Hamad Macid
TT

Cinsel yönelim ve Suudi Arabistan’ın sağlam duruşu

Batı toplumlarında nüfuzları ve hadsizlikleri inanılmaz bir boyuta ulaşmış durumda olan kişiler var.
Batı ülkelerindeki özgürlük kalelerinden birinde bu kişilerden bahsederken fısıldaşan, hatta sanki Sovyetler Birliği’nin faşist tiranı Stalin’in döneminde anti-komünist bir gruba mensuplarmış gibi cep telefonlarını uzağa koyan bazı arkadaşların olduğu görülüyor.
Bu kişilerin medyada etkileri ve kamu ve özel sektörde nüfuzları var.
Finansal imparatorluklar var.
Bu kişilerin yönelimlerini pazarlamak ve gençleri buna teşvik etmek için okullara sızılıyor.
Yasama makamlarının koridorlarında büyük bir etkileri var. Toplumları davranışlarına alıştırmak için bir dizi film yapılıyor.
Teşvik etmek veya sindirmek amacıyla başka ülkelerde bu kişileri pazarlamak için diplomasi kullanılıyor.
Bu yüzden Suudi Arabistan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Abdullah bin Yahya el-Muallimi’nin yaptığı derin ve köklü konuşmada, ülkesinin bazı medeni ülkelerin uluslararası alanda tartışmaya açık olan değer ve kavramları dayatarak anti-demokratik bir yaklaşım benimseme ve 'cinsel yönelim ve cinsel kimlik' ile ilgili zorunluluklar getirme girişimlerine son derece karşı olduğunu söyleyerek gösterdiği Krallığın cesur tutumunu takdir ediyoruz. Muallimi Suudi Arabistan için böyle bir şeyin kabul edilemez olduğunu söyleyerek bunun, uluslararası hukukun en temel ilkelerinin yanı sıra devletlerin egemenliğine ve iç sistemlerine ve mevzuatına saygı duymanın önemini vurgulayan BM Antlaşması’na aykırı olduğunu, başkalarının görüşlerine saygı duymayı ve başka toplumların kabul etmediği değer ve anlayışları dayatmamayı temel alan demokratik uygulamanın özüyle çeliştiğini ve aksi halde ideal demokrasi modeli ile değerlerin dayatılması ve hakikatin tekelleştirilmesi üzerine kurulu otoriter model arasında hiçbir fark kalmayacağını ifade etti.
Kâh insan haklarına kâh özgürlüklere sarınarak insan tabiatına düşman olan bu kişilerin medya, siyaset ve eğitim alanında bu denli büyümesinin Arap dünyasında mercek altına alınması gerekiyor. Çünkü defanstan savunmaya geçen bu kesim, etkisini ve nüfuzunu istisna olmaksızın gezegenimizin her karışına ulaşana dek genişletmek istiyor.
Suudi Arabistan’ın hatta uluslararası alanın, demokrasi şiarını kutsallaştıran ülkelerin doğu toplumlarının reddettiği bir yaşam tarzını dayatarak yaptıkları anti-demokratik baskıları eleştirmesi,
Batı dünyasında beşeri tabiata aykırı bir şekilde kendi fıtratlarıyla oynamak isteyenlerin özel hayatına müdahale etmek anlamına gelmiyor.
Zira bu onların kararı ve tercihi.
Ancak istenmeyen şey bu kişilerin başkalarını kendilerini kabul etmeye zorlamaları ve ülkelerin sistemlerini, dinlerini, geleneklerini ve değerlerini umursamayarak medya, eğitim ve toplumsal olarak düşüncelerini pazarlayıp başka ülkelere beşeri fıtrat ile oynamalarını güzel göstermeleridir.