Fayez Sara
Suriyeli gazeteci-yazar
TT

Suriyelilere karşı bir Alman saçmalığı!

Geçtiğimiz 11 yıl boyunca milyonlarca Suriyeli, rejimin şiddet, yağma politikalarından ve Şebbihalarından kaçarak ülkelerini terk etti. Ülkeden kaçanların çoğu paralarını, mallarını ve evlerini arkalarında bıraktılar. Ülkelerinden ayrılanlar, rejimin doğrudan veya dolaylı olarak kendilerine karşı uyguladığı yağmalardan uzakta, sığındıkları veya ikamet ettikleri ülkelerde yeni hayatlarına devam etmeyi umut ettiler. Rejimin, Suriyelilerin mallarını yağmalama yöntemlerinden biri de onlara yüklediği maliyetler ve vergilerdir. Bir diğeri, Suriyelilerin parasını yağmalamaya katılan rüşvetçiler ve komisyoncular üreten çalışma mekanizmalarıdır ve rejim bu ikisini de yenileyerek diaspora ülkelerinde kullanıyor.    
Rejimin ülkelerini terk eden Suriyelilerin üzerindeki etkisini geri kazanmasının yanı sıra mallarını yağmalayabilmesinin ana sebepleri arasında Suriye'deki çatışmanın uzaması ve çözüme ulaşılamaması var. Bu durum, mülteciler ve diaspora ülkelerinde ikamet edenler olsun Suriyeliler için sorunlara kapı araladı, zira çoğunun pasaportlarını yenilemeleri veya yeni pasaport çıkarmaları gerekiyor, doğumlar, ölümler, evlilikler, boşanmalar ve yasal vekaletnameler gibi kişisel işlemleri onaylatmaya ihtiyaçları var. Bütün bunlar, yurtdışındaki Suriyelileri rejimin kurumlarına başvurmaya geri dönmeye zorlayan sonsuz ihtiyaçlardan bazılarıdır.
İkinci sebep, Suriyelilerin sığındıkları veya ikamet ettikleri ülkelerin, çok tehlikeli bir felaketin kalbinden kaçan Suriyelilerin durumunu, sayılarının çok olduğunu ve giderek arttığını, sayısal açıdan dünyadaki en fazla mülteci topluluğunu oluşturduklarını dikkate alan tedbirler almamalarıdır. Suriyelilerin sayısı şu 4 ülkede, Türkiye, Almanya, Ürdün ve Lübnan’da 7 milyona yaklaşıyor: Bu ülkelerin de diğerleri gibi Suriyeli mülteciler konusunda değişken ve çelişkili politikaları var. Aynı şey, mülteci hakları dahil olmak üzere insan haklarına saygı duyma konusunda en yüksek standartlara uyduğu varsayılan Almanya ve Danimarka gibi gelişmiş ve düzenli Avrupa ülkeleri için de geçerli.
Üçüncü sebep, bazı ülkelerin, topraklarında yaşayan Suriyelileri kaçtıkları rejimle bağlarını sürdürmeye zorlamasıdır. Buna yalnızca ikamet edenler değil, aynı zamanda mülteciler de zorlanıyor. Oysa birinci gruptan olanların rejimin kurbanları olmamaları veya onun organları tarafından aranmamaları gerekiyor. İkinci gruptakiler ise güvenlik ve yasal mercilerin başlarına gelenleri ve yaşamlarını tehdit eden tehlikeleri soruşturması sonucunda sığınma hakkı elde ettiler. İlgili ülke buna dayanarak onları korumaya karar verdi ve mültecileri kabul eden ülkelerin çoğu, Esed rejimini ve politikalarını siyasi, hukuki ve ahlaki açıdan kınamakta onlara katılıyor.
Esed rejimi, Suriyelilerin yurtdışındaki ihtiyaçlarını ve ikamet ettikleri ülkelerdeki koşullarını istismar ediyor. Kaynaklarını ve maddi güçlerini (mütevazı olsalar dahi) yağmalamayı, hatta onları aşağılamayı hedefleyen büyük bir operasyon gerçekleştiriyor. Rejim, bazı Arap ve yabancı ülkelerdeki elçiliklerini ve konsolosluklarını, rejimin döviz cinsinden en büyük gelir kaynaklarından birini sağlayan bir araca dönüştürdü. Bunun en önemli örnekleri arasında İstanbul'daki Suriye Konsolosluğu, Berlin'deki muadili ve Beyrut'taki Suriye Büyükelçiliği sayılabilir.
Rejimin büyükelçilikleri ve konsoloslukları, yüksek gelir sağlayan vergi tahsil merkezlerine dönüştüler. Bir aylık bir süre içinde pasaport almak 800 dolara mal oluyor. Bu da Suriye pasaportunu dünyadaki en pahalı pasaportlardan biri yapıyor. Pasaport almak için en az 3 ay beklemenin gerektiği sıra sisteminde ise bir pasaportun maliyeti yaklaşık 350 dolar. Buna çoğunlukla pasaportun kaybolması veya hasar görmesi nedeniyle para cezası, geçiş izni için harç adı altında bir 75 dolar daha ekleniyor.
