İslam, Resulullah’ın rehberliğinde yedinci yüzyıl Hicaz’ında hayat bulmuştur. Resul ve yoldaşlarının hayat hikâyesi sonraki nesillere gerek Kur’an gerekse Kur’an dışı rivâyet malzemesiyle ulaştırılmıştır. Bu bakımdan Müslüman toplumlar İslâm’ın ilk teşekkül devrindeki tarihî yaşanmışlığı bilimsel olarak ortaya koyabilecekleri muazzam bir literatüre sahiptir. Diğer dinlerle kıyaslandığında bu, çok büyük bir imkândır. Böylece tarihî kimliği çerçevesinde bile tartışmalar yürütülen diğer din kurucuları/tebliğcilerine nispetle Hz. Peygamber’in hayatına dair binlerce olayı belgelerle ispat etme olanağı bulunmaktadır. Bu, çoğu kez Müslüman araştırmacıların dahi dikkatinden kaçan, önemle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Tarihte Hz. Peygamber’in hayatını ve tebliğ ettiği dini, sonraki nesillere aktarmayı ve bunları anlayıp yorumlamayı gaye edinen çeşitli disiplinler geliştirilmiştir.
Günümüzde Temel İslam Bilimleri ya da İslâmî İlimler olarak adlandırılan disiplinlerin ilk akla gelenleri Tefsir, Hadis, Siyer-i Nebî, İslâm Tarihi, Kelam ve İslâm Hukuku’dur. Bu disiplinlerin her ne kadar kullandıkları metotlar ve literatür bakımından kesişen noktaları bulunsa da aslında her birinin kendine has işleyişi vardır. Her bilim dalı öncelediği kaynaklar ve araştırmalarında izledikleri yöntem bakımından müstakil bir hüviyete sahiptir. Bu durum söz konusu disiplinler arasında bir tür irtibatsızlığa neden olmakta ve baskın olanın diğerlerini etkilediği bir durumun ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin, İslam hukuku birtakım sosyo-kültürel nedenlerden ötürü bu disiplinler arasında en sistematik yapıya sahip olanıdır. Bunda İslam hukukunun normatif bir yapıya sahip olmasının da etkili olduğu söylenebilir. Tedvin döneminde muteber hadis rivâyetlerinin seçiminde kullanılan bab başlıklarına bakıldığında bu etki rahatlıkla görülebilir.
Temel İslam Bilimlerini iki sınıfa ayırmak mümkündür. Bunlardan ilki Kur’an ve Kur’an dışındaki rivâyet malzemesinin metin tespiti ve tevsikine odaklanan rivâyet tefsiri, hadis, siyer-i Nebî ve İslâm tarihidir. Bu metinlerin nasıl anlaşılıp yorumlanacağı ise daha çok İslâm hukuku, kelam, tasavvuf, dirayet tefsiri vd. disiplinlerin çalışma alanına girmektedir. Bunlardan ilkine “metin usulü” ikincisine ise “din usulü” denebilir. İlki eldeki veriler çerçevesinde Hz. Peygamber dönemindeki tarihî yaşanmışlığı aslına en yakın hâliyle tespit edip belgeme gayretindeyken ikincisinde daha çok bu verilerin sonraki asırlarda yaşayan inananlar için ne ifade ettiğinin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir, değerlendirmesinde bulunulabilir. Bu bağlamda rivâyet tefsiri ilk gruba, dirâyet tefsiri ise ikinci gruba dâhil edilebilir. Neticede her dirâyet tefsiri girişiminin “din usulü”nü açıklamakla mükellef diğer disiplinlerin (kelam, İslam hukuku, tasavvuf vd.) araştırma sahasında yapılan bir yorumlama çabası olduğu söylenebilir. Nitekim tefsirin bir yorumlama metodolojisi olarak fıkıh usulü kaidelerinden faydalanması tesadüf değildir. Bu durum belirli ölçüde hadis, siyer-i Nebî ve İslam tarihi disiplinleri için de geçerlidir. Bu alanlarda yapılan çalışmalarda da ilgili tarihî verilerin tespit ve tevsikinin ötesine taşan yorumlama çabalarına rastlanmaktadır. Bu yönüyle yukarıdaki ikili tasnifimizin, tenkide açık olduğu söylenebilir.
