Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Avn, Körfez ile ilişkileri düzeltme çabalarını bozuyor

Güney Lübnan'daki uluslararası güçte (UNIFIL) birçok kuvveti bulunan İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın bildiği şeyi, Hizbullah'ı ve onun güneydeki ve Lünan'daki rolünü çok iyi biliyor. Ama yine de görmezden geliyor. Hatta " La Repubblicala" gazetesine verdiği röportajda "Hizbullah'ın Lübnan içindeki konumu, yurtdışında görülenden tamamen farklı. Ülke içinde, Lübnan güvenlik durumu üzerinde hiçbir şekilde etkisi yok" diyerek tam aksi bir görüntü çizmeye çalışıyor. Kendisine Hizbullah'ın devlet içinde devlet olduğu söylendiğinde ise, "Güney Lübnan’ı İsrail işgalinden kurtaran silahlı Hizbullah’tır. O, işgalden zarar gören güneyli Lübnanlılardan oluşuyor ve direnişleri de bir terör eylemi değildi" demekten çekinmiyor.
Bunu daha önce Avn'dan duyan ne Vatikan ne de İtalya, seçim arifesinde Hizbullah ile ÖYH (Özgür Yurtsever Hareket) arasındaki uzlaşıyı pekiştirecek bir zamanda gelen bu sözleri yutamaz. Söz konusu uzlaşı daha birkaç gün önce, Hasan Nasrallah'ın Cibran Basil'e ÖYH’nin devrilmemesi ve seçimlerde boğulmaması için Hizbullah’ın kendisine el uzattığını, çünkü, ÖYH’nin bunun karşılığında Hizbullah’a bir Hristiyan örtüsü sağladığı anlamında bir yanıt vermesini gerektirmişti. En tuhafı, Avn'ın Papa'yı ziyareti sırasında Vatikan'ın onun Hizbullah konusundaki tutumunu anladığına dair Beyrut'ta söylenenlerdir. Bu bir uydurmadır ve gerçekleri tahrif etmeye yönelik açık bir çabaya dayanmaktadır. Çünkü Avn'ın ziyaretinin ardından Vatikan tarafından yayınlanan altı maddeden oluşan kısa açıklama, özetle, anayasaya ve Lübnan’ın bir arada yaşama modeline bağlı kalmaktan ve Doğu ile Batı arasında bir köprü olarak oynadığı uygar rolü korumaya kadar, Lübnan devleti ve yetkililerinin rolünün önemini vurguladı. Bunların, Taif Anlaşmasının tüm hükümlerine bağlı kalınması, bölgesel çatışmalarda taraf olmaktan kaçınılması, Lübnan’ın çevresindeki aktif rolünün ve Arap kimliğinin kapsamının korunması, bir savaş ve düşmanlık arenası değil de her zaman bir barış mesajı olması için silahın yalnızca devletin elinde olmasına dikkat edilmesi suretiyle gerçekleşeceğinin altı çizildi. Açıklamada bu noktalara değinilmesi, Papa İkinci Ioannes Paulus’un “Lübnan bir vatandan çok bir mesajdır” sözünün pratikte ifade bulmasıdır. Bu nedenle bazılarının Avn'ın Hizbullah'ı destekleyen sözlerini, daha da ileriye giderek Vatikan'ın Hizbullah'ın rolünü ve Lübnan üzerindeki kontrolünü anladığını ima etmeye çalışmaları şaşırtıcıdır.
Avn’ın açıklamaları İtalya için nasıl asla kabul edilemez ise, Maruni Kilisesi’nin başı Patrik Bişara er-Rai’nin açıklamaları ile de çelişiyordu. Avn’ın İtalya’yı ziyareti sırasında, Patrik Bişara Rai de Mısır’ı ziyaret ediyordu. Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile görüşmesinde Patrik, durumu olduğu gibi tarif ederek açıkça; “Hizbullah'ın silahları, Lübnan'ın karşı karşıya olduğu uluslararası ve Arap izolasyonunun en önemli nedenidir” dedi. Bu ikilemin çözülmesi için Lübnan ile dışarısının iş birliğinin gerekli olduğu çağrısında bulundu.
Hizbullah'ın Lübnan'ı, Körfez ülkelerini günlük olarak hedef alan suçlamalar yağdıran ve bu ülkelere uyuşturucu sevk eden bir üs haline getirmesinden, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerine yönelik saldırılarında darbeci Husilere yardım etmesinden, onları eğitmesinden sonra, Körfez ülkeleriyle yaşadığı krizin gölgesinde, Lübnan'ın ekonomik durumu için en önemli ve tehlikelisi, Avn’ın Roma’dan yaptığı açıklamalardır. Avn’ın açıklamaları, Fransa- Suudi Arabistan inisiyatifinin Lübnan- Körfez ilişkilerini yeniden düzenleme çabalarıyla elde edilen dikkate değer ilerlemeyi peşinen bozmayı demeyelim de çelişki yaratmayı amaçlıyor. Bilhassa Başbakan Necip Mikati’nin pazartesi günü Lübnan'ın Körfez ilişkilerinde yaşanan çatlağı kapatıp yeni bir sayfa açacak bir çözüme ve Lübnanlıların acılarını hafifletmeye yardımcı olacak şekilde iş birliğini yeniden aktifleştirme noktasına ulaşmayı umduğunu açıklamasının ardından yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda.
