Emel Abdulaziz Hezzani
Suudi yazar
TT

Uluslar oyunu: Kim ateşe sahip?

Bugün toprağın değeri, altında saklı petrol ve doğal gaz rezervleri veya üzerinden geçebilecek enerji boru hatları potansiyeli ile ölçülüyor. Bu ayrıcalıklardan yoksun topraklar ilgi odağı olmaktan uzak. Türkiye -İsrail ilişkilerinin eski gücüne dönmesinden çıkarabileceğimiz ilk sonuç bu. Aslında iki ülke arasındaki ilişkiler, yaşadıkları soğukluğa rağmen kopmadı, askeri ve ticari iş birliği devam etti. İsrail Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinin ardından önümüzdeki ay da Türkiye Dışişleri Bakanı iki ülkenin büyükelçiliklerinin yeniden açılması için Tel Aviv'i ziyaret edecek. İsrail Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti sırasında görüşmeler, İstanbul'da ikamet eden "Hamas" Hareketi üyelerinin umduğu gibi Filistin meselesine odaklanmadı, hatta bu konu gündeme bile gelmedi. Ziyaret, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi Tel Aviv ile Ankara arasında bir dönüm noktası ve temelinde uluslararası sahnedeki gelişmelere dayalı olarak ilişkileri güçlendirmek yatıyor. Bu gelişmelerin en önemlisi, İsrail’den enerji krizi yaşayan Avrupa'ya enerji arzıdır.
İsrail, geleceği AB ülkelerinden daha iyi okuduğu için İran'a karşı Arap bloğu gibi ekonomik olarak kendisine fayda sağlayacak ülkelerle ilişkilerini normalleştirmeye veya güçlendirmeye çalıştı. En önemlisi de gelirlerini felç edip, ortaya çıkabilecek herhangi bir koşulda onu dar bir haneye sıkıştıracak tek bir kaynağa güvenmeden, Ürdün, Mısır, BAE, Katar, Türkiye, Bahreyn, Umman, Fas ile iş birliği yaparak ihtiyacı olan enerjide kendi kendine yetecek hale gelmeye çabalıyor. Bu bağlamda Arap pozisyonu karşılıklı genel yarar konusunda faydalı. Örneğin, Expo 2020 Dubai'de İsrail ile Ürdün arasında imzalanan bir anlaşma ile Amman Tel Aviv’e elektrik temin ederken, Tel Aviv de kuraklıktan muzdarip Ürdün için deniz suyunu arıtarak su sağlayacak. BAE ise bu iş birliğinin finansörlerinden olacak. Arap ülkelerinin önceliklerini sıralamaya ve kendi çıkarlarını stratejik bir hedef olarak belirlemeye başlaması güzel, çünkü güçlü ülkeler, zayıfların çığlıklarından daha fazla etkiye sahiptir.
Bugün Moskova, yaşlı kıtada on yıllardır kurmaya çalıştığı boru hatları ağı aracılığıyla ihraç ettiği doğal gazla Avrupa'nın bileğini büküyor. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş devam ederken Avrupa hala iki çelişkili eylemde bulunuyor; bir yandan Ukrayna hükümetine Rus işgaline direnmesi için silah yardımı yapıyor, diğer yandan doğal gaz ihtiyacının yüzde 40'ı karşılığında (savaşın uzaması endişesi nedeniyle eskisinden daha yüksek bir fiyatla) Rusya'ya günde 2 milyar dolara denk bir para ödüyor. Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımları sert ve enerji şirketlerinin yayınladığı raporlar, Rusya'yı yıl sonuna kadar bir durgunluğun beklediğini söylüyor. Batı'yı asıl endişelendiren, Moskova'nın önemli alternatiflere sahip olması. Nitekim Kış Olimpiyatları sırasında, Rusya ve Çin’in en büyük iki şirketi, Çin'e 10 yıl boyunca petrol ve doğal gaz tedarik edecek anlaşmalar imzaladı. Rusya'nın örtülü olarak kendi iradesine tabi olan Asya ülkeleri üzerinden Çin’e petrol ve doğal gaz arzı yolları açık. Batı, petrolünü satma konusunda Putin'i sıkıştırdıkça, daha çok Asya'ya yöneliyor.
Çin, bu savaşta Rusya'nın yanında sert bir siyasi pozisyon almadı. Her zaman olduğu gibi, çatışmaların ortasında çıkarlarını unutmadı. Ne düşman ne de dost, çıkardan başka bir amaç yok düsturunun dışına çıkmadı.  Avrupa’ya gelince, Ruslara olan bağımlılığını azaltmak için enerji ithalat kaynaklarını çeşitlendirmesini sağlayacak alternatifleri inceliyor ve bu alternatiflerden ilki de İsrail doğal gazının Türkiye'ye oradan da Avrupa'ya taşınması. Ancak buradaki soru işareti şu; İsrail doğal gazı Avrupalıların ihtiyaçlarını ne ölçüde karşılayabilir? Avrupa’nın Rus doğal gazına olan bağımlılığını azaltması ne kadar sürer? Burada zaman önemli bir faktör ve Kırım krizi daha 2014'te yaşanmış olsa da Avrupa dar görüşlülüğü ile zamanı boşa harcadı. Hem de Washington'ın özellikle Almanya'ya, Ruslara güvenmenin kötü sonuçlar doğurabilecek bir risk olduğuna yönelik uyarılarına rağmen. Uluslararası Enerji Ajansı'nın Rus gazına olan bağımlılıklarını azaltmaları için Avrupalılara tavsiye ettiği en önemli adımlar şunlar; enerji üretmek için nükleer reaktörlerin çalışma seviyesinin yükseltilmesi, Rus doğalgaz şirketinin bu yıl sona erecek olan sözleşmelerinin yenilenmemesi, Azerbaycan ve Norveç gibi diğer ülkelerden gaz satın alınması, ayrıca enerji verimliliği kapsamında Avrupalı tüketicilerin evlerde ve binalarda enerji kullanımını azaltmalarıdır. Ne zaman sonuç vereceğini bilmediğimiz tüm bu adımların gerçekleştiğini varsaysak dahi Rus gazına olan ihtiyaç sadece yarı yarıya azalacak.
Rusya, bu savaşta doğal gazı bir silah olarak kullanmadığını söylüyor ki bu kesinlikle doğru değil. Rusya doğal gaza olan ihtiyaçları nedeniyle Avrupalıların bileğini büküyor. Avrupa ülkeleri ise, AB ülkelerindeki hasarı daha da büyütmemek için Washington'ı Rus petrol ticareti üzerindeki baskıyı hafifletmeye ikna etmeye çalışıyor.
Rusya ile Ukrayna arasındaki müzakere görüşmeleri devam ediyor. Çatışan taraflarla iyi ilişkiler içinde olan ve tartışmalı enerji dosyasında büyük ağırlığı olan Suudi Arabistan dahil olmak üzere arabuluculuk konusunda istekli olduklarını ifade eden taraflar var. Ancak Suudi Arabistan'ın da çıkarları var. Mevcut savaştan çıkarılacak bir ders varsa, o da ülkelerin geleceğinin, petrol, su veya ekmek, ne olursa olsun ihtiyaçlarını güvence altına alacak stratejik planlara dayandığıdır.