yönetimin algısı göz önüne alındığında tartışılması doğaldı. Bu politika, onlardan birinin dediği gibi kan ve para gerektiren bir politika değil, bütünüyle diplomatiktir. Ayrıca Afganistan'dan çıkılması, “ülkenin başka yerlerde ihtiyaç duyduğu kaynakların” serbest kalmasını sağlamıştır.
İran'a gelince, aynı anda hem diplomaside ağırdan alan bir pozisyonla hem de nükleer gerilimle karşılaşıyoruz. Peki, bu dosyaya ilişkin bir plan var mı? Evet, yaptırımların devamı ve belki de daha da sıkılaştırılması! Henüz başka seçenek yok! Bu yönetim, uzlaşı yollarını araştırmak ve fırsatları belirlemek için bölge ülkelerinin aktif ortaklığına güveniyor. Çünkü şiddetin tercihi tüm bölgeyi en az yarım asır öncesine götürecektir. En kötü senaryodan kaçınmak için bölge ülkeleri arasındaki koordinasyon olmazsa olmazdır. İran şu anda bir “zorbalık” aşamasındadır. Dünyada neler olup bittiğini bilen güçlerin olduğu açık. Bununla birlikte, diğerleri bir yandan uluslararası ilişkilerin gereklilikleri, diğer yandan modern kalkınmanın gereklilikleri hakkında fazla bilgiye sahip değillerdir. Dolayısıyla İran'ın içinde ve dışında “hastalıkları ve sorunları” daha da artıran politikalar benimsenmektedir. Bölgedeki kadınlar ve çocuklar çatışmanın en büyük mağdurları olmalarının yanı sıra eğitim ve sağlık hizmetlerini kaybetmenin, barınaklarda yaşamanın ya da göçmenlerin arasında kaybolmanın yükünü çekiyorlar.
Suriye, Yemen ve Libya'da istikrara dair görüşlerde temkinli bir iyimserlik ve kötümserlik var. Görüşlerin çoğunun üzerinde uzlaştığı şey, çatışmanın devam etmesinde çıkarları olan bazı dış unsurların olduğuydu. Hindistan'dan ve bölgedeki politikasından söz eden bir katılımcı, Körfez ülkelerinde çalışan dokuz ila on milyon Hintli olduğunu söyledi. Hindistan, Körfez ülkelerindeki bazı aktif sektörlere yatırım yapıyor. Ayrıca Körfez'i artık eskisi gibi bir “enerji kaynağı” olarak değil, karşılıklı yatırımların yapılacağı bir yer olarak görüyor. Bu nedenle bölgede istikrar onun için öncelikli bir konumdadır.
İklim değişikliği pek çok açıdan tartışılan konu oldu. Birincisi, Ortadoğu'da bu küresel dosyanın içerdiği tehlikelere ilişkin farkındalığın hala zayıf olmasıdır. İkincisi, iklim değişikliğinin bölge üzerindeki etkilerinin, hava ve su kirliliğinden daha önemli olmasıdır. Üçüncüsü, Ortadoğu'nun sonraki iki iklim zirvesine ev sahipliği yapacağına dünyayı ikna etmesidir. Bu, küresel çabadan yararlanma yolunda önemli bir adımdır. Bu nedenle, bölge ülkelerinin bu meseleyi takip edecek kurumlar oluşturmaya ilgi göstermesi bir zorunluluktur.
BAE, uzaya giden yolları keşifte yarışan ülkeler arasında yer almaktadır. Bu husustaki konuşma oldukça ilginç ve heyecan vericiydi. Bu bağlamda sarf edilen uluslararası çabalara ve rekabete dikkat çekildi. Ayrıca insanların, sağlık, eğitim ve hatta şehirler inşa etmede bu araştırmalarının sonuçlarından nasıl istifade ettiklerine değinildi.
Taraflar arasındaki saflar belirginleştiği için Filistin'in durumuyla ilgili yeni bir şey yoktu. Bölge genelindeki diğer çatışma dosyalarını da etkiyen bu mesele karşısında neredeyse hayal kırıklığı ve yorgunluk var. Afganistan'a gelince, buradaki sorunun kökeninde son cumhuriyet döneminin yolsuzluk ile dolu olması yer almaktadır ve yolsuzluk, ulusları öldüren ve liderleri deviren zehir gibidir.
Son olarak BAE, muhtemelen diplomatik faaliyeti veya kalkınmaktaki başarısı nedeniyle hedef alınıyor. Ancak birçok dosyada ilerleme kaydettiği, ekonomik ve diplomatik dosyalarda dikkat çekici başarılara imza attığı görülüyor.