Hazım Sağıye
TT

Öncü bir ülke olarak Pakistan!

Pakistan bir konuda öne çıkıyor. Yaşanan her büyük siyasi hadise, birkaç gün önce Başbakanı İmran Han'ın görevden alınması gibi, bir devlet olarak Pakistan’ın tarihini, işlevini ve anlamını test ediyor. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden ve kimlik savaşlarının ortaya çıkmasından bu yana Pakistan artık bu özelliğe sahip olma konusunda tek olmasa da önceliğini ve bir anlamda kurucu vasfını koruyor.
1947'ye dek uzanan nispeten kısa tarihindeki büyük dönüşümleri, Hindistan'dan bağımsızlığını ve bağımsızlığın eşlik ettiği korkunç iç savaşın patlak vermesini hızlıca gözden geçirelim.
O sıralar Muhammed Ali Cinnah başkanlığındaki laik elit, Hindistan Müslümanları için din temelli bir devlet kurdu. Zengin bir tüccar ailenin ve İngiltere’de eğitim almış avukat oğlu olan Cinnah, başlangıçta Hindistan'ın bağımsızlığı için savaştı ve 1940'a kadar bağımsız devlet fikri onu cezbetmedi.
1958'den 1971'e ve 1999'dan 2008'e kadar askeri darbeler ülkeye hâkim oldu. Birçok “sivil” ve “parlamenter” dönemde ordu ve güvenlik teşkilatı, meclisin ardında bir denetleyici olarak yerini aldı, eylemlerini kontrol etti ve sınırları aşıp da bağımsızlığı abarttığı durumlarda tehdit etti.
Bu nedenle anayasalar doğrultusunda çok az hareket edildi. İlk anayasa 1956'da kabul edildi. Ancak General Eyüb Han 1958'de anayasayı askıya aldı, 1962'de yeni bir anayasa yapıldı. 1973'te başka bir anayasa kabul edildi. General Ziya'ül Hak 1977'de bu anayasayı askıya aldı ve 1985'te yeniden yürürlüğe koydu.
Politikacılar, askıya aldıkları ya da manipüle ettikleri anayasalardan daha iyi bir kadere sahip olmadılar. Sind eyaletinden büyük toprak sahibi bir aileden gelen Zülfikar Ali Butto, 1979'da ordu tarafından idam edildi. Zülfikar'ı idam eden General Ziya'ül Hak 1988 yılında patlayan bir uçakta can verdi. Yaşanan bu hadisenin etrafı gizemlerle örtüldü. Butto'nun kızı Benazir, 2007 yılında ülkeye döndükten sonra suikasta uğradı. Rakibi Navaz Şerif, 2018 yazında yolsuzluk suçlamasıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Böylece 1947'de devletin kuruluşundan bu yana hiçbir başbakanın 5 yıllık iktidarını tamamlamayı başaramaması, Pakistan siyasi yaşamının bir özelliği haline geldi.
Bu sürece savaşlar ve ülkenin kaderini belirleyen çeşitli hadiseler de eşlik etti. 1947 savaşından sonra Pakistan, 1965, 1971 ve 1999 yıllarında Hindistan'a karşı üç savaşa girdi, ancak hepsinde kaybetti. Bu çatışmalar, Keşmir anlaşmazlığı, Bangladeş devletinin doğuşu ve Afganistan'daki Taliban devletinin yanı sıra “el-Kaide” örgütünün kurulması gibi bölgesel sorunları beraberinde getirdi. Pakistan idarecileri bu sorunların çoğuyla baş edemediler ve bazı durumlarda dikkatleri zayıf meşruiyetlerinden uzaklaştırmak için bunların alevlenmesinden yararlanmaya çalıştılar.
Bu talihsiz ve acınası hasadın bir sonucu olarak, Pakistanlılar bugün dünyanın en fakir insanları arasında yer alıyor ve en fakir ülkelerinden birinde yaşıyor. 220 milyon Pakistanlının GSYİH'sı 305 milyar dolardır. Pakistanlıların tam olarak yarısı nüfusa sahip olan Filipinler'de bu rakam 314 milyar dolarken, 20 milyon nüfusluk Şili’de 277 milyar dolardır. Buna karşılık 5,5 milyon kişinin yaşadığı Finlandiya gibi bir ülkede bu rakam 252 milyar dolardır.
Bu zavallı ülkede komplo ekonomisi, hiç şüphesiz ülke ekonomisinden daha zengindir. İmran Han parlamentonun onu görevden alma hamlesinin ABD’nin bir komplosu olduğunu söyledi. Ona göre bunun sebebi, Ukrayna savaşının ilk gününde Vladimir Putin ile görüşmesiydi. Buna karşılık Batı medyasında, görevden alınmasının iki temel nedeninin ekonomik kriz ve orduyla ilişkisinin bozulması olduğu konusunda neredeyse bir fikir birliği var. İmran Han onu görevden alma dilekçesine karşılık olarak meclisi feshetti. Bu, Yüksek Mahkeme’yi parlamento ve kararı lehine duruma müdahale etmeye sevk etti.
İmran Han'ın yerine eski Başbakan Navaz Şerif'in kardeşi Şahbaz Şerif getirildi. Şerif kardeşler, Şahbaz'ın ilk bakanı olduğu Pencap'ta zengin ve tüccar bir aileye mensuplar. Basın onu, ciddi ve başarıyı elde edene kadar kendini işine adayan biri olarak tanımlıyor. Aynı zamanda kendisi İmran Han hükümeti tarafından yolsuzlukla suçlanan eski bir mahkûm. Oğlu Hamza, Pencap’ın ve ardından siyasi kalıtımının ilk bakanı olarak yerini almaya hazırlanıyor.
Dekolonizasyon, “bağımsızlığı, devletlerin kurulmasını ve erdemlilerin saflarına yükselmesini” kutlamak için tek başına yeterli bir neden değildir. Burada bağımsızların yaptığı başka bir şeye daha ihtiyaç vardır.