Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Toplum ve devlet arasındaki anlayış farkları

Arap ülkelerinin çoğunluğunun; özellikle de kriz koşullarında yaşayanların, iktidar meşruiyetinin dayandığı zemini gözden geçirmeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.
Siyasal meşruiyet kavramı aşağıdaki sorunun cevabında gizlidir: Bir kişi veya kuruluşa, insanların parası ve kendisiyle ilgili emir, yasaklama ve tasarrufta bulunma hakkını veren gerekçe nedir?
Özellikle de siyasi gevşeme göz önünde bulundurulduğunda meşruiyet kaynaklarının gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gerekmektedir. Ancak görünüşe göre siyasi arenada ortaya çıkan, bu özel meseleyi anlamada halk ve siyasi seçkinler arasındaki farklılıklar nedeniyle bugün ele alınması gerekiyor.
Yani Arap siyasi elitleri, hukuka başvurarak otoritelerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Beyan edilen bir kanun çerçevesinde hareket ettiğini, emir ve yasaklarının bu kanuna göre çıkarıldığını söylüyorlar. Topluma gelince; hala hükümet tarafından verilen sözlerin yerine getirilmesinden ve halkın yaşam koşullarının ve güvenliğin iyileştirilmesinden ve benzeri beklentilerin tümünden -bizzat- iktidardaki kişiyi sorumlu görüyor.
Bu konu eski çağlardan beri düşünürlerin dikkatini çekmiştir. Ancak meşruiyet kavramını belirli bir formüle sokan ve onu halk ile seçkinler arasındaki zımni uzlaşıya bağlayan Fransız filozof Jean-Jacques Rousseau'ydu. Rousseau, meşruiyet kavramını açıkladığı ünlü ifadesinde söyle der: “Güçlü kişi, insanlar, üzerlerindeki velayetinin onun hakkı ve ona itaatin görevleri olduğuna ikna oluncaya kadar, güçlü değildir.” ‘Siyasi meşruiyet’ çağdaş siyaset biliminin en öne çıkan konularından biridir. Bu kavram hakkındaki araştırmaların, Modern Sosyoloji’nin kurucusu olan Max Weber’in açıklamalarıyla başladığı kabul ediliyor.  Weber, söz konusu kavramı, kendi tercihlerinden bağımsız ve objektif bir şekilde ele aldı.
Weber, iki siyasi meşruiyet modelinden bahseder: Geleneksel ve rasyonel. Geleneksel siyasi meşruiyet; genellikle gerçek siyasi pratiğinden bağımsız olarak, halk tarafından otorite hakkına sahip olarak görülen liderin kişiliği etrafında döner. Zamanın geçmesi ve yeni nesillerin ortaya çıkmasıyla birlikte insanlar, liderin ‘başarılarını’ onun meşruiyetinin devamında bir ortak faktör olarak düşünmeye başlarlar.
Ancak ‘başarı’ kısa vadeli bir kavramdır. Çünkü insanların beklentileri ile devletin bu beklentileri gerçekleştirme kabiliyeti arasındaki mesafe çok geniştir. Devletin işi, aynı zamanda herkesi memnun etmenin zorluğunun ardındaki sır olan ‘kıtlık kanununa’ tabidir.
Lokman Hekim'in söylediği gibi “halkın tatmini ulaşılamaz bir hedeftir”.
Halk, hükümetin başarabileceğinden fazlasını talep ediyor. Hükümet onlara, siyasi meşruiyetin modern-rasyonel çerçevesi olan hukuku hatırlatmak zorunda kalıyor. Yani, otoritesinin meşruiyetinin bir kaynağı olarak başarıyı vurgulamaktan, bu meşruiyet için düzenleyici bir çerçeve ve onun devamı için bir gerekçe olarak hukuku vurgulamaya geçer.
Gerçeklik açısından; Arap dünyası rasyonel siyasi meşruiyet aşamasına geldi. Ancak -kültürel düzeyde- hala karizma ve kişisel hak arasında gidip gelen geleneksel meşruiyet aşamasında. Halkın taleplerinin siyasi eliti oluşturan kişilere; özellikle de lider kişiye yönelik olduğundan daha önce bahsetmiştim. Bana göre halkın şahıslara odaklanması hem onlar hem de devlet için stresli olduğu kadar mantıksız ve yararsızdır.
Kamu yönetiminin ideal imajı, ülke yönetiminin ortak yükleri taşımada işbirliği yapmak yerine bir tür cazibe ve sorumluluğa dönüşmemesi için halk ve seçkinler arasındaki her bir tarafın yetenekleri ve sınırları konusundaki ortak anlayış ve iki taraf arasındaki ilişkiyi yöneten çerçevede kendini gösterir.
Bu, özellikle de kriz koşullarında yaşayan ülkelerde hukuk kavramını ve ona dayanan meşruiyeti genel kültürün aktif bir parçası haline getirmek ve yöneten ve yöneltilenler dahil herkesin tabi olduğunu vurgulamak anlamına gelir.