Zuheyr el-Harisi
TT

Ret ve ilerleme kültürü arasında devletin prestiji

Düşünce ve davranışta çağdaş bir vizyon olmadığı sürece ülkeler gelişemez ve kalkınamaz. Bu hususlar toplumların ilerlemesini ya da geri kalmasını belirlemektedir. Bu nedenle modernite, özellikle de ilerleme ve gelişme, dünyaya ayak uydurma ve onunla uyum içinde olma anlamına gelir. Fakat bunun için miras, kimlik ve tarihi olarak sahip olduklarınızdan kopmanız gerekmez.
Bu iklim Suudi Arabistan örneğinde bugün somutlamış bir şekilde karşımızda durmaktadır. Bu nedenle gerçek, köklü ve ciddi bir dönüşüme, yani toplumsal anlamda kültürel ve gelişimsel bir farkındalık üretimine tanık olmaktayız. Veliaht Prens daha önce radikalizme karşı mücadeleyi vurgulamış; “Ilımlı değerleri temsil ediyoruz ve gerçek bizimle, 30 yılımızı aşırılıkla mücadele için harcamayacağız, bilakis onu şimdi yok edeceğiz” sözlerini sarf etmişti. Yeni yönelimin net ve siyasi iradenin de bunu daha ileri taşımaya kararlı olduğunu belirterek, kültürel ve toplumsal dönüşümlerin kolay olmadığına, zaman aldığına dikkat çekmişti. Ancak ona göre insanın doğası gereği yavaş ilerleyen toplumsal dönüşümler, alınan siyasi bir kararla birlikte toplumlarımızda, bölgemizde ve kültürümüzde hızlı bir şekilde gerçekleşebilir.
Bu durum, olup biteni anlama, kabul etme ve sindirmede sosyal farklılıklar olmadığı anlamına gelmez. Özellikle de işin başında -ki zorluklara gebedir- doğal bir durumdur. Ancak anketlerin gösterdiği üzere bu süreç nihai olarak toplumun çoğunluğunun kararıdır. Suudi toplumunun büyük bir kesimi, Veliaht Prens tarafından büyük bir kararlılıkla yürütülen değişikliklere ve kararlara desteğini ortaya koymuştur. Normal bir hayat yaşamak, her türlü eğlenceyi, sporu ve sanatı icra etmek ve kendi ülkelerinde sağlanan eğlence araçlarına sahip olmak Suudilerin ve sakinlerinin hakkıdır. Bir vatandaş olarak, istediğiniz tutumu benimseme ve istediğiniz görüşe sahip olma hakkınız vardır. Ancak bu başkalarının doğru olduğunu düşündükleri şekilde hareket etmelerini engellemeye hakkınız olduğu anlamına gelmez. Suudi Arabistan’daki iklim, devletin koruduğu bu seçim hakkını güvence altına alıyor.
Suudi Arabistan'da yaşananlar, toplumu gasp eden, ülkeyi onlarca yıl dışarıya kapatan, kültürel ve entelektüel olarak yok eden ve onu sefalete sürükleyen aşırılık yanlılarına yönelik kesin bir mesajdır. Bu kimseler, hayatı öldürdüler, ölümü yücelttiler ve radikal hareketler için verimli bir ortam sağladılar. “Uyanış” (Sahve) bir davetçiler grubu değil, daha ziyade gizli bir devrimci ve politik varlıktı. O dönemde ortaya koyduğu literatür, söylemler ve İhvan’la paralel ilerleyen siyasi hırs bunun kanıtıdır. Topluma hükmetmenin zekice yollarından biri de toplumu kontrol etmek için dini kullanmak ve sömürmekti. Böylece fikirlerini, programlarını ve projelerini empoze ettiler ve seksenlerden bu yana toplum kendilerine teslimiyet gösterdi. Kırk yıl boyunca toplumumuz ve devletin birçok kurumu “Uyanış’ın” egemenliği ve kontrolü altında kaldı. Sanat, edebiyat ve eğlence ortadan kalktı. Kadınlar kısıtlandı ve toplumu hayattan koparmak için çeşitli görüşler pompalandı. Birçok ülkede binlerce genç bu yıkıcı projelerin kurbanı oldu. Yasaklar en temel kurallardı ve izinler istisnaydı. “Uyanış” söylemi, onu susturmak isteyenleri veya onunla aynı fikirde olmayanları bastırmak için bir araç olarak kullanıldı.
Bugün Suudi Arabistan'da yaşananlar, uygun zaman, mevcut aşamanın doğası, toplumun kabul etme kabiliyeti gibi unsurlar kapsamında değerlendirilemez, aksine bunları aşmaktadır. Çünkü, artık bunlar bir lüks olmaktan ziyade devletin ve toplumun zorunlu ihtiyaçlarıdır. Bu bağlamda devletin gereklilikleri, karar merciinin kamu yararı olduğunu düşündüğü şeyleri başka herhangi bir şeyi dikkate almak zorunda kalmaksızın uygulamasını zorunlu kılmıştır. Bununla birlikte, her toplumda geleceğe umutla bakan aktif ve açık bir sınıf ile buna karışık engelleme, değişime muhalefet ve yenilikten korkmaktan başka bir şey bilmeyen bir sınıf vardır. Bu sınıf, değişim, vesayet ve dışlama hakkına sahip olduğunu düşünerek kendini devletin üstünde görür. Ayrıca, iddia ettiği gibi tüm bunları topluma ilişkin endişelerinden ve korkularından dolayı değil, kendi kazanımlarını ve ayrıcalıklarını kaybetme korkusundan dolayı yapar.
Modernliği ve değişimi reddetmek, toplumdaki geri kalmışlığın ve cehaletin bir göstergesidir. Çünkü geleneksel bir nostaljinin peşindedir ve bunu hümanizm ile çatıştırır. Engelleme kültürü, insani gelişmenin yönünü tersine çevirmektedir. Burada gerçekler çarpıtılır, keyfi ve doğaçlama yargılarda bulunulur, başarılar küçümsenir ve hamasi söylemlerle hareket edilir.
Burada siyasi kararın varlığını takdir ediyoruz. Çünkü, istediği zaman ideolojik ya da toplumsal muhalefetten bağımsız olarak değişimi gerçekleştirebileceğini kesin olarak kanıtlamıştır. Artık iyimser olmaya hakkımız var. Çünkü biz ve gelecek nesillerimiz, onlarca yıl boyunca özlemini çektiğimiz aydınlık ve normal bir hayatın tadını çıkaracağız. Pek çok hayalimiz gerçekleşmeye başlıyor. Saplantılı ve sürekli engeller çıkaran kimselerin bize imkânsız olarak gösterdiklerinin artık gözle görülür gerçekler haline geldiğine tanık oluyoruz.
Özetle bugünün Suudi Arabistan'ının dünün Suudi Arabistan'ı olmadığı söylenebilir.