Hazım Sağıye
TT

Lübnan’da aklın kontrolünün olmadığı üçlü: Kovid-19, dolar ve Hizbullah

Lübnanlılar, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ile olan ilişkilerini dünyanın geri kalanıyla paylaşıyor.
Kovid-19 dünyanın henüz üzerinde tam bir zihinsel ve analitik kontrol sağlayamadığı oldukça tehlikeli bir hastalık. Hastalığın çıkış kaynağı ile ilgili sorular hala cevapsız ve bilim, tıp ve ölümle ilgili spekülasyonlar, bazılarına göre bu hastalığı daha gizemli kılıyor.
Salgının ekonomi üzerindeki facia boyutundaki yansımaları ve siyasi açıdan doğuracağı şeyler oldukça fazla ve endişe verici. Salgındaki rakamlarla desteklenen gerileme hissi çok geçmeden Omikron varyantı tarafından yok edildi. Zira bu varyant salgını yenme olasılığına ilişkin umutsuzlukları artırarak ağızlarda yeni bir cümlenin dolaşmasına yol açtı: Hastalık bizimle sonsuza kadar yaşayacak.
Öyleyse neredeyse insanlığın güçlerini küçümseyen doğal karşı konulamaz bir olay var gibi duruyor. Ya da bu, birçok kişiye böyle hissettiriyor. Bu karamsar düşünce tarzını haklı çıkaran Omikron'a ilişkin bazı açıklamalara bakalım:
ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Dr. Anthony Fauci’ye göre bu varyant Kovid-19’un diğer varyantlarına göre daha bulaşıcı.
G7 ülkelerinin sağlık bakanlarına göre günümüz dünyasındaki en ciddi sağlık tehdidi. ABD Başkanı Joe Biden bu varyantın ülkesinde çok daha hızlı yayılmaya başlayacağını söylerken Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Omikron’un daha önce hiçbir varyantta tanık olmadığımız bir oranda yayıldığını öne sürüyor.
‘Varyant’ kelimesi onunla savaşmanın zor olduğunu gösteren askeri ifadelere benziyor. Bu savaşın silah fabrikaları olan tedavi laboratuvarları, Omikron varyantının hareketlerini izleyemiyor ve yerini belirleyemiyor. Varyant gösterdiğinden daha fazlasını gizliyor. Taşların arkasında ve yeraltında saklanıyor. Siperlerinde kendisini bekleyen insanlara ansızın saldırıyor.
Bu, cahiliye döneminin meşhur Arap şairlerinden Nâbiga ez-Zubyânî’nin Hîre hükümdarı Nu’mân b. Müzir’den başaracağından ümitsiz bir şekilde kaçmaya çalışırkenki halini betimlemesine benziyor “kaçınılmaz bir gece gibi”...
Savaşın zaferle bitmeyeceği hissi, savaşçıyı boğan bir duygudur ve bundan daha da kötüsü, kurtuluş olmayacağına dair içten içe büyüyen kanaattir. Gerçeği söylemek gerekirse tarih boyunca kurtuluş vaadinde bulunanlar, olayların gidişatının ellerinde olduğunu ve doğayı kontrol edebileceklerini söylemişlerdir. Bugün yaşadığımız kurtulamazlık durumu ise hiçbir kontrolün olmadığını gösteriyor. Aşırı yoksulluk ve tevazu, mutlak iddiaların yerini alır.
Ancak Lübnanlılar bunun yanı sıra kontrolsüzlüğün en açık şekilde görüldüğü iki şey ile öne çıkıyorlar.
Bunlardan ilki Lübnanlıların çoğunun anlamlandıramadığı şekilde yükselen dolar. Sadece üç yıl önce dolar normal gibi duruyordu. Her geçen gün daha fazla Lübnanlı dolar alabiliyor, çalıştırabiliyor ve kontrol edebiliyordu. Bugün ise Lübnan lirası dolar karşısında değer kaybediyor ve bununla paralel olarak satın alma gücü düşüyor.
Dolar, iyileşmeye yanaşılmaması yüzünden açlıktan ve hastalıktan kırıp geçirdiği gibi şaşırtıyor ve gafil avlıyor. Bununla birlikte doların yerle bir eden saldırısından kaçış yokmuş gibi görünürken işe yaramaz ve acınacak haldeki yönetim bu saldırıyı durdurmak için hiçbir şey yapmıyor. Bu durumdan kurtulamayacağımızı söyleyen bazı haberler, en umutsuz düşünceleri körüklüyor. Dahası Kovid-19 ve Omikron varyantı konusunda tıp belirsizliği artırırken, burada ekonomi bu bilinmezlik işlevini üstleniyor.
Bazılarımız politikacılara ve bankacılara hakettikleri hakaretleri ederek olup bitenleri kontrol etme yanılgısına düşebilir. Bazı genç insanlar, Nasırcı yerme döneminin bize “dolar ajanları” ve doların temelde lanetli olduğuyla ilgili öğrettiklerini hatırlayabilir. Ancak ne o ne de bu, yeşil paranın “bilmediğimiz bir yerden bize gelmesini” engelleyebilir.
Akli kontrole isyan eden ve Lübnanlıları öne çıkaran bir diğer şey ise Hizbullah.
Doğru, 40 yıldır bu tuhaflığın gölgesinde yaşıyoruz ancak zamanın geçmesi, makul olmaya karşı çıkan bir tuhaflık olarak Hizbullah’ın yapısından bir şey eksiltmiyor.
Düşünün ki devletten daha güçlü bir parti, ordudan daha güçlü bir ordu, kayıp mülkiyete sahip Şeba Çiftlikleri’nin kurtarılması için (?) bir sakinin ölme ihtimali, İran’ın Irak ve Suriye’yi aşan nüfuzu, sayıları 5 milyonu geçmeyen Lübnanlıların Filistin, Suriye, Irak ve Yemen'i ‘kurtarmak’ için savaşçılar göndermesi… Bunların üstüne ufukta bu tuhaflığın yakında ortadan kalkacağını gösteren hiçbir şey yok.
Suriye ve Irak halkı DEAŞ’ı birkaç yıl önce tanımıştı. Bir gecede hilafet yönetimi kuran, Suriye ve Irak topraklarını birleştiren, kılıçla kafa kesen ve kadınları esaret altına alan DEAŞ’ın tarihe karışıp karışmadığı henüz kesin değil.
Kim bilir belki de dünyanın bu bölgesinde mantığıyla hareket edemeyen ancak bunun dışında her şeyi yapabilen güçler tarafından kontrol edilmek bizim kaderimizdir.