Bekir Uveyda
TT

Yeniden Davut ve Golyat

Geçen pazar günü öğleden sonra, komşum olan çiftin evlilik yıldönümleri vesilesiyle evlerinin bahçelerinde düzenledikleri partiye katılmam için yaptıkları davete icabet ettim. Neil, koca, Hint asıllı bir İngiliz, karısı Thea’nın ise babası ve ataları İngiliz. O bahar günü güneş sıcacık parlıyordu, ardından davetliler arasındaki samimiyet, ortamı daha da sıcak hale getirdi. Davetliler, Neil ve Thea’nın 30’uncu evlilik yıldönümlerini kutlama sevinçlerini paylaşıyor ve çiftin tanıştıkları günden başlayıp, çocuklarının gelişinden bugüne kadarki hayatlarını anlatan fotoğraflardan oluşan bir tür galeriyi veya fotoğraf sergisini geziyorlardı. İlk kez buluşan misafirler birbirlerini daha yakından tanımak için birbirlerine isimlerini, mesleklerini veya ilk tanışmada akla gelebilecek ve merak edilecek diğer soruları soruyorlardı. Bu sırada, ellili yaşlarda bir adam bana elini uzattı ve tam bir ngiliz olduğunu kanıtlayan tamamen aksansız bir İngilizce ile kendini tanıttı; “adım John.” Adam doğal olarak benim de kendimi tanıtmamı umarak bana doğru eğildi. Adımı söylediğim anda gözlerinin şaşkınlıkla büyüdüğünü fark ettim. Hemen; “İsminizin İngilizce olmadığı açık, kökenini öğrenebilir miyim?” diyerek, açıklama bekledi. Bende; “Evet, elbette, Arapça bir isim” yanıtını verdim.
John ile sohbetime devam ederken, daha önce tanıştığım ve babasının Gallerli, annesinin İtalyan olduğunu bildiğim David yanımıza geldi. O arada John, konukların geri kalanı gibi neden elimde bir içecek olmadığını fark etmiş sebebini soruyordu ki David beni işaret ederek açıkladı; “Ramazan olduğu için, değil mi?” Ben de “Bu doğru” dedim. David; “Yani sabahın erken saatlerinden akşam karanlığına kadar hiçbir şey yemeyip içmeyeceksin” diye ekledi. Yine; “Evet, doğru” diye karşılık verdim. John'un şaşkınlığı yüzünden okunuyordu, bunun üzerine hemen açıklamaya giriştim; “İlerlemiş yaşım ve sağlık durumum gereği, İslam şeriatına göre, ilaç zamanım geldiğinde su ile birlikte bir parça ekmek yememe izin var ve bunu oruç saatlerinde birden fazla kez yapabilirim.” John gülümsedi ve bunun adil olduğunu düşündüğünü söyledi. David benden tarafa bakarak sağ gözünü kırptı, sonra yüzünde yapmacık bir gülümseme ile John'a dedi ki; “Bu beyefendi, Golyat’ın halkındandır, biz ise onları mağlup eden Davud’un birliğindeniz.” Sonra büfeye doğru giderken bir kahkaha attı. Bu arada da sağ kolunu Davud'un Golyat’a karşı salladığı sapanını anımsatan dairesel bir hareketle sallıyordu.
Bir çiftin 30 yıllık mutlu evliliklerini kutladıkları yıldönümlerine denk gelen “Paskalya” döneminde bulunuyoruz. İnsanlar arasında affetme ve bağışlama değerlerinin vurgulanmasının önemini hatırlatması gereken bu dönemde, farklı inançları, ırkları ve kültürleri bir yana, insanlar arasında bazılarının derilerinin gözenekleri altında gizlenen kinlerden vazgeçmelerinin hala zor ve bazen imkânsız olduğunu görüyor ve duyuyoruz. O kinler ki, yeryüzündeki bozgunculuk yöntemlerinin temelini oluşturur, planlayıcılarının yıkımların altında ve geçmişin mahzenlerinde gerekçeleri olduğunu iddia etmekten çekinmeyecekleri savaşların fitilini ateşlemeye ve çatışmaları patlatmaya teşvik eder. Bu durumda, ufukta az da olsa daha iyi bir yarın için umut taşıyan bir sükûnet ve huzur belirdiğinde, "Davut ve Golyat" savaşının hayaletinin yeniden hareketlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Kudüs veya başka bir yerde masumların soluğunun kesildiğini, kurbanların kanının haksız yere aktığını görmedikçe sakinleşmeyecek kişiler var. Çünkü bu kişilerin zihinleri temelde ötekinin dilediği zaman ve dilediği şekilde ibadet etme hürriyeti bir yana, bir bütün olarak yaşama hakkını tanımama üzerine kurulu.
Ortamdaki tüm doğallığa rağmen o aile partisine nüfuz eden bu ani sahne üzerine, kafamın içinde bir şimşek çaktı ve bana sık sık, birkaç kez veya patlak veren çeşitli çatışmaların arifesinde söylenenleri hatırlattı. Bunlar özetle; bazıları, ulusların gelişiminin onlarca yıl önce sona erdirmesi gerektiği çatışmaların hayaletlerini çağırmakta ısrar ederler. Bu hayaletleri çağırma ısrarı, halkları geçmişte olup bitenlerin sayfasını kapatma ve geleceğin taşıdığı istikrar umudu müjdesini sabırsızlıkla bekleme haklarından mahrum etme tehlikesini taşır. Elbette, burada ağır şakasından rahatsız olsam da, bilhassa şakacı David’i kastetmiyorum. Daha tehlikeli olanı, yanlış bir şekilde ilk yüzyılların Davud’u olduğuna inanan, nerede olursa olsun her Filistinliye geçmişte mağlup olmuş Golyat gibi davranmakta ısrar eden her İsrailliyi kastediyorum. Bu yaklaşım yanlış olmakla kalmayıp, er ya da geç başarısız olmaya mahkumdur.