Suriyeliler yaklaşan 2022 yılının eşiğinde düşünceler ve umutla durduklarında, bir varlık ve bir halk olarak Suriye tablosunun özelliklerini bir araya getirmeliler ki en görünür haliyle önlerinde belirsin.
Bunu Suriye devletinin ve Suriye halkının başına gelenlere üzülmek ve ağlamak için değil, zira bu acı gerçeklikten hiçbir şeyi değiştirmeyecek, tam aksine durumu değiştirmeye katkıda bulunmak ve Suriyelilerin tüm Suriyeliler için özgürlük, adalet ve eşitlik odaklı devrimlerinin hareket noktası olan hedeflere ulaşmaya teşvik etmek içindir.
Hepsi de birinci hedef tarafından yönetilmektedir, o hedef ise barıştır ve onsuz hedeflerin hiçbiri elde edilemez.
Suriyelilerin incelemesinde Suriye tablosu ön plandaysa, bugün oluşumlarının geçici fiili otoriteleri temsil eden üç güç arasında bölünmüş olduğuna dikkat edilmelidir.
Birincisi, İranlıların ve Rusların katkılarıyla Esed rejiminin kontrolünde olan bölge. Bu bölge Rusya ve İran’ın yanı sıra Tahran tarafından kontrol edilen mezhepçi milisler ile Rus Wagner grubu dahil olmak üzere silahlı çetelerin kontrolünde.
İkincisi, ABD destekli, PYD liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ve onun yanında bir grup marjinal güç ve partinin kontrolünde olan, Fırat'ın kuzeyi ve doğusu boyunca uzanan bölgedir.
Üçüncü ve son bölge ise Suriye'nin kuzeybatısındaki Türkiye kontrolündeki alandır. Burada kontrol, pratikte Türk kuvvetleri ve müttefiki Suriye silahlı gruplarının kalıntılarının yanı sıra İslami aşırılık hareketine bağlı olan ve terör örgütü olarak sınıflandırılan Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından paylaşılıyor.
Özellikle kimlik, referans, tarih, ilişkiler ve sorumluluk açısından üç taraf arasındaki göreli farklılığa rağmen, aralarında farklı derecelerde de olsa birçok ortak nokta var. Üç bölge de yasaların yokluğuna veya yok edilmesine mahkum bir şekilde yaşıyor. Hiçbir anlamı olmayan boş sloganlardan öteye geçmeyen ideoloji ve silahlarla kontrol ediliyor. İşlevsel azınlıkların yönettiği yolsuzluk kendisine egemen olmuş durumda. Nihai anlamda; gerek mevcut statükodan kurtulmak, gerekse Suriyelilerin beklentilerine uygun bir çözüm yolunda ilerleme gücüne sahip olmak olsun, üçü arasında Suriyelilerin umutlarını veya beklentilerini asgari düzeyde bile temsil eden bir otorite bulunmuyor. Dahası üç bölgede durum, sakinlerinin yaşamlarının her alanda daha da kötüleşmesi düzeyinde daha da kötüye gidiyor. Bu otoritelerin hiçbiri öz kapasiteleri ile yaşama ve var olma gücüne sahip değil, bileşimleri ve çevreleri nedeniyle patlamalara açık.
İçerideki Suriyelilerin yaşam ortamı yukarıda gösterildiği gibi ise, 3 bölgedeki Suriyelilerin yaşamlarının gıda, ilaç, barınma, güvenlik, iş ve eğitim, diğer yaşam gereksinimleri açısından en kötü durumda olduğunu söylemek doğaldır. Ekonomik gerileme gerçeği, yerel para biriminin değerinin çökmesi, yoksulluğun, açlığın ve uyuşturucunun, eşi benzeri olmayan formları baş gösteren suçun yaygınlaşması durumu daha da kötüleştiriyor.
Elbette iltica ettikleri ülkelerdeki, özellikle de komşu ülkelerdeki Suriyelilerin çoğunluğu, yasal ve yaşam koşullarının bozulmasından muzdarip. Gerçekte her ne kadar statüleri ile yaşamlarının içeriği uyuşmasa da (Lübnan ve herhangi bir Avrupa ülkesindeki mültecileri karşılaştırırsak) çok azı mülteci statüsüne sahip. Dahası, Suriyeliler örneğin Lübnan ve Türkiye'de olduğu gibi iç siyasi çatışmaların ortasına çekildiler. Yine bazılarının koşulları, bazı bölgesel ajandalara hizmet amacıyla silahlı çatışma ateşine atılmaları için istismar edildi.
Sözgelimi, Libya'ya savaşçı olarak gönderilenler ya da rejimin ve müttefiklerinin imajını iyileştirmek için kullanılanlar oldu. Bunun için, durumun güvenli olduğu, uluslararası bir finansman süreciyle yeniden imara başlamanın artık mümkün olduğu söylenerek Suriye'ye dönmeye zorlandılar. Lübnan'daki mülteciler bu çabalar kapsamında Ruslar, Hizbullah ve Lübnanlı yetkililer için bir araç olarak kullanıldılar.
Suriye gerçeğini daha iyiye doğru değiştirmek ya da en azından çöküşünü durdurmak şüphesiz acil ihtiyaçlar arasında yer alıyor. Çöküşü durdurmak mümkün, ancak irade ve olanaklar açısından büyük bir uluslararası ortaklığa ihtiyaç var. Bu da, ister rejim, isterse Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Müzakere Komitesi, keza Suriye Demokratik Konseyi ile cisim bulan muhalefet düzeyinde olsun, Suriye içini kontrol eden güçlerin kapasitelerini aşan bir misyon olduğu anlamına gelir.
Söz konusu tarafların hepsinin elleri kolları dış güçlere bağımlılık ve zayıf kapasite tarafından bağlanmıştır.
İkincil öneme sahip konumlarını korumak için her şeyi kabul etme konusunda yüksek derecede isteklidirler. Bütün bunlar Suriye meselesinde ana müdahil ülkeler tarafından kabul görmüş hususlardır.
Gevşeklik, bölgesel ve uluslararası güçlerin Suriye meselesini çözecek aktif bir inisiyatiften vazgeçmelerinin ortasında, Suriye gerçeğini kontrol eden güçler, Suriye değişimindeki rollerini oynayamıyorlar. Böyle bir durumda, Suriye sorunu veya Suriye’deki ana müdahil güçlerden biriyle ilgili bölgesel ve uluslararası değişikliklerin meydana gelmesi şüphesiz Suriye gerçeğinde, bölgesel ve uluslararası ortamında bir değişiklik meydana getirecektir. Bu, sıcak zorluklarla karşı karşıya olan İran’ın durumunu çevreleyen şeyin sonuçları arasında da görülebilir.
Bunlardan en önemli ikisi; İran'ın Suriye'deki varlığına yönelik muhalefetin artması, ikincisi - ve en önemlisi - İran nükleer dosyasındaki ve müzakerelerindeki muğlaklıklardır. Müzakereler, bir çözüm kapısı olarak askeri operasyon olasılığını artıran hararetli bir sürece girmiş durumdadır.
Suriye meselesindeki üç ana aktörün dahil olduğu açıklamalar ve eylemler bunu ima ediyor, diğer müdahil taraflar da bunları takip ediyor, çünkü çatışmanın sonuçları ve çözüm yolu, Suriye gerçeği ve olası gelişme imkanları üzerinde ağır izler bırakacaktır.
TT
Yeni yılın kapısında Suriyeliler ve davaları
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة