Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Büyükelçi Zarif bazı gerçekleri dile getirdi!

İran Cumhuriyeti Büyükelçisi ve eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in Muhammed el-Attar tarafından Arapçaya tercüme edilen ve Awal Centre For Studies and Documentation’un yayıncısı olduğu kitabı, Muhammed Mehdi Raci’nin kendisiyle yaptığı bir röportajdan ibarettir. Aynı zamanda röportaj, Zarif'in diplomatik işlerin dışında olduğu ve Hassan Ruhani hükümetine dışişleri bakanı olarak dönmeden önceki dönemde gerçekleşmiş görünüyor. Bu aşamada, yani adı geçen iki görev arasında Zarif, önce gönüllü olarak diplomatlık ve sonra resmi olarak İran'ın Birleşmiş Milletler misyonunda görev yaptıktan sonra rejimden kısmen kopmuş görünüyor.
Kitap, devrimden sonra İran yönetiminin koridorlarındaki çatışmayı ve dış ilişkilerin neredeyse deneyimsiz adamlar tarafından nasıl yönetildiğini ifade eden bir dizi gerçeği gösteriyor. Çocuk yaştan itibaren ABD’de okuyan Zarif, Şah'ın yönetimine karşıt bir öğrenciydi. Bu ülkede çeşitli renk ve tatlarda çok sayıda insan rejime karşıydı; Zarif'in desteklediği taraf ise din eksenliydi. Kitap 460 sayfadan biraz fazla ve gerek Zarif gerekse de genel sahne hakkında zengin bilgiler içeriyor. Burada, Körfez'deki uzun bir çatışma döneminde yaşananlara ışık tutabilecek ya da en azından bugünle ilgili olabilecek duraklar var. Irak'ın Kuveyt'i işgali ve Irak-İran savaşı, bunlar arasında yer alıyor.
Zarif'in, Humeyni'nin nasıl iktidara geldiğini öncelikler üzerinden betimlemesine göz atabiliriz. Humeyni'nin önceliği komünistleri hatta Şah yandaşlarını ortadan kaldırmak değil, daha ziyade (Zarif'in dediği gibi) velayet-i fakih fikrine karşı çıkan İslami hareketleri ortadan kaldırmaktı, ki bunlar arasında Şah’ın yönetiminden kurtulmak için çağrıda bulunanlar da vardı. Bunlardan en büyüğü, 1953 yılında İslam'ı savunmak ve İmam Mehdi'nin çıkışına zemin hazırlamak üzere Mahmud Halabi tarafından kurulan “Mehdi Hayır Derneği” idi. Bu ve diğer dernekler “İslami” bir hükümet kurmanın caiz olmadığına dair iddialarını İmam Sadık'ın şu sözüne dayandırdılar:
“Gelecek olan gelmeden önce kaldırılan her sancağın sahibi, Allah dışında kendisine tapılan bir tağuttur.”
Nasirüddin Elbani gibi seleften bazı isimler bu sözü, “Siyaseti terk etmek de siyasettir” şeklinde anladılar.
İlk tasfiye edilenler, İranlı İslami devrimci gruplardı. Bu akımın birçoğu yeni devrimin kurbanı oldu. Ancak imamın dünyevi yönetim kurması, en azından “Şii siyasi düşüncesinin ilkelerinde” bir tür karşılılığa sebep olmaktadır. Modern devlet, insanların hayatını iyileştirmek ve korumak ile yükümlüdür. Bu gerçekleştiği takdirde, mehdinin zuhurunu önceleyen adaletsizlik ve zulüm ortamı ertelenmiş olacaktır. Bu çelişki, İran siyasetindeki iki okul arasında hâlâ mevcuttur. Bazı ilim adamları, kitabın 36’ncı sayfasında da yer aldığı gibi, geleneksel ekolün azımsanmayacak sayıda üyesinin İslam Cumhuriyeti sistemine dahil olduğunu ve “gaib” imamın ortaya çıkmasını hızlandırmak için sistemi insanlara daha zararlı olmaya sürüklediğini düşünüyorlar!
Zarif, Dışişleri Bakanlığı’nda çalışanları dış görünüş açısından kınıyor ve kıyafetlerinin uygun olmadığını düşünüyor. Ona göre bu kıyafetler, kendi tabiriyle “mollaların elbiseleri” veya “şer’i elbiseler”dir. Eğitimlerine gelince, oldukça sınırlı olmakla birlikte çoğu Farsça dışında bir dil bilmiyor. Kendi ifadesiyle, “Deneyimsizdiler ve kurumlar aracılığıyla çalışmadılar. Bu nedenle tecrübeler başkalarına aktarılmadı.”
Kitapta, İran ile Irak arasındaki savaşı sona erdiren BM’nin 598 sayılı kararında Zarif'in rolü ve karardan önce ve sonra yapılan müzakereler anlatılıyor. Zarif, Suudi Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz'in ateşkese ulaşmadaki rolünü itiraf ediyor. Bu konudaki en komik durumlardan biri, İran'ın kararı kabul etmekte tereddüt etmesinden sonra (ki Humeyni tarafından zehir içmek olarak görüldü) 7’nci Bölüm'e dayalı olarak çıkarıldığı için daha sert bir kararla devam edilmesi gerektiğine dair istişarelerin olmasıdır. Sovyet delegesi Zarif’i kabul etti ve ona şöyle dedi:
“Önümüzdeki hafta aleyhinize bir karar çıkacak. Moskova'dan buna itiraz etmemem yönünde direktif aldım.”
Bu haberden endişe duyan Zarif, uluslararası toplumun İran üzerindeki baskıyı artırmaması için kararı onayladığını ifade etmek için inisiyatif almaya karar verdi! Garip olan şu ki aynı zamanda Moskova, ‘New York'taki İran Cumhuriyeti heyetinin Amerikalıların çıkarı için çalıştığını iddia ederek’ İran'a bir istihbarat heyeti gönderdi. Bu Zarif’in imajına büyük zarar verdi. Akabinde Tahran’da Cuma hutbelerinde “Amerikan ajanı” olmakla bile suçlandı!
Zarif, İran-Irak savaşında Irak'ın saldırgan olduğuna dair bir BM raporu yayınlamayı başardığı çabalarını da anlatıyor. Bu, Kuveyt'in Birleşmiş Milletler Temsilcisi Muhammed Ebu’l-Hasan tarafından yakın zamanda yayınlanan ve Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki deneyimlerini anlattığı “Gerçekler ve Gizemler” kitabında teyit edildi. Zarif, Saddam Hüseyin'in Şah rejimiyle imzaladığı Cezayir Antlaşması'nı değiştiremeyeceğini fark edince, Kuveyt'i işgal etmeye karar verdiğini anlatıyor. Ona göre Saddam Hüseyin, Şatt'ül-Arab’ı almakta başarısız olduktan sonra Kuveyt'i işgal etmeye karar verdi. Ayrıca rejim içinden bazılarının kendisine ve Kuveyt işgaline “sempati” duyduğu İran’dan da yardım istedi!
Zarif diplomatik çalışmalardaki katılığı eleştiriyor ve sakalları uzatarak namaza devam etmekle bu meselenin ayrı şeyler olduğunu söylüyor. Ona göre en önemli olan, çevreye uyum sağlamayı bilmek ve uluslararası ilişkilerin doğasını anlamaktır. Belki de bu ipuçları ve tavsiyeler Zarif'i, 2015 nükleer anlaşmasına yöneltti. Ancak Zarif'in şikâyet ettiği şey hala olduğu yerde duruyor: “Popülizm peşindeki iç mücadelenin bir sonucu olarak çoğu zaman sabote edilen dış ilişkilerin belirlenmesindeki bozukluk.”
Son olarak, Zarif İran diplomasisindeki meslektaşlarına şu öğüdü veriyor:
“Kimseyle arkadaş olma, onun arkadaşıymış gibi davran!”