Cuma Bukleyb
TT

Tarihi düzeltmek mi yoksa çıkar hesapları mı?

Fransa ve İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanıması, memnuniyetle karşılayanlar ile kınayanlar arasında dünyanın çeşitli yerlerinde açıkça yankı bulmaya devam ediyor. İki tanıma daha geniş bir kesim tarafından memnuniyetle karşılandı, ancak bazıları bunların çok geç geldiğini söylemeye de önem verdi.

İki tanımanın önemi, İsrail Devleti'nin kuruluşunda önemli roller oynayan ve onu siyasi, askeri ve ekonomik olarak destekleyen iki ülke tarafından yapılmış olmalarından kaynaklanıyor. İki ülke, Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgedeki topraklarının aralarında paylaşıldığı 1916 tarihli gizli Sykes-Picot Anlaşması'nı imzalamıştı.

Bence, Amerikalı yazar ve insan hakları aktivisti James Baldwin, Batılı ülkelerin Ortadoğu'da Yahudiler için bir devlet kurma çabalarının Yahudileri koruma ihtiyacından değil, Batı çıkarlarını koruma amacından kaynaklandığını vurgulayarak, sırları açığa çıkarmaya ve gerçeği ortaya koymaya en yakın analistti.

Batı'daki bazı siyasi yorumcular, tarihçiler ve akademisyenler, Filistin'de Yahudiler için bir devlet hakkı tanıyan 1917 Balfour Deklarasyonu'nun ardındaki nedenin, İngiltere'nin Filistin topraklarını Süveyş Kanalı'na el koymak için bir platform haline getirecek, İngiltere’yi en büyük sömürgesi olan, Britanya tacını süsleyen ve özel kılan Hindistan'a giden yoldan mahrum bırakacak bir düşmanın eline geçeceği korkusundan kaynaklandığını öne sürüyorlar.

Fransa'nın da kendine göre nedenleri vardı; tarihçilere göre bunların en önemlisi, merhum Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır tarafından uyandırılan ve yönetilen bölgedeki Avrupa sömürgeciliğine karşı ulusal kurtuluş dalgasını durdurmaktı. Tarihçiler, Fransa'nın İsrail ile ilişkilerinin, Cumhurbaşkanı Abdunnasır'ın Muhammed Necip'in uzaklaştırılmasından sonra Mısır'da iktidarın dizginlerini tamamen ele geçirdiği 1954 yılında güçlenip pekiştiğini düşünüyor. Tarihçilere göre bu ilişki, 1967'deki Altı Gün Savaşı'ndan birkaç gün öncesine kadar devam etti. Bu yıllarda, Fransa İsrail'i silahlandırmayı ve desteklemeyi üstlendi. İsrail'in nükleer kapasitesinin inşasını da Fransa üstlendi. Fransa ayrıca, Cumhurbaşkanı Abdunnasır'ın Süveyş Kanalı'nın millileştirildiğini açıklamasının ardından, 1956'da İsrail'i Mısır'a saldırmaya teşvik etti. Böylece İsrail'i koruma bahanesiyle İngiltere ile birlikte Mısır'a karşı savaşa dahil olması kolaylaşacaktı. Fransa'nın, özellikle Cezayir'de bir savaş yürütüyor olması nedeniyle, sömürgeciliğe karşı olan milliyetçi dalganın yayılmasından ve sömürgelerine ulaşma potansiyelinden duyduğu korku, bu desteğin arkasındaki nedendi. Fransız General Charles de Gaulle, pusulayı İsrail'i desteklemekten Filistin Kurtuluş Örgütü'nü desteklemeye, yani ters yöne çeviren kişiydi. Bu değişim, Altı Gün Savaşı'ndan birkaç gün önce gerçekleşti ve ABD'nin İsrail'i desteklemede Fransa'nın yerini almasının önünü açtı.

Fransa ve İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanıması, İsrail'in aşırı sağcı koalisyon hükümetini şaşırttı ve Hamas'ı ortadan kaldırmak, Gazze'nin yeniden Ramallah'taki Filistin Ulusal Otoritesi’nin kontrolü altına girmesini engellemek amacıyla Gazze Şeridi'ni işgal etme planının hızlandırılmasının altında yatan sebeplerden biri olabilir. Fransa ve İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanıması, ABD'yi BM Güvenlik Konseyi'nde yalnızlaştırdı ve şu anda Filistin Devleti'ni tanımayan tek üye ülke konumunda.

Geçen hafta Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada, İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, İngiltere'nin 1917'de Balfour Deklarasyonu'nu yayınlayarak İsrail'in varoluş sebebi olduğunu, Filistin devletini tanımasının tarihsel bir yanlışı düzelteceğini ve bir Filistin devletinin ortaya çıkmasını sağlayacağını belirtti. İngiliz bakan, tarihin elini İngiltere'nin omzunda hissettiğini söyledi.

Bazı Yahudi veya İsrail yanlısı gruplar ve ülkeler tarafından Fransa ve İngiltere'nin Filistin Devleti'ni tanımasının kınanması ve hoşnutsuzlukla karşılanması bekleniyordu. Ancak, bu iki tanımayı küçümseme amacıyla, oradan buradan kendilerine karşı yapılan sayısız açıklama, bu iki tanımanın İsrail'i ve destekçilerini rahatsız ettiğinin, birçok çevrede kafa karışıklığına yol açtığının, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Filistinlileri etnik temizlik operasyonuyla zorla yerinden etme planını bir şekilde uygulamasını engelleyebileceği için siyasi açıdan önemli olduğunun kanıtıdır.

İki tanımanın amacı tarihi düzeltmek mi, yoksa çıkar hesaplarını yeniden gözden geçirmek mi?

Bence tarihi düzeltme bir tesadüftü ve medyatik olarak da uygundu. Bildiğimiz gibi, çıkar hesapları söz konusu olduğunda tarihi düzeltmek dikkate alınan son şeydir. İki ülkenin temel çıkarı, bölge meselelerinde kilit aktörler olarak konumlarını sürdürmektir. İkinci nokta ise, İngiltere'nin tanıma kararının uzun süreli bir tereddüt ve iktidar partisi, kadroları ve özellikle Müslüman çoğunluklu bölgelerdeki seçmen tabanının baskısı, ayrıca eski İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn liderliğinde yeni bir partinin kurulmasının yarattığı tehdit sonrasında alınmış olmasıdır.