Nasif Hitti
TT

Filistin sorunu tekrar bölgesel gündemin öncelikleri arasına girer mi?

Son zamanlarda birden fazla toplantıda duyduğum, kimisi Arap kardeşlerden, kimisi bölge dışından olmak üzere farklı siyasi eğilim ve önceliklere sahip kişilerin gündeme getirdiği soru şuydu:
Filistin sorununun yeni yıl ile birlikte bölgedeki fiili öncelikler listesine geri dönme ihtimali nedir?
Bu soru, bazıları için sadece bir temenni olmaktan ziyade bölgeden veya dışarıdan büyük aktörlerin gündemleri üzerinden çeşitli ve birbiriyle bağlantılı çatışmalara sahne olan Orta Doğu'da istikrarı tesis etme ve güçlendirme arayışının, Filistin sorunu için kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasını gerektirdiğine yönelik pek çok kişide zamanla oluşan kanaatti. Bunun nedeni krizin devam etmesinin ve başlangıç noktası, temelleri ve bileşenleri bilinen kapsamlı bir barışçıl çözüm için ciddi bir umudun olmamasının, siyasi sömürü ve Filistin sorununun bölgedeki savaşlar ve çatışmalarda temelde kendisi ile alakası olmayan hedefler ve çıkarlar doğrultusunda cazip bir kart olarak kullanılması için temel bir malzeme sağlamasıdır.
Bunun sebeplerinden biri Filistin meselesinin bölgesel öncelikler listesinde yer almamasıdır. Ne yazık ki, örgütlenmedeki kopukluk derecesi taraftan tarafa değişse de, Filistin örgütlenmesinde olduğu gibi resmi siyasi yapıda da bir dağılma ve gevşeklik durumu söz konusu. Tabiki koşullar veya sorumlu taraflar kim olursa olsun Filistin Yönetimi'nin yaşadığı zayıflık ve hor görülme durumunu yansıtan yönetim içerisindeki kurumların işlememesi meselesi var. Bu duruma son vermek için yakın geçmişte çeşitli girişimlerde bulunuldu. Bu girişimler Arap-Avrupa Dörtlüsü (Mısır, Ürdün, Fransa ve Almanya) olarak bilinen grupla başladı. Rusya Federasyonu da dahil olmak üzere diğer ülkelerden uluslararası dörtlünün rolünü canlandırmaya yönelik çağrılar yapıldı ve dörtlü grubun bazı Arap ülkelerini kapsayacak şekilde genişletilmesi için fikirler ortaya atıldı.
Başka bir düzeyde, başta Cezayir olmak üzere bazı Arap ülkeleri, barış sürecini yeniden başlatmak için yeterli olmasa da gereklilikten çok bir şart olarak Filistin birliğinin düzenlenmesi için Filistinliler arasında diyalogu başlatmaya çalışıyor.
İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarında farklı politika ve eylemlerle -ki hiç şüphesiz bunların başında yerleşimcilik politikaları geliyor- yeni bir gerçeklik yaratmak için Orta Doğu’nun öncelik gündeminde Filistin dosyasının olmamasından istifade ediyor. Bu, arzu edilen Filistin devletinin inşa edilme olasılığının güçlendirilmesini engelleyen bir gerçeklik. Bu durum, kapsamlı ve adil barışçıl çözümün birçok destekçisini ‘yan yana yaşayan iki devletli çözüm’ seçeneğinden vazgeçip her vatandaşın eşit olduğu herkes için tek devlet başlıklı eski seçeneğe -ki bu seçenek İsrail’in kurulması fikrinin aksidir- dönmeye itiyor. Bu ahlak ve ilke açısından cazip olmasına rağmen, gösterdiğimiz gibi İsrail’in buna karşı temel tutumundan ötürü uygulanması hiç mümkün değil.
Ulusal güvenliğin genel kavramında güvenlik önceliklerini oluşturan, bölgedeki birçok ülke üzerinde baskı oluşturan ve söylediğimiz gibi Filistin birliğiyle ilgili diğer faktörlerin yanı sıra ‘Filistin dosyasının’ ikinci plana atılmasına sebep olan konuların olduğunu söylemek yeterli değil. Bu durum siyasi durgunluğun veya bazılarının dediği gibi bu dosyanın yavaş yavaş öldürülmesinin, bölgesel güvenlik ve istikrar üzerinde hepsi doğrudan olmak zorunda olmasa da çeşitli biçimlerde ortaya çıkan olumsuz etkileri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Barış sürecinin ilk gününden beri müzakere referansını oluşturan barış karşılığında toprak başlığını, İsrail politikalarının yapmış olduğu ve sahada bir an önce oturtmaya çalıştığı, içeriği barış karşılığında ekonomi yardımları (İsrail düşüncesine göre sunulmuş) olan bir başlık haline getirme çabası, ufkun tıkanıklığı ve adil, kapsamlı ve arzu edilen barışçıl çözümün yavaş yavaş yok olması ışığında daha fazla gerginliğe yol açmaktan başka bir şey getirmeyecek. E tabiki bu da bölgedeki istikrar ve barışın çıkarına olmayacak, aksine bölgede halihazırda devam eden ve çıkmaya hazır olan yangınlar için daha fazla yakıt sağlayacaktır. Bölgeyi saran çeşitli anlaşmazlıkların barışçıl ve kapsamlı bir siyasi çözümü için çalışmak herkesin çıkarına olacak.
Beyrut'ta gerçekleştirilen Arap Birliği Zirvesi'nde merhum Kral Abdullah bin Abdulaziz'in kabul edilen Arap Barış Girişimi'nin 20. yıldönümü yaklaşık iki ay uzağımızda. Arap-İsrail çatışmasının barışçıl çözümü için kapsamlı ve cüretkâr bir vizyon sunan girişim, uluslararası kararlara ve Birleşmiş Milletler'in (BM) ilke ve hedeflerine dayanıyor. Bu konuda dostane uluslararası bir destekle etkili bir Arap hareketliliği öne çıkacak mı? Bu girişim sadece Arap-İsrail çatışmasının adil ve barışçıl bir şekilde çözülmesine hizmet etmekle kalmayıp, başlıkları ne olursa olsun bölgedeki tüm anlaşmazlıkların uluslararası sözleşmelere, kararlara ve normlara saygı çerçevesinde barışçıl yollarla çözülmesi için çalışarak bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına önemli katkılar sağlamaktadır.
Gerçek dünyada sorulan bir sorunun arzu edilen cevabının bulunacağı umuluyor.