Muhammed Nugaymiş
Kuveytli yazar
TT

Unutulmuş bir erdem: Dinlemek...

‘Dinle ki, İnsanlar Seni Sevsin’ isimli kitabımda bahsettiğim ve çok sayıda başka çalışma tarafından doğrulanan bir araştırmaya göre insanlar uyanık oldukları zamanın ortalama yüzde 40'ını dinleyerek ve yüzde 35'ini konuşarak geçirirken, zamanlarının yüzde 16'sını okuyarak ve yüzde 9'unu yazarak geçiriyorlar. Dolayısıyla her ikisi de birbiriyle ilişkili olsa bile, konuşmadan çok işitme duyusunu kullanırız. Dikkatlice dinleyip anlamadan yorum yapmak mümkün değil. Ancak asıl soru şu ki tüm kalbimizle mi ‘dinliyoruz’ yoksa telefonla veya radyoyla meşgul olan fakat muhatabına dinliyor izlenimi verenlerin dinlediği gibi mi dinliyoruz?
Araplar, ‘dinleme’ ve ‘işitme’ kavramları arasında Batılılardan daha keskin bir ayrım yaparlar. Biz falancaya kulak ver derken ona can kulağıyla dinle diyoruz. Can kulağıyla dinlemek (insat) sessizlik ve odaklanmayı gerektiriyor.  Bu nedenle Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) veda hutbesi vereceği zaman sahabelerinden birine “Ey falanca, insanları sustur” buyurmuştur. Bunun üzerine sahabe insanları susturmaya başlamıştır. Araplar bu eylemi ifade ederken bir de kulak verme anlamına gelen ‘isğa’ kelimesini de kullandılar. Bu can kulağıyla dinlemeye daha yakın bir ifadedir. Fakat aynı zamanda kelimenin kökünde ‘eğilme’ anlamı vardır. Tıpkı bir şeyler fısıldamak için arkadaşımızın kulağına eğilmemiz gibi. Tıpkı ABD Başkanı George W. Bush'un Saddam Hüseyin'in tutuklandığı haberini aldığı ünlü videoda olduğu gibi. Arap Edebiyatı’nda ‘isğa’ kelimesi eğilmek anlamında kullanılmıştır. Şair, deve için ‘tesği’ ifadesini kullanarak, devenin başını binicisine doğru eğmesinden bahsetmiştir:
“Binicisi yularını çekerse başını eğer, yavrusuna binerse üzerine atlar”
‘İstima’ ifadesine gelince insanlar yerel ağızlarında dinleme anlamında kullansa da bu kavram bir şeylerle meşgulken dinlemeyi ifade eder. Dolayısıyla ‘insat’ yani can kulağıyla dinleme daha derin bir odaklanma gerektirir.
Arap toplumunda bunun en güzel örneğini, insanların Ukaz panayırında şairin etrafında toplanıp söylediklerini can kulağıyla dinlemesinde görebiliriz. Bu, bir kişinin ezberlediği bir şiiri duyar duymaz nasıl okuyabildiğini açıklar. Can kulağıyla dinleme erdeminin gücüyle bize ulaşan Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) hadisleri ve Kur'an-ı Kerim için de durum aynıdır.
Maalesef ki yanlış anlamaların çoğu muhatabın iyi dinlenmemesinden kaynaklanıyor. Dinlemede başarısızlık, daha fazla açıklama ve kesinlik olmadan kapatılması zor bir boşluk yaratır. Bazı müşrikler, Peygamberi herkesi dinlediğini söyleyerek kınarlardı. Allahu Teala onlara şöyle cevap verdi: “O sizin için hayırlı olana kulak veriyor.” Bu, dinleme ve ahlakının erdeminin büyük bir kanıtıdır.
Dinlemenin önemine binaen kendimi, “Unutulmuş Erdem: Dinlemek” başlıklı geniş çaplı bir kitap serisi yazmaya adadım. Bu seriye ‘Dinle ki İnsanlar Seni Sevsin’ (Ensıt, Yuhibbuke’n Nas), ‘Kadınlar, Dinleyen Erkekleri Sever’(el-Mer’atu Tuhibbu’l Munsıtin) ve ‘Sözümü Kesme!’ (Lâ Tukatı’ni!) kitaplarımdan oluşan bir üçlemeyle başladım. Sonuncusu, 2010 yılında Dubai'deki Atlantis Otel'de gerçekleştirilen Arap Gazetecilik Ödülü Konferansı’nın oturum arasında düzenlenen ve 4 bin 500 kişinin katıldığı bir kapanış toplantısında hararetli bir tartışmaya yol açtı. Söz konusu toplantıda tartışma programlarının yıldızlarının Türki ed-Dahil, Amr Edib (Adeeb) ve Marcel Ghanem, kitabım ‘Sözümü Kesme’yi ele almıştı.
Can kulağıyla dinleme ihtiyacının önemi, nesillerimizin hâlâ içten ve dışa dönük konuşmanın acil ihtiyacına inandıkları sözlü Arap milletinde unutulmuş bir erdem olmasından kaynaklanmaktadır. Aslında sessizliğin, muhatabın sözleri üzerinde düşünmek için kendine bolca zaman tanıma olanağı sunduğunu unutuyoruz. Bu sebepledir ki atalarımız: ‘Söz gümüşse, sükut altındır’ demiştir.