Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Allah’ın rızasına bedel biçmek

İnsanların yaptıkları işlerde kâr-zarar hesabı içinde oldukları herkesin malumudur. Çoğunlukla da bunları birilerinin rızasını ve gönlünü kazanmak için yaparlar. İnsanların yaptıkları işlerden bir karşılık beklemeleri ve birilerinin rızasını kazanma isteklerinin olması son derece normal bir durumdur. Problem olan husus, kendisinden beklenti içinde olunan ile rızası kazanılması gerekeni doğru tespit edememektir.
Allah’a iman eden bir kişi için beklenti içerisinde olunabilecek ve rızasının öncelenebileceği tek mercii Allah Teâlâ’dır. Zira hem en çok haşyet duyulması[1] hem de en çok sevilmesi[2] gereken O’dur. O’nun rızası gözetilmeden yapılan amellerin bir değeri yoktur. Bu sebeple iman edenler yaptıkları ibadetleri ve güzel eylemleri onun rızasını kazanmak için yaparlar. Yaptıkları iyiliklerde de durum aynıdır. Onlara; “Biz sizi yalnızca Allah rızası için doyuruyoruz; sizden herhangi bir karşılık, bir teşekkür beklemiyoruz.” (İnsan 76/9) derler. Çünkü Allah’ın rızasını kazanmak onlar için en büyük ödüldür. Bu hakikate gönülden iman edenler, Allah rızasının değerini başka bir şeyle ölçmezler. Bu konuyla ilgili şöyle bir hikâye anlatılır:
Dervişin biri bir ırmak kenarında abdest alırken suyun içinde çok değerli bir taş görür. Taşı alıp çantasına koyar ve yoluna devam eder. Akşamüstü bir yerde dinlenmek için oturur. Bu arada bohçasını açar ve ekmek peynirinden yemeye başlar. O sırada yakından geçen bir dilenciyi de sofraya davet eder ve ikramda bulunur.
Bir ara dilencinin gözü çantadaki taşa takılır.
Dervişe, “Allah rızası için bu taşı bana verir misin?” der.
Derviş taşı çıkarır ve dilenciye verir.
Dilenci gider ama ertesi sabah tekrar geri gelir ve dervişe sorar;
“Bu taşın ne kadar değerli olduğunu biliyor muydun?”
Derviş, “Evet” der.
Dilenci tekrar sorar; “Yani bunu satınca ömrün boyunca zengin bir hayat süreceğini biliyor muydun?”
Derviş aynı cevabı verir; “Evet”
Bunun üzerine dilenci, “Peki bu taşı nasıl kolay bir şekilde bana verdin?”
Derviş, “Allah rızası için demiştin.”
Dilenci sonunda der ki, “Bu taşı sana bugün geri getirdim. Bunun yerine daha değerli bir şey ver.”
Derviş hayretle sorar, “Bunun yerine ne istiyorsun?”
Dilenci şunu söyler, “Bu hale nasıl geldin? Bana bunu öğret...
Dilencinin olmak istediği hale gelebilmenin bazı ön şartları vardır. Bunlar yerine getirilirse sahip olunmak istenen kişilik oluşabilir. Bunun belki de ilk ve tek şartı, söylemlerimizde ve eylemlerimizde “Allah rızasının” hedeflenmesi ve Allah’ın bizim hayatımızda öncelikli olmasıdır. Yani Allah’ın hayatımızın merkezinde ve hayatımızın yönlendiricisi olarak kabul edilmesi ve bu noktada bizi hedefe ulaştıracak emirlerinin ve tavsiyelerinin yerine getirilmesi olmazsa olmazdır.
Bu konuda vahyin insana yaptığı birkaç tavsiyeye göz atmak, kastedilen şeyin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Bu tavsiyelerin bir kısmı rehberlikle, bir kısmı amellerle bir kısmı da inançla alakalıdır.
Allah’ın rızasını isteyen kişi öncelikle bunu nasıl elde edeceğini ve buna nasıl ulaşacağını öğrenmesi gerekir. İşte bu noktada şu yönlendirme ve tavsiye ona yol gösterecektir. Allah, Kur’an ile kendi rızasını arayanlara kurtuluşa götüren yolları gösterir, izniyle onları (küfür) karanlıklarından (iman) aydınlığına çıkarır ve onları dosdoğru bir yola iletir.[3]
İnsana rıza konusunda yol gösterecek diğer bir tavsiye de kimin rızasına talip olunması gerektiğidir; Allah’ın rızasını kazanmak isteyen kişi, Allah’tan başkalarını razı etmeye çalışmaz çünkü böyle davranan kişi Allah’ın lânetine uğrar ve onun varış yeri cehennem olur.[4]
Allah’ın yasakladığı ve hoşlanmadığı eylemler, en yakınlarımızın ve en çok sevdiklerimizin hatırı ve onların gönüllerini ve rızalarını kazanmak için dahi olsa yapılmaz.[5] Bu konuda ilk uyarının Allah Resulüne yapıldığını da unutmamak gerekir.
Allah’ın rızasını kazandıracak bazı ameller örnek kabilinden sunulur: Akraba ve komşulara, yoksullara ve yolda kalmış olanlara hakları olan zekât ve sadakaları vermek, Allah’ın sevgisini ve rızasını kazanmak için en doğru davranıştır.[6]
Allah’ın rızasının değerini ve kıymetini anlamak, bu işe talip olanların bilmesi istenen hususlardandır. Allah’ın rızası, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara,  vadedilen cennetlerden ve onların içinde var olan nimetlerden daha büyüktür.[7]
Allah’ın rızasını isteyenlere belki de, yapılan en büyük ve en önemli tavsiye bu uğurda canlarını feda etmeyi göze alabilme cesaretine sahip olmaları gerektiğidir. Allah’ın rızasını kazanmak için canını verebilmeyi göze alabilenler,[8] O’nun rızasını kazanabilmek için her şeyi yapabilme erdemine ulaşırlar. Bu erdeme ulaşabilenler Allah rızası için sadece sahip oldukları kıymetli taşları değil her şeylerini verebilirler. Yeter ki Allah’ın rızasını kazanabilmenin değeri bilinsin.
Unutulmalıdır ki, Allah ve Resulü razı edilmeye en layık olanlardır[9]…

[1] Tevbe 9/13
[2] Bakara 2/165
[3] Maide 5/16
[4] Al-i İmran 3/162
[5] Tahrim 66/1
[6] Rum 30/38
[7] Tevbe 9/72
[8] Bakara 2/207
[9] Tevbe 9/62