Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Milisler, milisler, milisler

Lübnanlı bir Maruni lider, Hizbullah milis grubunun lideri Hasan Nasrallah'ı Ramazan vesilesiyle bir iftar sofrasına davet etseydi, bu davet birilerine yalan söyleme, kandırma, bir görüntü ya da gelenekten ibaret bile olsa Lübnan’daki hoşgörü ve birlikte yaşam kayıtlarına geçerdi. Ancak iftar davetini Marunilere, yani Avn hareketinin lideri Cibran Basil ile Marada hareketinin lideri Süleyman Franciye’ye Nasrallah’ın kendisi yaptı. "Menü" ise Hizbullah'ın müttefikleri arasında yaklaşan parlamento seçimleriyle başlayıp cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bitmeyen Hristiyan-Hristiyan çekişmeleriydi.
O halde bu bir iftar daveti değil, aksine Lübnan'daki güç dengesini belirleyen, ana otoritenin yerine işaret eden, kurumlar, anayasa maddeleri ve rejimin mekanizmaları dışında gelecekteki seçimleri belirleyen parolanın sahibini gösteren parlak bir gösteriydi. Çekişen iki Maruni lider Tahran ve uluslararası toplum arasındaki nükleer müzakerelerin zirvesinde, "ülkenin efendisi"nden, yani İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan'ın özel bir ziyaret ile kendisine ilettiği kendi efendisinden duyduklarını duymaya geldiler.
Nasrallah için hiçbir şey, nükleer müzakerelerin çöküş olasılığına veya anlaşmaya varılması durumunda getirilerine yatırım yapmaya hazırlık olarak "Lübnan arenasını" güçlendirmekten daha önemli olamaz. Geri kalan her şey, atlanması kolay, küçük Lübnanlı politikacılardan ibarettir. Bu sahne aynı zamanda kıvrımları arasında Lübnan halk devrimi aşamasını atlamak için paralel bir teşviki de gizliyor. Devrimden önce var olan siyasi yapıyı, başta Sünniler olmak üzere güçleri devrim tarafından ezilen “14 Mart Cephesi” veya egemen grup olarak bilinen taraf olmadan yeniden inşa etme motivasyonunu saklıyor.
Tablo Bağdat'ta da pek farklı değil. Nasrallah milislerinin kardeşi İran’a bağlı milis grupların yol açtığı siyasi çıkmaz, Irak hükümetini ipotek altına almış, şeklini, dengelerini ve programını İran'ın menfaatine veya ona zarar vermemesine bağlamış bulunuyor. İran, Barack Obama yönetimiyle iş birliği içinde ve o sırada ABD Başkan Yardımcısı olan Joe Biden'ın doğrudan rolüyle daha önce 2009 seçimlerinin sonuçları ile de oynamış, başbakanlık makamına, seçimin kazananı olan İyad Allavi’ye rağmen müttefiki Nuri el-Maliki'yi getirtmişti. Irak'taki güç dengesinin Lübnan'dakine nispeten daha iyi olduğunu söylemeliyiz. Nedeni de özellikle Şii güçlerin çeşitliliği ve Irak vatanseverliğinin mevcut Başbakan Mustafa el-Kazimi'nin temsil ettiği bir başlığının olmasıdır. Gelgelelim milislerin gücü, anayasal ve meşru olan ile fiili ve gayri meşru olan arasında daimi bir uzlaşı yoluyla işleyen siyasi sistemin mekanizmalarının nesnel tamamlayıcısı olmaya devam ediyor. Milisler, Lübnan'da olduğu gibi bir kez daha zamanı geriye almaya ve ipoteklerinden kurtulma ihtimalini engellemeye hazırlanıyorlar. 
Eş zamanlı olarak, Husi milisleri Yemen'de benzer süreçleri boykot ediyor. Gerek Yemenli güçlerin en geniş kesimi arasındaki diyalog gerekse eski Yemen Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur Hadi'nin tüm yetkilerini geniş temsilli Başkanlık Konseyi'ne devretmesi ve yardımcısı Ali Muhsin’i görevden alması kısmıyla olsun Suudi Arabistan'ın ev sahipliği yaptığı tarihi olaya Husiler boykot ile karşılık verdiler. Sanki İran, vekili aracılığıyla Yemen devletinin ve toplumunun güvenlik ve askeri olarak gasp edilmesinin sonuçlarını desteklemeyen herhangi bir siyasi çözümü reddettiğini söylüyordu.
Riyad'ın BAE ile iş birliği içinde açtığı geniş uzlaşı kapısını sadece Yemenlilerin çıkarlarını hiçbir şekilde umursamayanlar karşı çıkar. Bu, Beyrut ve Bağdat'taki nesnel gerçeklere benzer, basit bir gerçektir. Bahsi geçen nesnel gerçekler ise milislerin öncelikle ve her şeyden önce İranlı hamilerinin çıkarlarını, ajandasını ve takvimini uygulamaya özen gösterdikleridir.
Bu siyasi anın üç Arap başkentindeki benzer özellikleri, İran'ın şart koştuğu Devrim Muhafızları’nın ABD terör listesinden çıkarılıp çıkarılmayacağına dair he tartışmanın merkezinde yer almalıdır. Görünen o ki Washington, haberleri medyaya sızan yumuşamanın ardından bu konudaki tutumunu yeniden sertleştirdi.
Tahran ve Washington arasındaki tartışmanın konusu, bir dizi Arap başkentine yönelik düzenli ve yıkıcı bir sızma eylemine öncülük eden İran rejimi içindeki bu silahlı fraksiyondur. Devrim Muhafızları’nı sınıflandırma tartışmasının sonuçları asıl olarak Şam’ın yanı sıra bu başkentleri ve diğerlerini ilgilendirmektedir.
Bu sınıflandırma, en azından Devrim Muhafızları’nın faaliyetlerinin ülkelerimizi ve toplumlarımızı ilgilendiren kısmı söz konusu olduğunda sembolik kalıyor. Fakat bu sınıflandırma, İran'ın uluslararası barışa ve güvenliğe yönelik tehlikesi, anlaşmanın ele almayı amaçladığı nükleer tehlikeden daha ağır basan yıkıcı rolleri hakkındaki siyasi argüman ve diplomatik söylem açısından önemli. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı, Husi saldırıları nedeniyle gelecekte herhangi bir petrol arzı sıkıntısı yaşanmasından Riyad'ın sorumlu olmadığını söylediğinde, aklında nükleer saldırı korkusundan ziyade İran menşeli ve onun direktifi ile gerçekleşen Husi insansız hava araçları saldırıları vardı! Bugün yaşadıkları siyasi engellemenin benzer özellikler taşıdığı ve birleşik bir tahakküm mekanizmasında buluşan üç başkentin, İran’ın vekilleri aracılığıyla üç Arap başkanını idam ettiği aynı başkentler olması tesadüf mü? Yargılanması Irak’ta yeni bir kapı açan eylemle, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin en acımasız ve mezhepçi bir intikam gösterisi ile İranlı milisler tarafından idam edildi. Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri, yeniden inşa ettiği ve ondan sonra desteksiz kalan Beyrut'un göbeğinde İranlı milisler tarafından infaz edildi. Yemen'in eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, yılanların başı üzerinde dans etmeyi abartmasının ardından yine İranlı milisler tarafından infaz edildi!