Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Vatanseverlik ve Suudi Arabistan Kuruluş Günü

Suudi Arabistan Krallığı, kraliyet emri ile her yıl Kuruluş Günü kutlamalarının yapılacağını duyurdu. İmam Muhammed bin Suud tarafından 3 asır önce Suudi Arabistan devletinin kuruluşunu temsil eden bu önemli tarihi kutlamak için her yıl 22 Şubat resmi tatil olarak belirlendi. Suudi Arabistan devletinin kuruluşu bahsi uzun ama eğlenceli ve nesiller için vazgeçilmezdir.
Eski tarihe başvurmak, modern ve çağdaş tarihin gerçeklerini ele alırken önemli boyutları ortaya çıkarır. İslam'dan önce, Beni Hanife kabilesi el-Yemâme’nin hakimiydi, İslam ortaya çıktığında, Beni Hanife onun yanında durdu ve onu savundu. Sümâme bin Üsal el-Hanefi’nin Hz. Peygamber'i rakiplerine karşı desteklemesiyle ilgili kıssası ünlüdür. Beni Hanife’nin hükümdarlığı Suudi kraliyet ailesinin en büyük atası ve daha sonra Suudi yönetiminin başkenti olacak olan Diriye’nin kurucusu Man'i el-Muraydi'nin gelişine kadar devam etti. Onun soyundan, işler zorlaştığında Kral Abdulaziz'in övünerek ve gururla neslinden olduğunu söylediği Mukrin geldi. Kral Abdulaziz Mukrin hakkında “El-Avca’nın suru, ben Mukrin’in oğluyum” ya da “El-Avca’nın hayali, ben Mukrin’in oğluyum” derdi (ç.n: Avca eğimli bir coğrafyaya sahip olduğu için Diriye’ye verilen lakaptır).
 Man'i Muraydi'den 3 yüzyıl sonra, Muhammed bin Suud Diriye’yi yönetti ve bugüne kadar 3 yüzyıldır devam eden Suudi Arabistan devletini kurdu. Muhammed bin Suud, büyük kuruculardan biriydi. Güçlü ve muhteşem bir kişiliğe, keskin ve doğru bir görüşe, sınırsız bir azim ve emellere sahipti. Arap Yarımadası'nın ortasında, İslam'ın başlangıcındaki Hulefa-i Raşidin (Râşid Halifeler) döneminden sonra kimsenin kurmayı başaramadığı bir devlet kurmayı başardı.
Muhammed bin Suud, Emirliği bir devlete dönüştürmek için emellerini paylaşan herkesi etrafında topladı ve kendisine yaklaştırdı. Devlet projesini takip eden ve vizyonuna inanan kabile şeyhlerini, tüccarları ve din adamlarını kendine çekti. Bunların yanı sıra bu projeye hizmet edebilecek, şanlı bir tarihi destanla devletin kurulmasına, birlik, güvenlik ve istikrarın yayılmasına yardımcı olacak herkesi bir araya getirdi. Onun yanında ilk duranlar, oğulları, akrabaları ve kuzenleri, yani ailesiydi. Kurucuların âdeti olduğu üzere Muhammed bin Suud, kendisinden koruma isteyenleri geri çevirmedi, diğer şehir ve köylerden Diriye’ye göç edenleri iyi karşıladı. Korkanları himaye etti. Fakirlere yardım etti ve adaleti yaydı. Kabile şeyhleri, tüccarlar ve din adamları onun buyruklarına uyuyor ve liderliğine boyun eğiyorlardı. Ondan sonra devlet idaresi, barışı ve huzuru ile oğlu ve halefi İmam Abdulaziz’e geçti.
Suudi Arabistan tarihe kök salmış kadim bir ülkedir. Siyasi ömrü, çağdaş dünyadaki ülkelerin büyük çoğunluğununkinden daha uzundur. 1727'deki kuruluşu, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi'nden yarım yüzyıl önceydi. Bunları hatırlatmak, bugün ve gelecekte Suudi Arabistanlı nesillere tarihsel bilgiyi inşa etmekte, aidiyeti derinleştirmekte ve kimliği pekiştirmekte yardımcı olacaktır.
Kolektif ulusal etkinlikler, modern ülkelerin başarıları kutlamak, kimliği derinleştirmek ve ulusal ruhla övünmek için izledikleri en önemli politikalardan biridir. İnsanların vatanlarıyla gurur duymaları tabiatlarındandır, aidiyet hisleri bir içgüdüdür. Bu bütün milletler, halklar ve devletler tarafından bilinir ve Arapların bu konudaki şiir ve nesirleri ünlü ve boldur. İnsanlar, milletler ve devletler arasındaki mücadeleler, eşyanın tabiatındandır ve hayatın mantığıdır. Tarihte her millet ve medeniyette bunun tezahürleri vardır. Suudi Arabistan devleti de tarihinin kasıtlı olarak çarpıtılmasına maruz kaldı. İşte devlet bugün bunun intikamını alıyor ve tarihin gerçeklerini düşmanların amaçlarından, geçmiş ve modern akımların duygularından uzak bir şekilde yeniden gün yüzüne çıkarıyor. Bu çarpıtma, bu bağlamda üç noktada özetlenebilecek boyutlara sahipti:
Birincisi; Osmanlılardır. Osmanlı yönetiminden kurtuluşun en başarılı örneği olan Suudi devletine karşı geniş çaplı ve derin bir çarpıtmaya başvurdular. Osmanlı belgelerinde Suudi tarihini, Osmanlı tarihçilerinin ve onları takip eden Arapların yazdıklarını okuyanlar, bu çarpıtmanın ne kadar sistematik, sabit ve kapsamlı olduğunu anlarlar.
