Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Tahran’ın bozuk silahı: Propaganda

Tahran Viyana müzakerelerindeki zaferi hakkında ne söylerse söylesin bunun aksini gösteren başka gerçekler var. Zira 2015 yazında da İran rejimi mutluluktan göbek atıyordu ve o zamanlar İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in balkonda sevinçli bir şekilde anlaşmanın bir nüshasını havaya kaldırdığı meşhur bir fotoğrafı dolaşıyordu.
O zamandan bu yana pek çok şey yaşandı. Özellikle de büyük ve eşi görülmemiş mali kayıplar verildi. İran rejimi, Şah döneminden bu yana İsviçre ve ABD bankalarında dondurulmuş olan fon ve faizlerinden 120 milyar dolardan fazlasını aldı. İran'ın yurtdışındaki askeri projesini yöneten Kasım Süleymani Suriye, Lübnan ve Yemen'deki çatışmalara on binlerce Afgan, Iraklı, Lübnanlı ve başka uyruklu paralı askerleri getirerek bu parayı kaybetti. Milyarlarca doları çarçur ettikten sonra Süleymani, Suriye ve başka yerlerdeki operasyonlarını finanse etmek için Iraklılara şantaj yapmak zorunda kaldı.
İran'ın kayıpları bununla sınırlı kalmadı. Donald Trump, göreve gelir gelmez anlaşmadan önce uygulananlardan daha sert yaptırımlar uygulayarak partiyi bozdu. Tahran'ın petrol üretimini ve ihracatını artırabileceği varsayıldı ancak çeyreğe kadar düştü ve petrol külfetli sevkiyat yollarıyla düşük fiyatlara satılmak zorunda kaldı. Böylece rejim beş yıl içinde 200 milyar doları aşan bir kayıp yaşamış oldu.
İranlı müzakereciler, Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na (KOEP) geri dönme şartı olarak bu sürede kaybettiklerinin tazminatını almayı başaramadılar. Buna karşılık İran'ı anlaşmanın çerçevesini genişletmeye ve bölgesel askeri ve yıkıcı faaliyetlerine son vermeye zorlamaya yönelik uluslararası girişimler başarısız oldu. Aslında bu eski anlaşmada yer almıyordu ancak bölge ülkelerinin istediği bir şeydi.
Buradan İran'ın zaferinden bahsetmesinin uzun bir propaganda silsilesi olduğu sonucuna varıyoruz. Propaganda rejimin güvendiği önemli bir silahtır. Öyle ki, kullanılan propagandalar bölgedeki birçok kişinin zihninde gerçek olarak yer etti. Halbuki bunlar sahte imajlardan başka bir şey değildi. Rejim kendisini müritlerine bir halk rejimi, adil bir proje, demokratik bir devlet, İslami bir liderlik, ABD’nin kibrine karşı bir kale ve Kudüs ve Filistin'in kurtarıcısı olarak lanse etti.
Yıllar bu iddiaları test etmek için yeterli oldu. İran'ın, bölgesel kitlesinden birçok kesimi kaybettiği söylenebilir. Arap solcular, milliyetçiler, Nasırcılar, sosyalistler ve İslamcılar tarafından destekleniyordu. Bugün ise çoğu İran'ı yalnızca bölgesel emelleri olan aşırılık yanlısı, mezhepçi bir devlet olarak görüyor. Aynı şekilde İran, Filistin davası gibi haklı davaları savunmaya kararlı bir rejim olduğuna inanan Arap kamuoyundaki geniş bir kitlenin karşısında da imajını kaybetti. İlk şok edici şey, İran'ın Iraklı mezhepçi milislere yaptıkları katliamlarda açık açık destek vermesi oldu. Ardından aralarında Refik Hariri'nin de bulunduğu Lübnanlı liderlere yönelik suikast planlamalarında ve suikastlarda parmağının olduğu ortaya çıktı. İran'ın milyonlarca Arap'ın gözündeki imajını silip tiksintiye dönüştüren en büyük şok edici şey ise Suriye'deki rolü ve burada dönen çirkin savaşta yarım milyondan fazla insanın katledilmesindeki payı oldu.
İran’ın kaybı uzak kitleleri ile sınırlı kalmadı. En tehlikelisi, kendisine garanti bir şekilde bağlı olduğunu düşündüğü Şii cemaati içinde oluşan karşıtlığın yayılması oldu. Lübnan, Irak ve Körfez'deki Şii entelektüellerden öne çıkan isimlerin sesleri rejime ve sahadaki vekillerine karşı yükseldi. Irak'ta Şii güçlerin İran’a bağlı Iraklı gruplara karşı verdiği bir sokak savaşı var. Aynı şekilde Lübnan'da da İran'ın Suriye ve Yemen'deki savaşlarında hayatını kaybeden binlerce gencin aileleri, Hizbullah ve İran'ın çocuklarının hayatlarını ticaret malzemesi yaptığını ortaya çıkarıyor. Rejimin İran’da kendi halkı arasında nefret aldığı artık bilinen bir gerçek.
Bu yüzden İran rejimi mali açıdan sıkışık olmasına rağmen Hizbullah'ı finanse etmekten, kendi mezhebinden Lübnanlılara yardımlar, tazminatlar ve kan paraları ulaştırmaktan ve onlara ve müttefiklerine düşük fiyattan mallar sağlamaya ve birçok ülkede insanları satın almaya çalışmaktan vazgeçmedi. Tahran ışıltısını ve gücünü büyük ölçüde kaybetmiştir. Batı'dan gelen yaptırımlar sona erdiğinde bile hayat Tahran için kolay olmayacak. İran halkının çoğunluğundan ve ona nefret besleyen bölge halklarından kendisine isyan eden güçler karşısında şok olacak.