Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

Sana’daki gizemli adam

Geçen hafta medyada yer alan haberlerde, İran İslam Cumhuriyeti'nin Sana'daki büyükelçisinin gizemli koşullarda öldüğü bildirildi. Bu haber bana, 19’uncu yüzyılda yazılan şu İngiliz şiirini hatırlattı: “Kim, nerede, ne zaman ve ne? Zayıf mı şişman mı? Soğuk mu sıcak mı?” Bu sorular, Swat Ahund'u olarak da bilinen Saidu Baba hakkında sorulmuştu.
Swat Ahund'u (Saidu Baba), Peştunistan'da İngiliz hükümdara karşı bir aşiret isyanına öncülük eden din adamıydı. Ahund’un, sisli bir günde dağlarda kaybolmasının ardından yazılan şiirdeki bu sorular cevaplanmadı. Hiç kimse Ahund’u gözleriyle gördüğünü iddia edemediği için adının etrafı sayısız efsanelerle örülmüştür.
Sana’daki gizemli adamın hikayesine gelince, onun ölümünün hikayesi kısa bir haberle başladı. Haberlerde, FBI tarafından aranan ve İslam Cumhuriyeti'nin karanlık bir ajanı olan General Ali Reza Şehlai olarak bahsedildi. Ancak birkaç saat içinde Şehlai ismi ortadan kayboldu ve ölen kişinin Büyükelçi Hassan Irloo olduğu söylendi. FBI, bundan birkaç gün sonra, ölen kişinin Ali Reza Şehlai olmadığına dair bir açıklama yaptı.
Sana’daki bu gizemli adamın ilk önce ‘Kovid-19’ dolayısıyla öldüğü ve acil tedavi için Tahran'a nakledildiği bildirildi. Mollalar, Irloo’nun öldüğünü duyurmanın daha iyi olacağını düşündüler. Ayrıca Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin “şehitliğinin” de yıldönümü olması nedeni ile Irlo’nun “devrimi ihraç” çabaları ortasında ölen bir general olarak sunmak uygun göründü. Ancak İran’da virüsten kaynaklı ölümler oldukça yaygın olduğu için “şehitlik” unvanının böyle bir durum için kullanılması uygun görülmüyor. Bundan dolayı, büyükelçinin Sana havaalanına yönelik düşmanca bir eylem sırasında yaralandığına dair bir hikâye ortaya atıldı.
Ancak hikâyenin bu versiyonu sorunsuz değildi. Mesela, bu düşmanca eyleminden kim sorumlu idi? Viyana'da flört ettiğimiz bir sırada “büyük şeytanı” böyle bir şeyle suçlamak bazı sorunlar yaratabilir. Aynı şekilde, “olağan şüphelilerden” olan İsrail’i suçlamak da uygun olmaz ki bu, “Suriye'deki mevzilerimizi 5 yıldır bombalayan Siyonist düşman, artık Yemen'in içinde de bize saldırabiliyor" anlamına gelebilir. Hiç şüphesiz, yeni bir “diyalogun” başlatıldığı Arap ülkeleri de böyle bir saldırıdan sorumlu tutulamaz. Daha kötüsü ise, “İslam düşmanlarının iki yılda üst üste ileri derecedeki iki generali öldürmesine rağmen intikam için hiçbir şey yapılamaması” hiç şüphesiz insanların gözünde ülkenin itibarını sarsacaktır.
Humeynici propaganda mekanizması, bu türden utanç verici sorulardan kaçınmak için Irlo’nun şehit olmak istediği hikayesini dokudu. Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney'in görüşlerini yansıtan Keyhan gazetesi Irlo’nun şehitlik hikayesini şu sözlerle aktardı: Irlo pasaportunu bir arkadaşına göstererek, “Fotoğrafıma iyice bak! Bu pasaportla sağ olarak geri dönmeyeceğim” dedi. Hikâyenin devamında Irloo’nun yaşlı annesine, Irak savaşında şehit olan diğer iki kardeşi gibi şehit olması için dua etmesi için yalvardığı yer alıyor. Ancak Humeynici propagandistler, hikâyenin versiyonunda sorunların olduğunu fark ettiler. Çünkü hikâyede Irlo’nun şehadetinin kişisel bir tercih meselesi olduğu ve bunu elde etmek için Yemen'de sadece birkaç ay geçirdiği iddia edildi.
Hikâyenin yer versiyonunda Irlo, Süleymani gibi Hac için Mekke'de bulunan dindar bir adam olarak takdim edildi. Hamaney'in ofisinden ve ‘devrimi ihraç etmekten’ sorumlu isim Ayetullah Muhsin Kumi ise onu, rönesans asrının bir adamı olarak tasvir etti: Büyük bir general, derin bir düşünür, yetenekli bir diplomat ve başarı listesi kabarık bir yönetici.
