İstemi Yılmaz
TT

NATO: 72 yıl sonra ittifakın işlevi

NATO 72’inci kuruluş yılını kutluyor. Bu sefer bir özel bir organizasyondan veya birliğin önemini vurgulayan programlardan bahsetmek güç. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekatının 38’inci gününe denk gelen Atlantik İttifakı’nın kuruluşu, belki de NATO’nun geleceği için bir dönüm noktası olacak.
Yıllar önce Sovyetler Birliği’nin Avrupa’daki etki alanını genişletmesine “dur” demek adına kurulan İttifak, 72 sene sonra yine Moskova yönetimiyle burun buruna. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın paylaşımıyla başlayan kamplaşmada bu sefer masada parçalara ayrılan haritanın sahibi Ukrayna.
Rusya açısında Ukrayna’nın başkenti Kiev’in işgali, NATO’ya verilecek en ciddi ültimatom olacak. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından Baltık ve Balkan ülkelerine doğru genişleyen Atlantik İttifakı’nın Ukrayna’ya dayanması, Moskova’nın can damarlarını kesmek anlamına geliyor.
2008’de Gürcistan’ın olası NATO ve Avrupa Birliği üyeliği üzerinden Batı Bloku’nu Rus sınırlarına doğru ilerletmeye çalışan Washington’ın oltasında bugün Ukrayna var. Çernihiv’e, Harkov’a, Odesa’ya düşen her Rus bombası, ABD’nin -ve dolayısıyla NATO’nun- elini kuvvetlendiriyor. Putin’in savunma refleksleri üzerinden senelerdir bu kamplaşmada taraf olmamayı seçen İsveç ve Finlandiya gibi devletlere göz dağı veriliyor.
Bununla birlikte NATO’nun bugün hangi pozisyonda konumlandığını söylemek zor. Evet, bir yanıyla Ukrayna’nın tarafında. Ancak Devlet Başkanı Volodymir Zelenskiy’e verilen destek üç beş mühimmat ve kuru açıklamalardan öteye geçmiyor. Öte yandan kuruluş amacı olan Moskova’nın etki alanını daraltmak amacıyla sert önelmler almaktan aciz ve oldukça hantal bir yapıya sahip. “Savaşmadan savaşı önlemek” üzerine kurulu stratejisi henüz tarafları bir masada buluşturmayı başaramadı. Dahası Rusya’nın geri atmaya zorlandığını da söyleyemeyiz.
ABD, Cumhuriyetçi Donald Trump döneminde NATO’yu, Atlantik’te ve özellikle de Çin’e karşı etkili bir aktör olarak kullanmayı kurgulamıştı. Ekonomik bilek güreşiyle başlayan Washington-Pekin gerilimi, Biden başkanlığında yerini soğuk savaşa bıraktı. Her ne kadar bugün komünizm temalı anti-Rus histeri üzerinden Avrupa’yı NATO’nun etrafına toplasa da Beyaz Saray’ın uzun vadedeki hedefleri değişmedi. Ukrayna işgali sonrası Moskova’ya yönelik uygulanan “küresel tecrit” politikası, Çin’in Tayvan’ı hedef alacak olası operasyonunun provası olarak değerlendirilebilir. Pekin’in adaya yapacağı askeri müdahalenin Rus şirketlerini hedef alan yaptırımlardan kat be kat daha fazla karşılık bulacağını tahmin etmek güç değil. 
Ukrayna savaşı, Atlantik İttifakı’nın günümüzdeki işlevini gözler önüne sermeye yetiyor. Askeri anlamda milyarlarca dolarlık savunma anlaşmalarının gölgesinde Batı’nın “savunma dayanışması” bir yana, diplomatik değerini ve ağırlığını koruyan bir kurumdan bahsediyoruz. Eskiden tek bir düşmana karşı Batı’nın rejim değişikliği, casusluk ve gizli mali bağlantılar gibi “değerlerini” ortaya koyan İttifak, bugün birliktelikten çok Amerikan dış politikasının seyrini izleyen bir diplomatik aygıta evrilmiş durumda. Ne kadar caydırıcı olduğuysa meçhul.