Bu bağlamda Mikati'nin Kuveyt Dışişleri Bakanı Şeyh Ahmed Nasır Muhammed el-Sabah ile yaptığı görüşmede, Lübnan hükümetinin Lübnan-KİK (Körfez İşbirliği Konseyi) ülkeleri arasındaki ilişkileri normalleştirme taahhüdüne bağlı olduğu teyit edildi. Lübnan'ın Arap Birliği'nin tüm kararlarına ve uluslararası meşruiyete bağlılığı vurgulandı. Lübnan için sivil barış ile ulusal istikrarı garanti edecek, birliğini güçlendirecek şekilde bu kararların uygulanmasını takip etmek ve tamamlamak için ciddi ve fiili olarak çalışılacağı taahhüt edildi. Lübnan'dan kaynaklanan yani Hizbullah’ın yönettiği ve Suudi Arabistan ile KİK ülkelerinin egemenliğini, güvenliğini ve istikrarını etkileyen tüm siyasi, askeri, güvenlik ve medya faaliyetlerinin durdurulması gerektiğinin altı çizildi. Kuveyt girişimi hükümlerine bağlılık ve KİK ülkelerine uyuşturucu kaçakçılığının önlenmesi için tüm tedbirlerin alınacağı ve tüm geçiş noktalarının kapatılacağı vurgulandı.
Suudi Arabistan’ın yanıtı hemen, salı günü geldi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, Mikati'nin açıklamasında yer alan olumlu noktaları memnuniyetle karşıladığını, bunun, Lübnan'ın Arap ve uluslararası düzeylerdeki rolünü ve konumunu geri kazanmasına katkıda bulunacağını umduğunu ifade etti. Suudi Arabistan'ın Lübnan’a barış ve güvenliği sağlama, Lübnan halkının ülkelerindeki kalkınma ve refahtan yararlanma arzusunu vurguladı. Kuveyt de açıklamayı memnuniyetle karşıladı. Lübnan hükümetinin, Lübnan ile KİK ülkeleri arasındaki ilişkileri eski haline döndürmek için pratik, yapıcı önlemler almaya dair verdiği taahhütleri tamamlamasını sabırsızlıkla beklediğini belirtti. Bunun Lübnan halkı için daha fazla güvenlik, istikrar ve refaha katkıda bulunacağını ifade etti.
Avn’ın, Vatikan ve İtalya ziyareti arka planında ortaya atılan iddialar ve Hizbullah’ın meşrulaştırılmasına ilişkin söylenenlerle bunalan Beyrut, Körfez ülkeleriyle ilişkilerin geri döndüğünü müjdeleyen işaretlerle derin nefes alıyor. Körfez ülkeleri, Lübnan'dan sözlü pozisyonlar ve kardeşlikle ilgili söylemler değil, bölgedeki ihtilaflarda tarafsız kalma beyanlarına uyan bir Arap ülkesi olarak sorumlu politikalar bekliyor. ABD Başkanı Joe Biden'ın İran ile nükleer anlaşmaya geri dönme konusunda her şeyi göze aldığı bir zamanda, Hizbullah'ın müdahalelerine, saldırılarına, iftiralarına, uyuşturucu kaçakçılığına, yakın zamanda Suudi Arabistan'daki petrol ve sivil tesislere saldırı düzenleyen darbeci Husilere verdiği desteğe bir nokta koymasını istiyor. ABD yönetimi her şeyi göze almakta öyle bir kerteye vardı ki, Tahran'ın, Lübnan Hizbullahı’nın Erbil'deki üsse saldırı düzenleyen Devrim Muhafızları’na bağlı bir hizip olduğunu söylediği bir zamanda, Devrim Muhafızları’nı terör örgütleri listesinden çıkarıldığını duyurmaya hazırlanıyor.
Mikati'nin olumlu açıklaması ve Suudi Arabistan ile Kuveyt'ten gelen olumlu karşılık; Fransa, Washington, Arap ve Körfez ülkelerini kapsayan temasları kapsamında yakın zamanda Beyrut'u ziyaret eden Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt'ın faaliyetlerinin sonucudur. Amacı ise, sorunu çözmeye yardımcı olmak, Lübnan'ın Kuveyt-Arap belgesinin içeriğine fiilen uyma arzusunu yeniden netleştirecek olumlu pozisyonların birikmesini sağlamaktır. Nitekim Paris'te Suudi Arabistanlı ve Fransız yetkililer arasında yapılan toplantılarda, devlete değil de doğrudan Lübnan halkına gidecek yardımların sunulmasına hazırlık olarak BAE'nin de katkısıyla ortak bir fon kurulmasına karar verildi.
Ama Lübnan’ın bedbahtlığı bir gariplikler ülkesi olmasıdır. Cumhurbaşkanı’nın kendisi bir konum benimsemiş halde ve tüm dünyanın bunu bilmesine rağmen, Hizbullah'ın devlet üzerindeki kontrolünü inkâr ediyor. Başbakanı, Cumhurbaşkanı ile çelişen bir konumda ve ayağa kalkması engellenen bir ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışıyor. Uluslararası kuruluşlar ise, Lübnan’ın artık fakir ve kötü durumdaki ülkeler arasında en alt sırada olduğunu söylüyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bize müjdelediği cehenneme hoş geldik!