İkincisi; bazı geleneksel tarihçilerin devlete değil, davete veya davetçiye yönelik duygusal taraftarlıklarıdır. Tarihçi, çeşitli etmenlerden etkilenen bir kişidir ve buna bağlı olarak sağın veya solun tarafını tutar. Bununla birlikte, modern araştırma yöntemleri, büyütülen ikincil rolleri veya küçültülen merkezi rolleri açıklığa kavuşturarak bu tür bir çarpıklığın gözlemlenmesini kolaylaştırmaktadır. Bu küçültme kasıtlı olmayıp, aksine duygusal taraftarlığın bir sonucu olabilir ve bunun tarihçiler tarafından bilinen örnekleri vardır.
Üçüncüsü; teorilerini, ideolojik ve siyasi projelerini kanıtlamak için Suudi tarihini çarpıtan siyasi İslam gruplarıdır. Hareket tarzlarının doğru olduğunu ve her yolla iktidarı ele geçirme taleplerinde haklı olduklarını kanıtlamak için Suudi tarihini çarpık bir şekilde ele aldılar. Eğitim, yüksek eğitim, hayır kurumları, camiler, kültür ve medyaya sızmaları ve büyük nüfuz elde etmeleri nedeniyle bu gruplar büyük bir sorun teşkil ediyorlardı. Nüfuzları onlarca yıl devam etti ve şimdi nüfuzlarından kurtulmak ve işleri normale döndürmek için derin ve kapsamlı bir reforma ihtiyaç duyuluyor. Üç dönemi ile Suudi Arabistan devletinin uluslararası ilişkileri bu bağlamda güzel bir örnektir. Suudi Arabistan devleti, bu üç dönemde de bölgedeki ve dünyadaki tüm ülkelerle ilişkilerini, kendisini engelleyecek herhangi bir fikhi teoriden uzak bir şekilde kurdu. Devletin bu üç dönemdeki ilişkilerine dair hızlı örnekler verelim; birinci devlet döneminde İmam Abdulaziz İngiltere ile ilişkiler kurdu, İmam Suud bin Abdulaziz ise Fransa, Napolyon ve İran Şahı ile mektuplaştı. İkinci devlette, Faysal bin Turki İngilizlerle ilişkiler kurdu ve subay Lewis Pelly'yi kabul etti. Üçüncü devlette ise Kral Abdulaziz, ilişki kurmadığı tek bir ülke bırakmadı, herkesle seçkin ve özgün siyasi ilişkiler kurdu.
Kuruluş Günü’nde devlet tarihinin galip gelmesini sağlıyor. Toplum hafızasının tarafını tutuyor. İşler normale dönüyor. Devletler kendi özlerine döndüklerinde, büyük değişiklikler, devletlerin ve toplumların onları özümseyip başa çıktıktan sonra aştıkları doğal engeller üretirler. Vatanseverliği pekiştirmeye yönelik itirazlar, tarihi kurtarma ve içine işleyen çarpıklıkları ayıklamaya yönelik itirazdan daha az şiddetlidir.
Bazı tarihçiler zaman zaman gerçekliğin baskısı altında, zaman zaman da duygu ve ideolojinin etkisi altında yazmışlardır. Uygarlığın gelişmesi ve bilimlerin dallanıp derinleşmesiyle, araştırmacıların ve akademisyenlerin bazı yazılarının, tarihsel ana göre farklılık gösteren toplumdaki güç merkezlerinden gelen muazzam baskıların altında yazıldığını keşfetmek kolaylaştı. Suudi Arabistan bağlamında, Arap Yarımadası’nın büyük üstadı Hamad el-Casir'in kitaplarını ve araştırmalarını okuyan biri, haksız yere saldırıya uğradığına dair ünlü hikayelerin yanı sıra bazı ifadelerinden kendisine uygulanan baskının boyutunu keşfedebilir.
Son olarak, milli kutlamalar ayırmaz birleştirir. Başarıyı hatırlatır, birliği yüceltir, aidiyeti artırır, geleceğe giden yolu açar. Suudi Arabistan Kuruluş Günü’nü her yıl kutlanacak ulusal bir hadise deklare eden kraliyet emri, kutlanmayı hak eden öncü bir adımı temsil ediyor.