Doç. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

İnsanın cahilliği

İnsan cahil midir? Kime cahil denir? Hangi insan cahildir? ve benzeri sorular hemen her dönemde sorulagelmiş ve tartışılmıştır. Bu soruların doğru bir şekilde cevaplanabilmesi için öncelikle cahil kelimesinin sözlük anlamına sonra da vahyin cahil kelimesini kullandığı anlamlara bakmak meselenin açıklığa kavuşması için elzem bir durumdur.
Halil b. Ahmed, cehli: ''Bir şey: hakkında bilgisizliğin benimsenmesi"; cehaleti ise; ''Bir eylemi ilimsiz olarak yapmak"[1] olarak tarif eder. Râgıb el-İsfahânî cehlin üç değişik anlamından söz ederek “nefsin bilgiden yoksun olması” şeklindeki ilk anlamın kelimenin asıl manası olduğunu ifade eder. Diğer iki anlamı ise “bir konuda doğru olanın tersine inanma” ve “bir konuda yapılması gerekenin tersini yapma”dır.[2] “Chl” kökünden ismi fail olan “cahil” genel manada; bilgiden yoksun olan, yanlış olana inanan ve onu yapan anlamlarına gelmektedir.
Cahil kelimesi, Türkçe sözlüklerde ise: Öğrenim görmemiş, bilgisiz, belli konularda yeterince bilgisi olmayan, deneyimsiz, toy genç (delikanlı veya kız) olarak tarif edilir.[3]
İslâmî dönemde ortaya çıkmış bir terim olan câhiliye, gerek Kur’ân-ı Kerîm’de gerekse hadislerde Arapların İslâm’dan önceki inanç, tutum ve davranışlarını İslâmî devirdekinden ayırt etmek için kullanılmıştır.[4]
Kur’ân-ı Kerîm’de, Mekke devrinde nâzil olan âyetlerde câhiliye kavramı pek kullanılmamıştır. İlk dönemlerde cahiliye kavramının kullanılmamış olmasını bu terimin o dönemde henüz yerleşmemiş olmasına bağlamak mümkündür. Medine döneminde inen âyetlerde ise câhiliye kelimesi zikredilmektedir. Nüzûl sırasına göre bu kelimenin kullanıldığı manalar; “Münafıkların Allah hakkındaki yanlış düşüncelerinin “Câhiliye zannı”na[5] benzetilmesi, Hz. Peygamber’in hanımlarına, “İlk Câhiliye devrindeki kadınlar gibi açılıp saçılmayın”[6] uyarısı, “Câhiliye taassubu” (hamiyyetü’l-câhiliyye) inkârcıların kalplerindeki taassubun, Câhiliye taassubu olarak nitelenmesi[7] ve “Yoksa onlar câhiliye idaresini mi arıyorlar?[8] ifadesiyle Allah’ın hükmünden başka hüküm arayışları olarak nitelenebilir.
Kur’an-ı Kerim’de “cahillik” kavramı, çoğunlukla kınama ve kötüleme gibi olumsuz anlamlarda kullanılır. Cenabı Hak, Hz. Nuh’a ve Hz. Peygambere cahillerden olmamayı,[9] onlardan yüz çevirmeyi,[10] Rahman’ın kullarına, cahiller kendilerine sataşınca sizlere selam olsun[11] cahillerle işimiz yok bizim![12] demeyi tavsiye etmektedir.
Hz. Yusuf, kendisine rehberlik ve yardım yapılmaması durumunda cahilce iş yapma korkusu ve endişesi ile halini Rabbine arz ederek; “Rabb’im! diye yalvardı, “Bu kadınların çirkin arzularına boyun eğmektense, hapse girmeyi tercih ederim! Çünkü benim için hapse girmek, bunların bana teklif ettiği çirkin işi yapmaktan çok daha iyidir! Eğer beni onların hile ve entrikalarından kurtarmazsan, olur ki, bir an zaafa düşer, onlara uyup bir câhillik/doğru ile yanlışı seçememezlik/ kendini bilmezlik yaparım!”[13] der.
