Washington’a karşı pozisyonlarımız ve onunla anlaşmazlıklarımız, yaklaşımı konusundaki eleştirel duruşumuz ne olursa olsun, bu şehir, özellikle bölgemizin ve tüm dünyanın içinden geçtiği bu aşamada, dünyada neler olup bittiğini bilmek için en önemli ve zengin durak olmayı sürdürüyor. Şimdi tek kutupluluğun düşüşünün işaretleri olabilecek yeni nesil güçler şekilleniyor. ABD'nin artık dünya meselelerini tek başına yöneten güç olmadığı, kendi rızasıyla veya zorla dünyanın jandarması görevinden vazgeçtiği argümanı geniş çapta dolaşımda. Bilhassa alternatif bir gücün yokluğunda, ABD, birçoklarının kapsamlı bir kaostan korkmasına neden olan bir düşüş durumu yaşıyor. Çin dünyaya liderlik edemez. Güç ve zenginliğe sahip bir ekonomi ejderhası olduğu doğru, ancak pençeleri olmayan bir ejderha ve geleneğe dayanan bir ekonomidir. Pasifik ve Ortadoğu bölgelerindeki bir dizi limanda varlığını pekiştirmek, oradaki askeri varlığını güçlendirmek için Bir Kuşak ve Bir Yol Girişimi aracılığıyla aldatmaya dayanıyor. Öte yandan, kendisini dünyaya liderlik etmeye ehil kılan, baskıyla yakından ilişkili modernist değerler ve ahlak sistemine dayalı meşruiyetten de yoksun.
Müttefiki Rusya'ya gelince, o da dünyaya liderlik etme durumundan ve vasfından yoksun. Stratejiden çok taktiklerde usta, çatışmaları çözmek için inisiyatifler başlatmak yerine engelleyen yaramaz bir çocuk rolünü oynuyor. Kuzey Kore ve İran gibi müttefikleriyle birlikte bu ikisi, dünyayı gri bölge adı verilen alan içinde bir hesaplaşmaya soktu. Gri bölge, bu ülkelerin yıkıcı faaliyetler yürütmesine izin veren, savaş ve barış arasındaki boşluktur. Ancak bu faaliyetler yasal olarak savaş eylemi olarak kabul edilmezler. Elektronik savaş, korsanlık, etkileme kampanyaları ve en tehlikelisi de yerel vekillerin düşmanca faaliyetlerinin aralarında yer aldığı bu eylemler, işleyenlerin cezasız kalmasına olanak tanırlar. Bu ülkeler dünyayı yönetemezler ve Amerikan liderliğinin yokluğu ile birlikte yeni dünya düzeni bir bölgesel kutuplar sistemine dönüşüyor. Yani bölgelere bağlı olarak çift veya üçlü kutuplar oluşturan bir sisteme evriliyor.
Yukarıdaki küresel iklimi tahmin etmeye yönelik gayretimizin amacı, İran nükleer dosyasına ilişkin Viyana'da yapılan görüşmelerin ortasında geleceğin özelliklerini araştırmaktır. Washington'da hakim atmosfere göre müzakerelerin ana teması; özellikle hem Avrupalılar hem de Amerikalıların, İran'ın nükleer düzeyde kaydettiği ilerleme nedeniyle 2015 nükleer anlaşmasının anlamını ve önemini kaybettiğini kabul etmelerinin yanı sıra, yeni bir anlaşmaya varmanın en az 2015 anlaşmasına dönüş kadar zor olmasıdır. Amerikan kamuoyu yoklamaları, Demokratların yapılacak ara seçimlerde gerek Senato gerekse Temsilciler Meclisi olsun Kongre'nin iki kanadında da kaybedeceğini gösteriyor. Önemli ve ciddi bir seçim yenilgisi, Başkan Joe Biden'ın tökezlemesini şiddetlendirecek ve başkanlık kampanyasını ateşe verecektir. Ayrıca Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray'a geri dönme ihtimalinin güçlü olduğunu da gösterecektir. Bu iki nokta, Tahran'ı zayıf ve koltuğunda bir dönem daha kalamayacak bir başkanla uzlaşmaya yanaşmamaya sevk ediyor. İran’a göre Cumhuriyetçi çoğunluğa sahip bir Kongre'nin varlığı ABD’nin anlaşmaya bağlı kalmasının önünde bir engel oluşturacaktır. Keza Cumhuriyetçi bir başkanın zaferiyle Donald Trump deneyiminin tekrarlanması da muhtemeldir.
İster İran dosyası ister Ukrayna ve Tayvan sorunu olsun, tereddüt ve inisiyatif eksikliği konusunda Biden ve yönetimine yönelik suçlamaların yükselen dozu ortasında, Tahran, Başkan Biden ve yönetiminin zayıflığının ayrımında. Biden ve yönetiminin, önleyici bir siyaseti olmadığı, saldırıya geçmeden siperlerinden savunma yaptığı, karşılık vermek için başkalarının bir şeyler yapmasını beklediği düşünülüyor.