Şu halde Temel İslam Bilimleri’nin iki ana çalışma alanı olduğu/olması gerektiği ifade edilebilir. Birincisi İslami metinlerin tespit ve tevsikini ikincisi ise bunların yorumlanmasını konu edinir. Bu çalışmada “metin usulü” olarak tanımlayabileceğimiz ilk alanla ilgili mevcut metodolojik sorunlara işaret ederek, bunların çözümüne dair bir yöntem önerisinde bulunan Mehmet Apaydın’ın Bütünsel Yaklaşım Metodu hakkında bazı tespit ve değerlendirmelere yer vereceğim. (bkz. Apaydın, M. (2018). Hadislerin Tespitinde Bütünsel Yaklaşım. İstanbul: KURAMER Yay.)
Metinlerin yorumlanmasını konu edinen ikinci alana dair yürütülen metodoloji tartışmaları ise çalışmamızın kapsamı dışındadır. Zira Bütünsel Yaklaşım, mevcut haliyle bir “yorumlama metodolojisi”nden ziyade bir “anlama metodolojisi” önermektedir.
Burada yorumlamadan bağımsız bir anlama sürecinden bahsedilip bahsedilemeyeceği yönünde bir itiraz yöneltilebilir. Apaydın’ın metinlerin anlama ve yorumlama sürecini “birinci anlama düzeyi” ve “ikinci anlama düzeyi” olarak ikili bir tasnife tabi tutarak yorumlamayı mündemiç bir anlamaya telmihte bulunması da bundan kaynaklansa gerektir. Ancak burada belirtmek gerekir ki Bütünsel Yaklaşım’ın “birinci anlama düzeyi” dediği çalışma alanı eldeki verilerden hareketle tarihî bir olayı aslına en yakın hâliyle yeniden inşa etmeyi gaye edinirken “ikinci anlama düzeyi” daha çok dinî, bilimsel ya da ideolojik saiklerle dinî metinlerin yorumlanma ameliyesi olarak görülmektedir. Dolayısıyla birinci aşamanın daha ziyade bir tarih araştırması ikincisinin ise bu verilerin sunduğu olaylar üzerine düşünme ve teoloji yapmaya delalet ettiği belirtilebilir.
Yukarıda İslâmî metinlerin anlaşılmasını konu edinen disiplinler olarak sıraladığımız Tefsir, Hadis, Siyer-i Nebî ve İslam Tarihi araştırmaları, büyük oranda birbirinden bağımsız yürütülmektedir. Bu bağlamda her disiplinin araştırmalarında belirli kaynakları öncelediği ve diğer disiplinlere ait görülenlere ancak ihtiyaç hâlinde başvurduğu gözlenmektedir. Bu, bir bakıma ilgili disiplinler arasındaki irtibatsızlığı ihsas ettiren bir durumdur. Bu irtibatsızlık çoğu kez ilgili disiplinlerin ortak uğraşı olan İslâmî metinlerin anlaşılmasında eksik ya da yanlış neticelere ulaşılmasına ve geçmişten devralınan sorunların çözümsüz bırakılmasına neden olmaktadır. İlgili alanlarda çalışma yapan araştırmacıların bilimsel bir metodolojiden yoksun olmalarının yol açtığı zaman ve emek israfı da önemle üzerinde durulması gereken başka bir husustur.
Mehmet Apaydın’ın geliştirdiği Bütünsel Yaklaşım Metodu, İslâmî metinlerin tespit edilip anlaşılması bakımından geçmiş dönemden tevarüs eden ve günümüzde uygulanagelen metot önerilerinden farklı bir teklif sunmaktadır. Bütünsel Yaklaşım, bu disiplinlerde yürütülen/yürütülecek araştırmaların tek bir çatı altında toplanmasını önermekte ve metinlerden hareketle Hz. Peygamber dönemindeki tarihî yaşanmışlığı ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Bir bakıma “metin usulü” olarak isimlendirebileceğimiz bu metot, daha çok İslam hukuku, kelam, tasavvuf, din sosyolojisi vd. disiplinlerin yürüttüğü dinî metinlerin yorumlanması ameliyesini ise ötelenmesi ve ikinci aşamada işletilmesi gereken bir süreç olarak görmektedir. Apaydın bunu “ikinci düzey anlama” veya “dinî anlama” olarak adlandırmaktadır. (Apaydın, 2018: 111)
Bu yeni usul geliştirme önerisinin zaman içerisinde daha da geliştirilmesi ümidiyle Allah’a emanet olun…
TT
Hadisleri doğru anlamanın yolu: Bütünsel Yaklaşım Metodu
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة