Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

Desmond Tutu ve Filistin

Apartheid, Afrika dilinde ayrılık anlamına gelen kelimeden ortaya çıkmış, ırksal ayrımcılığı savunan bir rejim türü... Özellikle Güney Afrika’da, Siyahlara ve beyaz olmayan herkese karşı uygulanan bu ayrımcılık suçu, 1948’de resmileşti, inanması zor olsa da 1994’e kadar uygulandı.
Apartheid rejimin kökenlerini, 17. yüzyıla, Hollanda ve İngiltere’nin bölgeyi sömürgeleştirmesine kadar götürebiliriz. Ancak daha yakın döneme bakmak gerekirse, 19. yüzyılda İngiltere’nin, sömürgeleştirdiği birçok yerdeki gibi Güney Afrika’da da, kendi istediği gibi sosyal ve iktisadi bir yönetim kurma çabasının sonucu oluşan bir rejimdir diyebiliriz.
Güney Afrika’da 1948’de -bu yıl İsrail’in de İngiltere eliyle Filistin’de kurulduğu yıldır- iktidara gelen Ulusal Parti, ismiyle oldukça paradoks oluşturacak şekilde beyaz üstünlüğünü savunan bir rejimi, bölgede resmi olarak uygulamaya başlamıştır. Buna göre, Avrupalı, beyaz olmayan kişiler (Siyahlar, melezler, Hintliler), sosyal ve siyasi haklardan (ekonomiye katılımdan, sağlık hizmeti almaya, kamusal olan yönetmeliklerden faydalanmaya kadar birçok hizmetten) faydalanma konusunda beyazlarla eşit haklara sahip olmayacaklardır. Ulusal Parti için bu yeterli olmadığı için ülkeyi ırka dayalı bölgelere ayırmayı da bir politika olarak tercih etmişlerdir, yine buna bağlı olarak insanları zorunlu göçe tabi tutmuşlardır.
Buraya kadar saydıklarımın hepsi insan hakları bağlamında suçtur. Ama bu suçlar, resmi politika olarak uygulanmıştır.
Madalyonun bir de öteki yüzü var elbette… Apartheid rejimine karşı tavır alan aktivistler…
2021’in son günlerinde hayatını kaybeden Desmond Tutu, Güney Afrika Anglikan Kilisesi başpiskoposu, 1984’te Nobel Ödülü alan bir insan hakları savunucusuydu. Elbette Tutu’nun insan hakları savunuculuğu Güney Afrika ile sınırlı kalmadı, Irak Savaşı, Filistin meselesi gibi konularda da eşitlik ve özgürlükten yana bir tavır aldı. En önemli ifadeleri ise İsrail’in de bir apartheid rejimi olduğunu ifade ettiği konuşmalarında bulunuyordu.
Afrika’daki sömürgecilik faaliyetlerinin utancını daha fazla sırtlarında taşımak istemeyen sömürgeci ülkeler için Tutu’ya ödül vermek, onu yüceltmek pragmatik, aklayıcı bir politikaydı ama mesele İsrail’e geldiğinde Tutu’yu artık bir şekilde susturmak gerekiyordu.
The Guardian gazetesi, Tutu’nun ölümü ardından yayınlanan metinde, Filistin’le ilgili görüşlerine yer vermedi, bununla da kalmayarak bu tavra tepki veren yorumları sildi. Akabinde ise gelen tepkiler üzerine Tutu’yu İsrail’i eleştirmesi nedeniyle anti-semitist ilan edenleri ve Tutu’nun Filistin’e verdiği desteği izah eden bir yazı yayınlamak zorunda kaldı.
Hiç şüphesiz Guardian bu konuda yalnız değildi. Çünkü Tutu’nun İsrail’i, Nazi Almanyası’na benzeten, apartheid rejimi olduğunu vurgulayan görüşlerini başta İsrail olmak üzere İsrail destekçileri de görmek ve duymak istemiyordu.
İsrail’in Filistin’i yok etmek için yaptıklarını ve yapmak istediklerini, en asgari düzeyde hukuka ve eşitliğe inanan insanların bile kabul etmesi, savunması mümkün değil. Bu imkansızlığa rağmen İsrail’i “soykırım ve terör mağduru” olarak gösterip, Filistin’i işgal edişini savunmaya kalkanların sayısı hiç de az değil. İsrail, bugün bu kadar pervasızsa şüphesiz bunda kendi azminin değil, kendisine verilen desteğin de etkisi var. Bu dünyadan ayrılıkçı, ırkçı, insan hakları ihlalcisi rejimlere karşı ömür boyu tepki veren siyah bir adam geçti, Desmond Tutu. Ancak onun Afrika konusundaki görüşlerini manşetten verip savunanlar, Filistin ile ilgili görüşlerine yorumlarda bile tahammül edemediler. Aynı Filistinlilerin zeytin ağaçlarına, otlayan koyunlarına tahammül edemedikleri gibi…
Dünya’nın doğusu olmayan, geçmişi insan köleleştirme ve sömürge gibi utançlarla dolu olan Batı, özgürlük, insan hakları, medeniyet, hukuk, özgür basın, demokrasi konusunda son 50 yıldır yapabildiği kadar borazanlık yapıyor ve çoğumuz için o rahatsız edici borazan sesi kadife yumuşaklığında mırıldanılarak dillere pelesenk olmuş durumda. Bunun yanında aynı koronun borazancıları, Ortadoğu ve İslam ülkelerini sık sık baskıcı, faşist, geri kalmış, radikal olarak tanımlıyor. Tümden haksız olduklarını elbette düşünmüyorum zira bu konuda ciddi eksiklerimiz var. Ama bir şey daha düşünüyorum; “bize” özgür basın sloganları üzerinden gelenlerin özgür basın karnesi, Filistin konusuna gelince kırık notlarla dolu bir hayal kırıklığı oluyor.
Bu dünyadan siyah bir adam geçti, Desmond Tutu, ölümünden sonra bile onun insan hakları konusundaki onur verici tutumunun ışığını hissediyoruz, kendim ve insanlık adına sonsuz teşekkürlerimle…