Sam Mensa
TT

Mikati’nin gün yüzüne çıkmayacak girişimi

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in geçen hafta Lübnan'a yaptığı ziyaret, önümüzdeki günlerde ivmesi çok geçmeden gerileyecek olan bir teftiş gezisi olmanın ötesine geçmedi. Kaçınılmaz olarak BM’ye benzeyen bu ziyaret - Guterres de nihayetinde onun genel sekreteri ve çerçevesine mahkum- BM’nin özelliği olan sivrilikleri törpüleme kapsamında dolaşımda olan geniş çizgi ve başlıkları ele almakla, aynı monoton duygusuz konuşmaları tekrarlamakla sınırlı kaldı. Bu da söz konusu yöntemdeki ustalığı ve gri duruşlara olan tutkusu ile tanınan Başbakan Necib Mikati’yi tatmin etti.
Genel Sekreterin Beyrut'a yaptığı 4 günlük ziyarette en dikkat çekici husus, sadece Hizbullah’ın çıkarlarına hizmet edecek şekilde ve onun ölçülerine göre uygulanan 1701 sayılı karar dışında en yüksek otoritesini temsil ettiği BM tarafından kabul edilen kararlara değinmeyi kasıtlı olarak ihmal etmesidir. Bugünlerde Beyrut'a gelen tüm kıdemli ziyaretçilerin adeti olduğu üzere BM Genel Sekreteri, Lübnanlı politikacıları azarladı. Onlara Lübnanlıların anlaşmalarının gerekliliği hakkında içi boş, hiçbir yararı olmayan vaazlar ve tavsiyeler verdi. Oysa kendisi de şunu çok iyi biliyor ki, Lübnanlılar anlaşmak isteselerdi ya da bunu yapabilselerdi, bu ziyaret gerçekleşmez ya da BM’nin Lübnan'daki çok sayıda ve yönlü faaliyetlerini denetlemek dışında haklı bir nedeni olmazdı.
Genel Sekreter ayrıca, Suudi Arabistan-Fransa’nın ‘Cidde Deklarasyonu’na ve Riyad KİK Zirvesi’nin çıktılarına, Fransa, ABD ve diğerlerinin Lübnan kriziyle ilgili tutumlarına öykünmeye çalıştı. Ama bunu yaparken BM’nin düzenlenmiş ve parlatılmış dilini kullandı. Lübnanlıları bu krizlerden kısmen sorumlu tutarken, diğer kısmından ise sanki yeni ve bilinmeyen uzaylılarmış gibi adlarını anmadan dış tarafları sorumlu tuttu.
Hüzün verici bir gerçekçilikle, gözlemci, Lübnan'da ve yerel basında çıkanların aksine, dünyanın mevcut sorunun çözümüne pratik ve fiili yardımda bulunmayacağını zahmetsizce anlayabilir. Problemi bilmek ve tarif etmek bir şey, onu fiilen çözmeye ve ortadan kaldırmaya çalışmak başka bir şeydir. Guterres'in tüm konuşmalarında ve açıklamalarında dip noktasındaki krizden nasıl çıkılacağına, bunun için olası ve önerilen yol haritasının ne olduğuna dair tek bir gönderme bile yoktu.
Herkes, Lübnan'ın yakalandığı hastalığı, on yıllardır kurumlarının içini kemirdiğini, son yıllarda her şeyi tamamen tahrip eden inatçı bir krize dönüştüğünü açıkça kabul ediyor. Lübnanlıların kendilerini kurtarmaktan aciz olduklarının gayet iyi farkında oldukları bilinmesine rağmen, bu hastalığın kökünü kazımayı doğrudan Lübnanlılara bırakıyorlar. Lübnanlılar acizler çünkü hastalığın kökleri kendi sınırları dışında, İran'dadır. İran’ın bölgede ve tüm dünyadaki kötü niyetli uygulamalarını kontrol altına almak konusunda uluslararası toplumun kendisi, kolektif çabalarında şimdiye kadar başarılı olamadı. Kolektif çabayla başarılamayanı, içinde tüm girişimleri ve iyi niyetleri çıkarlarına hizmet edecek şekilde felce uğratabilecek doktrin ve silahla takviye edilmiş bir güç inşa edilmiş bu küçücük ülke, nasıl tek başına başarabilir? Uluslararası toplumun kötülüğü, Lübnan'dan kendisinin bugüne kadar yapamadığını yapmasını talep etmesidir. İran’ın bütün bölgede yayılmasına sessiz kalan oydu. Suriye'deki müttefikinin acımasız uygulamalarına göz yuman, Körfez'deki müttefiklerini Yemen'de tehditlerle mücadelede yalnız bırakan da oydu. İran elinden geldiğince çevresini kemiriyor ve nükleer kapasitesini güçlendiriyor, uluslararası toplum ise nihayetinde yalnızca halkı etkileyen yaptırımlarla yetiniyor. Batı, müzakerelerin, temasların ve diplomasinin tüm araçlarının, dış politikada dünyada ulusların ortaya çıkışından önceki döneme dönen bir düşmana karşı işe yarayacağı saflığına kapılıyor!