Pasaport masrafları, yapılan ödemelerin sadece resmi kısmını oluşturuyor. Buna bir de resmi olmayan randevu alma ücreti ekleniyor. Resmi internet sitesinin kilitlenmesi, linklerin çalışmaması veya e-randevuların kabul edilmemesi nedeniyle, komisyonculara randevu alma ücreti ödeniyor. Komisyoncu her randevu için 200 dolar alıyor ve bunu örneğin İstanbul'daki konsolosluk veya Lübnan'daki büyükelçilik personeliyle paylaşıyor. Bunlara genellikle Türkiye ve Almanya gibi iki büyük ülkeye yolculuk ve konaklama ücretleri, Körfez ülkelerinde yaşayan Suriyelilerin Dubai'deki Suriye Büyükelçiliği ya da Abu Dabi’deki Suriye Konsolosluğunda işlemlerini tamamlamak için BAE’ye gitmek zorunda kalmaları gibi ülkeler arasında yolculuğun yol açtığı öngörülemeyen maliyetler ekleniyor.  
Bahsedilen yüksek maliyet sadece iki yıl geçerliliği olan bir pasaport için ödeniyor, yani 6 yıl olan esas sürenin üçte biri kadar bir süre için. Bu, maliyeti 3 katına çıkarmak, çoğu sosyal yardımlarla yaşayan mültecilerin sırtına yüklemek anlamına geliyor. Rejimin yurtdışındaki Suriyelilere karşı işlediği hırsızlık suçunu ikiye katlıyor. Bu hırsızlık, medeni olayların kaydedilmesi, belge ve vekaletnamelerin onaylanması, zorunlu askeri hizmetten ya da yedek askerlik hizmetinden muafiyet için bedel ödemek dahil olmak üzere diğer resmi işlemleri de kapsıyor. Zorunlu askerlik hizmeti için ödenen bedel, kişilerin durumuna göre 7 ile 10 bin dolar arasında değişiyor. Yedek askerlik hizmetinden muafiyet için ödenen bedel ise 3 bin dolar.
Yukarıdaki verilere yer vermemizin nedeni, Suriye dosyasındaki konumu -ki kendisi bu dosyayla ilgili güçlerden biri- Suriyeli mültecilerin sayısında Avrupa ülkeleri arasında ilk sırada ve yine yardımlar konusunda birinci olması hasebiyle bu verileri bilen ve takip eden Alman makamlarına hatırlatmaktır. Çünkü tüm bunlara rağmen Suriyelileri rejimin konsolosluğuna gidip, ikamet iznini yenilemek ve vatandaşlığa başvurmak için pasaport çıkarmaya, Esed rejimini finanse ettiğine hiç kimsenin şüphe etmediği harçları ödemeye zorlayan tek ülke de Almanya’dır.
Almanya'daki Suriyeliler yıllardır, ikamet izinlerini yenilemek ve vatandaşlık başvurusunda bulunmak için Alman makamlarının yeni Suriye pasaportu almaları talebini reddediyorlar. Bazıları da gönülsüzce ve başkaları kapılarını kapatırken onlara kapılarını açtığını düşündükleri Almanya ile uyumlu olmak için bunu kabul ediyorlar. Ancak bu asil ve sadık tutum, yüz binlerce mülteciyi kabul eden Alman devletinin imajını güçlendirmez. Aksine, Almanya’nın hatasının neden olduğu fırsatları artırır. Bu, rejimi finanse eden maliyeti dışında hiçbir gerçek değeri ve faydası olmayan bir belge uğruna mültecileri, onları öldüren, yerinden eden ve mallarını çalan rejime para ödemeye zorlama fikrinin ötesine geçen bir hatadır. Almanya’nın bu tutumu, mültecilerin Alman vergi mükellefinden aldıkları parayı, yaşamlarını ve koşullarını iyileştirmek için harcamak yerine, yargılanmak için mahkemeye çıkarılması gereken suçlulara ödemelerine mal oluyor.
Almanya'daki Suriyelilerin ve onlarla birlikte Almanların çoğunun hükümetin bu konudaki politikalarına sadece bireysel, sınırlı itiraz ve ret yoluyla değil, aynı zamanda geniş çaplı itiraz kampanyaları düzenleme yoluna giderek karşı koymalarının zamanı gelmiştir. Bu kampanyalar bir aşamada, bu politikaya ilişkin kararını açıklaması ve sahiplerini durdurması için Alman yargısına başvurmayı da içermelidir. Yargının adaleti sağlayıp bu maskaralığa son vereceğine şüphe yoktur.