Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Bu, Suudilere karşı bir cahillik mi?

Umre ve Hacc ziyaretçi gruplarındaki sayı kısıtlamasının kaldırılması ve Kovid-19 salgınının kısıtlamalarından ve izolasyonlarından kurtulduğumuz gelecek Hac mevsiminin yaklaşmasıyla, Peygamberlerin atası Hz. İbrahim'in (as) duası üzerine insanların kalpleri meylettirildiği için Suudi Arabistan, dünyanın dört bir yanından gelen yüz binlerce insanı karşılamaya tanık oluyor.
Bu meselenin din ve ibadet boyutu bir yana, onlarca ülkeden gelen bu insan topluluğu -ki bunların yanına bir de milyonlarca Arabı ve içlerinden bazılarının nesillerdir Suudi Arabistan’da yaşadığı ve asıl ülkelerinde akrabaları olan daimi ikamet hakkına sahip diğer Arapları koyun- başkalarını Suudi Arabistan ve Suudiler gerçeğiyle tanıştırmaya katkıda bulundu mu? Burada Suudi Arabistan’ı ve Suudileri övmekten bahsetmiyorum. Kastettiğim şey şu; olumlu ve olumsuz yönleriyle Suudilerin oldukları gibi tanınmasına yardımcı oldular mı?
Aslında genellikle olumsuz bir imajı olan Arap Yarımadası’nın sakinlerinin imajını belirlemek bugüne has bir şey değil. Bunun pek çok kaynağı var. Örneğin eski zamanlarda Araplardan nefret eden ‘popülistlerin’ edebiyatı, Araplar, özellikle de Arap Yardımadası’nın Arapları hakkında çirkin bir imaj oluşturmada rol oynadı. Bunu görmek için Câhız'ın onlar hakkındaki yazılarını okumamız bizim için yeterli olacaktır.
Modern çağda, o dönemde Osmanlı’dan bu yana süren Lübnan, Suriye, Irak ve Mısır devletlerinin de devam ettirdiği Suudilere karşı propagandalarını görüyoruz. Yeni bir surette de olsa söz konusu propagandaların bu ülkelerin bazılarının bugün tüketmiş olabileceği derin bir etkisi oldu.
Suudi bilim insanı Dr. Saad es-Suveyyan’ın çalışmasında geniş kapsamlı bir şekilde açıkladığı gibi, eski yazıtlara ve tabletlere göre insanların Arap Yarımadası halkına duyduğu nefret daha eskilere, Asurluların ve özellikle Mezopotamyalıların yazıtlarına kadar uzanıyor.
Eskilerden beri Arap Yarımadası’nın komşuları, bu topraklarda yaşayanlar hakkında yanlış izlenimlere sahipler. 1878'de Arap Yarımadası'na seyahat eden İngiliz seyyah Charles Montagu Doughty, ‘el-Akilat’ ismi verilen kişilerden bahseder. Bu kişiler Irak, Levant, Mısır ve diğer pazarlarda satılacak deve ve atların sevkiyatını yapan Necd tüccarlarıdır. Doughty şöyle der:
“Bu kimseler Orta Arabistan'dan ve genellikle el-Kasım bölgesinden deve getirmek ve ticaret yapmak için Levant ve Irak'a sık sık gelip giden Araplardır. Şamlılar, bu Necdliler ile Bedeviler arasında en ufak bir fark görmezler. Necd'in tüm sakinlerini saf bedeviler olarak görürler”.
Arap Yarımadası halkının olumsuz bir kalıba sokulmasından bahsederken, bu adanın şehrini ve çölünü kastediyorum.
Mezopotamya ve eski uygarlıklardan, özellikle bu ülkelerin uygarlığının ve kültürünün şekillenmesine erken dönemde katkıda bulunan ve Arapları ya da bedevileri düşman olarak gösteren Bereketli Hilal'in sakinlerinden ve Perslerden ötürü bedevilere karşı önyargılı yazılı bir miras var. Suveyyan ile şunu fark ediyoruz ki, bu bedeviler yaşamlarında yazılı iletişimi değil sözlü iletişimi kullanıyorlardı. Bu yüzden onlar hakkında yazılanlar aktarılanlar olarak kaldı ve kendi düşünceleri yitip giden sözlü geçmişin rüzgarlarında savrulup kayboldu. Dr. Saad es-Suveyyan, Bahreyn Üniversitesi Sanat Fakültesi tarafından çıkarılan ‘el-Ulumu’l İnsaniyye’ (İnsan Bilimi) adlı dergide ‘El-Bedave ve’l Hadara: Nemuzecun Bedilun’ (Bedevilik ve Şehirleşme: Alternatif Bir Model) adlı çalışmasında bu durumdan hayıflanıyor.
Medya patlaması çağından ve sosyal medya platformlarında her saniye insanların hayatlarının aşağılandığı dönemden önce komşularımızın bu cehaleti kabul edilebilir.
Peki ya bugün?!