Bülent Şahin Erdeğer
TT

Kulüp’ten Helalleşmeye toplumsal travmalarımızla yüzleşmek…

Netflix’te yayınlanan Kulüp adlı diziyle tekrar gündeme gelen azınlık hakları ve gayrimüslim azınlıklara karşı uygulanan politikalar, pogromlar üzerine bir çift söz söylemek gerek.
Dizi senaryosunda işlenen “1942 Varlık Vergisi” ve “6-7 Eylül 1955 olayları”,  “Ermeni Sorunu” ya da “Kürt Sorunu” gibi sorunlar karşısında tutum belirlerken bu sorunların sadece siyasal boyutları olmadığını, sebepleri, sonuçları, ulus devletin inşasındaki konumları ve her şeyden önemlisi toplumda yol açtığı etkileri göz önüne almalıyız.
Bu bağlamda öncelikle Rum/Ermeni/Kürt/Çerkes vs ya da Batı Trakya sorunu bir Müslüman için kendi kimliğiyle tutarlı olup olmama sorunudur. Tevhid ve Adalet’i şiar edindiğini söyleyen kişiler Fıtri haklara (ki bunun başında yaşam hakkı gelir) ve Adalet’e yönelik tecavüzlere mağduru kim olursa karşı çıkmakla yükümlüdürler.
Bu sorunlar, hukuksuzluklar bu sebeple sadece politik bir “malzeme” değildir. Görmezden gelebileceğimiz bir malzemeden öte yaşadığımız coğrafyada yaşanan kitlesel bir travmanın en azından “haber değeri” vardır. Bu sebeple Rabbimiz’in çevremizde olan olaylarla bizi sınadığını hatırlatırım. Bu açıdan azınlıklar da bizim için sınavlardan birisi. Bu sınavda Müslümanın kendinden olmasa bile bir başkasına karşı işlenen suçlara ne kadar duyarlı olup olmadığını göreceğiz.
Bu sınavda ulusalcı söylemlerle İslami söylemlerin ne kadar içiçe geçip geçmediğini göreceğiz.
Bu sınavda “Biz” bilincinin içini ne ile doldurduğumuzu test edeceğiz. “Biz” kimiz? Türkler mi? “Onlar” kim? Ermeniler mi? Tüm Rumlar mı? Tüm Yahudiler mi? Oysa suçun şahsiliği esasken sırf benim soyumdan diye birisinin işlediği cinayeti savunabiliyorsam Tevhidi kimliğimde sorun var demektir.
 “Biz” diye bir bütünsel kimliğe inanmadığımdan sadece kendi adıma duyarsızlığa tavır aldığımdan helalleşmenin elzem olduğunu düşüyorum.
Özellikle de Bir Kürdün, Kürtçülükle hesaplaşması gerektiğini, Bir Ermeninin ermenicilikle bir Almanın Nazizimle Bir Yahudinin Siyonizmle hesaplaşması gerektiğini ve özellikle Türklerin Türkçülükle hesaplaşması gerektiğini bunun ahlaki bir sorumluluk olduğunu düşündüğümden türk kökenli bir Müslüman olarak ahlaki sorumluluğumu yerine getirdim. “Ermeni D.lü!” “Ermeni Çocuğu!” Diye hakaret edilen bir toplumda Cumhurbaşkanına “Ermeni” diye “saldırıldığı/hakaret edildiği” muhatabın da Ermeni olmadığını açıklamak zorunda kaldığı bir toplumda yaşadığım için önce Rabbim’den özür diliyorum…
Aynı politika organik doğal türklüğün yerine kurgulanan muhayyel resmi “Türklüğün” inşasında Kürtlere karşı 1938 Dersim’de ve Şeyh Said İsyanında, Laikliğin inşasında ise İstiklal mahkemeleriyle sürdürülmüştür. 6-7 Eylül olaylarında Rum ve Ermeniler’e ikinci büyük travma yaşatılmıştır. Daha dün Maraş’ta Çorum’da türk’ün türkü Alevidir diye keserlerle, baltalarla çoluk çocuk katlettiğini protesto etmedi mi Aleviler? Şimdi bizim çıkıp toplumsal duyarsızlık dolayısıyla kendi adımıza helalleşmemiz neden garipseniyor onu anlamıyorum…