Hikâyenin bu versiyonuna göre söz konusu gizemli şahıs, “Ensarullah’ın” yeniden yapılanması görevini devraldı ve savaşçılarının sayısını binden -2005 yılında-, 10 binin üzerine -geçen yıl itibariyle- çıkardı. Yemen'in kuzeyinde yer alan Saada’da küçük bir aşiret grubu olan Husiler, Irlo’nun liderliği sayesinde ülkeyi yönetmeye çalışan büyük bir siyasi harekete dönüştü. Diğer taraftan Keyhan gazetesinin haberine göre Irlo, elinde sadece Yemen ordusunun cephaneliğinin eski tüfekleri bulunan Ensarullah’ın modern silahlarla donatılmasını sağladı. Ayrıca, Yemen'de insansız hava araçları ve füzelere odaklanan ilk yerli silah sanayisini kurdu.
Hacı Hasan, İran'dan gelen “danışmanların” yardımıyla Ensarullah’ın gerçek anlamda bir ordu olmasını sağlarken, Lübnan Hizbullahı’ndan gelen “uzmanlar” ise grubun savaşçılarına gerilla savaşının yöntemlerini öğretti. Elbette yalnızca bununla da kalmadı. Ayrıca Humeyni’nin veliyi fakih kavramını reddeden ve bir Zeydi siyasi hareketi olan Hizbulhak’ın ortadan kaldırılmasına yardım etti. Bunun yanı sıra cumhuriyetçi sistemin kurulması için kampanya yürüttü ve gücün Husilerin elinde toplanması için “Mümin Gençlik Forumu’nu” marjinalleştirmeyi başardı. Zira bu grup, Sana merkezli Zeydi imametin yeniden canlandırılması için savaşıyordu.
Keyhan gazetesi, Irlo’nun Husilerin diplomatik planlarında başrolü oynadığını ve gerek Rusya gerekse de Çin ile bir iletişim kanalı kurmayı başardığını yazdı. Keyhan’a göre, “şehitliğinden” birkaç hafta önce, Sana ile Avrupa Birliği (AB) arasında bir “diyalog” kurma çabaları için son dokunuşları yaptı. Ancak bazıları Hacı Hasan’ın Sana’da büyükelçi olarak bulunduğu birkaç ay içinde tüm bunları başardığına inanmakta güçlük çekebilirdi. Keyhan’ın başyazarı bu sorunun üstesinden gelmek için, Irloo’nun devrimi ihraç etme çabalarında “40 yıllık bir deneyime” sahip olduğunu ve ihtimalleri görmek üzere ilk kez 2004 yılında Yemen'i ziyaret ettiğini dile getirdi. Elbette buradaki “ihtimaller”, devrimi ihraç etme olanaklarını ifade eden bir ifadedir.
Ayrıca gazete, Hacı Hasan'ın yaklaşık 12 yıldır Yemen dosyasından sorumlu olduğunu yazdı. Başka bir değişle Hacı Hasan, Hacı Kasım'ın Yemen'deki temsilcisi olarak görev yaptı ve İslam Cumhuriyeti'ne her alanda destek aradı. Ayetullah Kumi, Hacı Hasan’ın Yemen’de ve güneyde çok ünlü olduğunu söyledi. Hacı Hasan, Kum ve Meşhed'deki “Âyetullahi'l-uzmâ” unvanlı olan büyük isimleri, Zeydilere karşı olan geleneksel lanetleme çağrılarını kaldırmaya ikna etme sözü vermişti ki onlar İsnâaşeriyye Şia’sı tarafından sapkın olarak görülüyorlardı. Ancak ironi şu ki, Zeydiler İran'da doğdular, Hazar Denizi kıyısında yer alan İran’ın Taberistan eyaletinde küçük bir devlet kurdular. Ancak  “Âyetullahi'l-uzmâ” unvanlı bu büyük din adamları, şu ana kadar Hacı Hasan’ın Zeydiler için istediği fetvayı vermediler.
Hacı Hasan, 400'den fazla Yemenli “öğrenciyi”, İslam'ın Humeynici versiyonunun gelecekteki savunucuları olmaları üzere eğitilmeleri için Kum'a getirdi. Ancak görünen o ki onların çok azı Yemen'e geri döndü ve çoğu İran'da kalmayı veya İngiltere ve Kanada'ya göç etmeyi tercih etti.
Öte taraftan Ayetullah Ali Yunusi, Sana'ya İran'ın şu anda kontrol ettiğini iddia ettiği dört Arap başkenti arasında yer verdi. Diğer başkentler Bağdat, Şam ve Beyrut'tur.
Keyhan, Hacı Hasan'ın Husiler için zaferi garantilediğini iddia ederken, Sana'da vali olarak görev yapacak yeni, yüksek rütbeli bir general için aramalar devam ediyor.