Allah Teâlâ’nın yaratıcılığını ve kudretini gösteren delil ve kanıtlara rağmen hakikati kabul etmeyenler ve başka ilah edinenler cahil olarak nitelenmişlerdir. Bu anlayışta olanlara Hz. Peygamberin ve inanan her bir bireyin şöyle demesi emredilmiştir: “Buna rağmen, ey câhiller/kendini bilmezler, siz ne cüretle kalkıp da, Allah’tan başkasına kulluk etmemi bana teklif edebiliyorsunuz?”[14]
Ahzab suresi 72. ayette üstlendiği emanet görevini ve sorumluluğunun gereğini yerine getirmede gösterdiği/gösterebileceği zaaf ve eksiklerden dolayı insan, “zalûm/çok zalim ve cehûl/çok cahil” olarak nitelenmiştir. Zalûm, âdil olması beklenirken âdil olmayan, cehûl de bilmesi gerekirken bilmezden gelen için kullanılır. İlâhî bir bilgi ve hidayet desteğinden mahrum olan insanların bilmedikleri bildiklerinden fazladır, yani insan cehûldür, çok bilgisizdir; din ve ahlâk konusunda kötülükleri iyiliklerinden çoktur, yani ayetteki ifadeyle insan zalûmdur, gerekeni yapma, her şeyin hakkını verme konusunda başarısızdır.[15] Söz konusu ayette emaneti üstlenip sonra ona karşı “çok zalim ve çok cahil” olarak nitelenen “insan”ın kim olduğu konusunda tefsirlerde farklı görüşler zikredilmiştir: Bir kısım müfessirler, insandan kastın Hz. Âdem[16] olduğunu ifade etmişlerdir. Bir kısmı da insanı Hz. Âdem ile sınırlamayıp, tür olarak insan,[17] demişlerdir. Kanaatimizce “çok zalim ve çok cahil” olarak nitelenen insan, vahyin insana yüklediği sorumluluk ve kulluk emanetini yerine getirmeyen herkestir.
Kur’an’-ı Kerimde “cahil” kelimesi bazen kınama ve kötüleme anlamlarının dışında da kullanılmıştır. Örneğin; “(Yapacağınız yardımlar), kendilerini Allah yoluna adamış (oldukları için) yeryüzünde (kazanç amacıyla) dolaşamayan fakirler için (olsun)! Bilmeyenler/cahiller, onurlarından dolayı onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Onlar, yüzsüzlük ederek (bir şey) istemezler. Şüphesiz ki Allah yaptığınız her iyiliği bilendir.”[18] ayetinde zikredilen “cahil” kelimesi “bilmeyen, duruma vakıf olmayan, tanımayan” anlamındadır.
Maturidi, “Vevecedeke dâllen fehedâ/Seni yol bilmez bulup da, doğru yola iletmedi mi?”[19] ayetini açıklarken, “O seni yaratılış özelliği gereği olarak ve küçüklük halinde bilgisiz/cahil buldu ve seni hidâyete erdirdi, yani seni bilgi sahibi kıldı” demektir.[20] Ayette geçen “dallen” kelimesini “cahilen” kelimesi ile izah etmektedir. Yani senin “Kitaptan, imandan haberin yoktu.”[21] Seni Kur’an’la tanıştırarak cahilliğini/bilgisizliğini giderdi.
Her insan kavramları kullanırken onların kullanıldığı anlam yelpazesini iyice öğrenerek kullanmalıdır. “Cahil” kavramı da bunlardan biridir. Hangi bağlamda kullanıldığına bakmak gerekir. Aksi durumda birilerini cahillikle nitelerken kendimiz “cahil” duruma düşeriz.
Hakikati kavramayan ve hakikate düşman olan cahillerden olmaktan Allah’a sığınırız…
[1] Halil b. Ahmed el- Ferahidi, Kitabu'I-'Ayn, (Beyrut: 1998), 8/390
[2] Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât fi Garibi'I-Kur’an, (Beyrut:, ts.),102
[3] Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük , (Ankara: 1988), 1/241-242
[4] Mustafa Fayda, DİA “cahiliye” mad., (İstanbul: 1993), 7/17
[5] Al-i İmran 3/154
[6] Ahzab 33/33
[7] Fetih 48/26
[8] Maide 5/50
[9] En’am 6/35; Hud 11/46
[10] A’raf 7/199
[11] Furkan 25/63
[12] Kasas 28/55
[13] Yusuf 12/33
[14] Zümer 39/64
[15] DİB, Kur’an Yolu Meal Tefsiri, 4/406
[16] Mükatil b. Süleyman, Tefsiru Mükatil, 5/510-511; Taberi, el-Camiu’l Beyan, 9/289; Maturidi, Te’vilatu’l Kur’an, Çev. Mehmet Erdoğan, Bekir Topaloğlu, (İstanbul: Ensar yayınları, 2019), 11/442; Maverdi, en-Nüket ve ‘Uyun, 4/430.
[17] Maverdi, en-Nüket ve ‘Uyun, 4/430 ;Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 6/342
[18] Bakara 2/273
[19] Duha 93/7
[20] Maturidi, Te’vilatu’l Kur’an, 17/269.
[21] Şura 42/52