ABD, Fransa vb. Batılı ülkelerin Lübnan krizini sadece belirtilerini ve sonuçlarını ele alarak çözmenin imkansızlığının ayrımında olmadıklarına inanmak saflık olur. İç güçlerin kendi başına ezici dış bölgesel boyuta dayanan nedeni ile yüzleşmekten aciz olduklarını bilmediklerine, Lübnan'ın yaşadığı sıkıntının, tüm bölgenin yaşadığı sıkıntının ayrılmaz bir parçası olduğunun ve tehdidinin onların sınırlarına ulaştığının farkında olmadıklarına inanmak saflıktır. Bu nedenle, hiçbir uluslararası tarafın, istisnasız tüm Lübnanlı tarafları BM himayesinde ve bu zorlu sürece dahil olan büyük ve etkili bölge ülkelerinin katılımıyla bir konferansa çağıran doğrudan ve açık bir açıklama yayınlamamasının nedeni bizim için anlaşılırdır. Bir konferans, mevcut ve kriz duvarında sürdürülebilir bir çözüm için bir gedik açmanın tek yolu olabilir. Böyle bir çağrı yapılmadı çünkü bu ülkeler birçok engelin ve konferansın gerçekleşmesini zorlaştıran kompleks anlaşmazlıklarının farkındalar. Anlaşmaya attığı imzaya imzayı attığı kalemin mürekkebinin bedeli kadar değer veren bir ülkeyle anlaşmanın zorluğunu tecrübe ettiler.
Yine de ve Lübnanlıların kollarını bağlayan tüm kelepçelere rağmen, Başbakan Necib Mikati, Guterres'in ziyaretini, içinde döndüğümüz kapalı döngüyü kıran, açık ve net bir ulusal inisiyatifi deklare etmek için bir fırsat olarak kullanabilirdi. Krizin gerçekliği ve Lübnanlıların bunu çözememesinin nedenleri üzerindeki örtüyü kaldırmak için bu ziyaretten yararlanabilirdi. Başbakan Mikati, uluslararası topluma, krizlerinin nedenlerini ele almalarına yardımcı olmak için Lübnanlıları bir araya getirme, temelleri aşağıda zikredilen bir çözüme ulaşmak için ciddi müdahalede bulunma çağrısı yapmalıydı. Bahsedilen temeller şunlardır:
- Dışarıdan yardım almadan ve uluslararası bir örtü olmadan gerçekleşemeyecek içsel yetersizliğin kırılmasına yardımcı olmak.
- Başbakan Mikati'nin, gerçek krizin nedenlerinin sadece ekonomi, reform ve yolsuzlukla mücadele etmekle sınırlı olmadığını, bunun yerine, organik olarak üç unsura bağlı, tam anlamıyla siyasi nedenler olduğunu duyurması. Bu unsurların ilki, Hizbullah'ın Lübnan'daki ve bölgedeki rolü, ikincisi Lübnan'ın bölgedeki rolü, üçüncüsü, bu varoluşsal krizle başa çıkabilecek yeni bir siyasi sistemin kuruluşunun kaçınılmazlığı.
Bu bağlamda, eski cumhurbaşkanları ile başbakanların önce toplanarak ardından Guterres'e doğrudan ve açık içerikli bir bildiri sunarak attıkları adıma, bin millik bir yoldaki ilk adım olsa da atıfta bulunmak gerekir. Peki, neden diğerlerine değil de özellikle Başbakan Mikati’ye çağrıda bulunuyoruz. Çünkü o, hükümeti kurmakla görevli, omuzlarında istifa etmiş bir başbakan ve hükümeti taşıyan, istifa etmiş ve geçici olarak görev yapan değil, meşru bir başbakan. Keza tam vasıflı ve yetkili, Arap ülkelerinin muhalif olmadığı ve başta Amerikan-Fransız olmak üzere uluslararası bir kalkan tarafından desteklenen bir başbakan. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Mişel Avn, aralarındaki ittifak nedeniyle Hizbullah ve ekseni ile bağlantılı hale geldi. Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’ye gelince, Şii ikilisini oluşturdukları ortağı Hizbullah ile birlikte sorunun ana taraflarından biri ve her ikisi de, yani Berri ve Avn, derin bir anlaşmazlık içinde, Arap ve uluslararası dış tarafların eleştiri, çekince ve itirazlarının merkezindedir.
Böyle bir girişimin Başbakan Mikati'nin gücünü ve kapasitesini aştığı iddia edilecek olursa, yanıt şu olmalı; eğer o ve yurtiçi ile yurtdışındaki diğerlerinin krizin varoluşsal hale geldiği hakkında söyledikleri doğruysa, risk almak, bu tarihsel koşullarda sorumluluk yükünü taşımaya karar verenler için bir seçenek değil, acil bir zorunluluk haline gelmiştir.
Aynı şekilde Maruni Patriği Beşara er-Rai'nin Mikati’den önce uluslararası bir konferans çağrısı yaptığı söylenecek olursa, cevap; her ne kadar Patrik sahip olduğu ve özel olarak Marunileri ve genel olarak Hristiyanları aşan temsil gücü ile ulusal bir sembol olsa da, devletin ve varlığının en yüksek çıkarlarını ifade eden Başbakan’ın böyle bir pozisyonu benimsemesi, başka bir anlam taşımaktadır. Başbakanın böyle bir girişimi başlatır başlatmaz, mensubu olduğu ve hedef tahtasındaki tüm Sünnilerin, aynı şekilde Hristiyanların çoğunluğunun, Dürzilerin ve Hizbullah’ın etkisinden kurtulmuş, ağırlık sahibi bir Şii kesimin etrafında toplanacağından eminiz.
Bu cesur adımın alternatifi, yerinde saymanın derinleşmesi ve gri alanlara dalmaktır. Bu ise kalan kurumları yok etme, göç edebilecek durumda olanların göç etmesi ve vaat ettikleri Lübnan’ın kuruluşu projesinin çıkarınadır.
Başbakanın geç de olsa bu girişimde bulunması hiç bulunmamasından iyidir.