Buna ilaveten, Washington, İran'ın yaptırımların kapsamlı bir şekilde kaldırılması yönündeki taleplerini kabul edemez. Ama aynı zamanda, mevcut yönetimin kimseyle, özellikle de İran ile askeri bir çatışmaya girmesi düşünülemez.
İran tarafında, zaten sert olan mevcut Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, giderek daha da sertleşecek, çünkü gözü ölümünden sonra yerine geçmek istediği Dini Liderin makamında. Bu nedenle, yeni mali yıl kapsamında meclise sunduğu bütçesindeki payını yüzde 240 artırarak İran Devrim Muhafızları'nın gücüne güç katmaya çalışıyor.
Dolayısıyla aşırı sertlik, Reisi döneminin ana özelliğidir, bu dönemde nihai olmayan, geçici bir uzlaşmayı kabul etmek için dahi olsa tavizlere yer yoktur. Buna ek olarak, İran şu ikili noktaya dayanmış gibi görünüyor; talepler çıtasını maksimum düzeye yükseltmek, önceki turlarda üzerinde anlaşmaya varılmış hususlardan geri çekilerek zaman kazanmak. İran ayrıca, kapsamlı bir anlaşmaya varmak için değil, Çin'den gelen dengeli desteğe bel bağlayarak müzakere etmiş olmak için müzakere ediyor.
Bu durumda şu soru önemini koruyor; Suriye, Irak, Yemen, Sudan, Afganistan, Lübnan ve Filistin olsun, bölgenin tanık olduğu ve alttan alta yanan, sürekli patlak veren ve çoğalan çatışmalar, geri kalan ülkelerin muzdarip olduğu çok sayıda ciddi sosyal, ekonomik ve çevresel zorlukların gölgesinde, iki taraf arasında bir anlaşmaya veya uzlaşıya varılmamasının sonuçları nedir?
İran ile anlaşma şansının azalması ve Washington'un içe kapanmakta ısrar etmesi, Rusya, Çin ve bizatihi İran gibi diğer aktörlerin dış politika ve uluslararası ilişkilerde gri bölge politikasını benimsemeye devam etmeleri, bu anlaşmazlıkları körükleyecektir. Belki de tek faydası, bilge Arap liderlerin bölgenin kendi sorunlarını çözmeye terk edildiğine dair inançlarını pekiştirmesidir. Suudi Arabistan ve BAE’nin, Arap sistemindeki çatlağı iyileştirme, İsrail ile normalleşme dahil olmak üzere bölgesel ittifaklar ve uzlaşılar kurma çabasının kaynağı budur. İran'ın rolü, ekonomik, çevresel ve iklimsel sorunlar başta olmak üzere varoluşsal zorluklarla yüzleşmeyi mümkün kılabilecek olan da.
Bilge Arap liderlerinin, düşünce, siyaset, ekonomi ve yaşam tarzlarıyla ilgili çeşitli engeller nedeniyle Ruslarla sıcak ve samimi ilişkilere geçiş yapmanın ve Çin'e açılmanın zorluğunun da farkında olduklarını belirtmek gerekir. Bazılarının önerdiği gibi bölgenin Doğuya yönelmesinin kolay olduğunu söylemek yanlıştır. Bölge, yakın ve orta gelecekte Batı'dan uzaklaşıp Doğu'ya katılmayı başaramayacaktır.
Bu durumda, yakın tehlikelerle yüzleşmek için evin iç koşullarını düzenlenmenin ve güçlendirmenin önemi ve gerekliliği öne çıkıyor. Bu, Araplar için olduğu kadar İsrail için de geçerli. Bilhassa İran’ın şu anda sınırlarında olduğu göz önüne alındığında.
Bugün ABD, İran-İsrail çatışmasının patlak vermesinin önünde bir engel olarak duruyor, çünkü bu çatışmanın içine çekilmekten kaçınıyor. Zira tarafları sadece iki ülke ile sınırlı kalmayacak, bir yandan İsrail'in stratejik müttefiki olarak ABD’yi, diğer yandan artık İran’ın yörüngesine giren diğer ülkeleri ve silahlı örgütleri içine çekecek.
İran'ın kendisi basit bir nedenden dolayı bu doğrudan savaşı istemiyor. O basit neden de, vekilleri aracılığıyla gri bölge savaşını göreceli bir başarıyla yönetmesidir ki, bu onun için daha az maliyetli.
Sonuç olarak, önümüzdeki yıl birçok değişiklik, hem yakın hem de uzak birçok zorluk taşıyacaktır. Nükleer anlaşmaya dönüldüğünde dünyanın tüm sorunlarının sona ereceğini düşünmek saflıktır. Yazının girişinde de belirttiğimiz gibi asıl korkulması gereken, eski dünya düzeninden özellikleri henüz tamamlanmamış yeni dünya düzenine geçişte tüm bölgenin bir statükoya saplanıp kalmasıdır. Yeni düzenin özellikleri henüz eksik, ancak bu özellikleri belirleyecek olanın Doğu’da değil Batı’da olmayı sürdüreceğini hissediyoruz.
TT
Viyana'da anlaşmazlık konusunda uzlaşı
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة