Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

ABD Arapların nefretini mi kazanmaya çalışıyor?

Sevgi ve nefret siyasetin araçları olmayıp, yakın ya da uzak, bireylere ya da toplumlara yönelik kişisel ya da kolektif duygulardır. Ancak her birinin belirli bir süre içindeki birikimi siyasi kararlara ve pozisyonlara çevrilir, böylece bu duygular ülkeler arasındaki çıkar ve ilişki hesaplarına dahil olurlar.
Mevcut ABD yönetiminin politikaları, bazılarının onlarca yıl boyunca birikmiş nefretinin ardından daha fazla Arap halkını kendisinden nefret ettirmeye çalışıyor gibi görünüyor. Kendisine itilen şey “düşünülmeyen” türünden, diğer bir deyişle, tepkilere körü körüne kayıtsızlık (ama politikacılar kör olmalılar) değilse, bu, herhangi bir karar verici için garip görünen bir çaba. Başkan Biden yönetimi Demokrat Parti içindeki liberal sol harekete mensup ve onun doğal bir uzantısı olduğu için ilkeleri, fikirleri ve bazen de bizzat şahsiyetleri ile Obamaizm’i temsil ediyor. Obamaizm ise Arap Körfezi ülkeleri dahil olmak üzere bir dizi Arap ülkesine karşı dostane olarak tanımlanamayacak düşmanca tavırlar, kışkırtıcı açıklamalar ve politikalar izledi.
Bu düşünsel, sanatsal ve politik akımın içindeki ideolojik aşırılık, yavaş yavaş onu insan özgürlüğü ve eşcinsellik gibi bireysel seçimler üzerinde tahakküm kuran korkunç bir “diktatörlük” pratiğine dönüştürdü. Keza eşcinselliği normalleştirme, bir dipnottan asıl “metne, kültürel tercihler ve eğitim politikalarına göre ele alınan bir anomaliden, üzerine bir “kültür”, “eğitim” ve “siyaset”in inşa edildiği bir temele dönüştürme çabaları gibi son derece hassas konular üzerinde de. Gözlemciler, erken eğitim aşamalarında oğullarına ve kızlarına bu “anormalliğin” normalleştirilmesinin empoze edilmesi nedeniyle Amerikan aileleri arasında da çok fazla hoşnutsuzluk ve kızgınlığın var olduğunu görecektir.
Dünyadaki çoğu insan ve toplumun anlayamadığı bu konu, ABD'de erken dönem “eğitim”den başlayarak üst düzey idari kararlara kadar, örgütlü ve etkili “lobiler” tarafından uygulanan bir tür uygarlık “lüksü”nü temsil edecek şekilde uygulanıyor. Bu anormal "lüks", her türlü "yumuşak güç" aracılığıyla dünyaya yayılmak istendiği zaman nefret edilesi bir "diktatörlüğe" dönüşüyor.
Bu, liberal sol akım, ABD'nin iç tartışmalarından çok farklı ve ayrı olan kültürlere ve toplumlara tuhaf bir şey empoze etmeye çalıştığında, "Amerikan İmparatorluğu"nun çok şey kaybettiğini gösteren sadece bir örnek. Biden yönetiminin önemli sorunlar, bölgesel ve uluslararası siyasi krizlerde taraflı tercihler ve çelişkili politikalar benimsediğinde neler olduğuna dair bir tasavvur sunan bir örnek.
İran nükleer dosyası bölge ülkeleri ve dünya ülkeleri için büyük bir sorun. Viyana'daki müzakereler birkaç mantıklı nedenden dolayı umut verici değil. Birincisi, Amerikan müzakere ekibi, İran tarafını memnun etmeye yönelik hesapsız bir “gayret” nedeniyle istifalara tanık oluyor. İkincisi, Arap Körfez devletleri ve bir bütün olarak Arap devletlerinin bu müzakerelerden dışlanması, hiçbir şekilde herhangi bir siyasi dengenin göstergesi değil. Üçüncüsü, Körfez devletlerini ve Arap ülkelerini endişelendiren yalnızca İran’ın “nükleer silah”ı değil, aynı zamanda terörist “gruplar”, “örgütler” ve “milisler” aracılığıyla genişleme ve İran nüfuzunu yayma stratejisinin yanı sıra Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi bazı Arap ülkelerinin politikalarına yönelik bariz müdahaledir.
İran rejimine yönelik yaptırımların kaldırılması, bölge ülkeleri ve dünya için zararlı olan bu stratejiyi yeniden devreye sokacak ve yaygınlaştıracak. İran Devrim Muhafızlarının terör listesinden çıkarılmasının müzakere edilmesi dahi, bizzat Amerikan Kongresi içindeki güçlü muhalefete rağmen, gerçekleşmesi halinde “kaos istikrarını” ve “terörizmi” benzeri görülmemiş bir şekilde yayacak politikaların açıkça onaylandığının ürkütücü bir kanıtı.
Obamaizm, Arap dünyasının kanlı ve kötü şöhretli “Arap Baharı” olarak bilinen dönemde tanık olduğu politikaları açısından tehlikeli. Dahası, Obama'nın iki başkanlık döneminin sona ermesinden sonra açıklanan veya duyurulan “Farsları” yücelttiği, “Arapları” hor gördüğü kendi açıklamalarında bu tehlike açıkça görülüyor. Dünyada güçlü ve etkili ülkelerin kendi çıkarlarına ve halklarının menfaatlerine zarar veren bu tür açıklanmış politikalara sessiz kalacağını düşünen aklı başında bir kimse olamaz.
Mevcut yönetimin bu düşmanca politikalarında bazı düzenlemeler yapıldı ve güçlü politikaları, dünya olayları ve içindeki güç dengeleri üzerinde etkili, bölgeden, özellikle de Arap Körfezi ülkelerinden çıkan belirli kararlara dayanarak eski ittifakları tekit eden açıklamalar yapıldı.  Ukrayna krizi, yüzeyin altında devam eden derin ihtilafların, stratejik ittifakların doğasından tamamen farklı anlık çıkarlara, dönemsel gereksinimlere dayalı olarak meydana gelen değişikliklerin ortaya çıktığı buzdağının sadece görünen kısmıydı.
Suudi Arabistan ve Arap müttefikleri, güç dengesini adaletsiz bir şekilde yeniden düzenleyen bölgesel ittifaklar tesis etmek amacıyla ABD veya Batı tarafından desteklenen bazı İslam ülkelerinin hiçbir şekilde dostane olmayan politikalarını aşmayı başardılar. Birden fazla ülkede okunabilen, etkileri bu ülkelerin hem içinde hem de dışında izlenebilen önemli siyasi kazanımlarla sonuçlanan isabetli, sağlam ve akılcı politikalarla bu politikaların üstesinden geldiler.
“Pakistan” devleti yeni bir hükümet kurdu. “İran” devleti bölge ülkelerindeki takipçilerinin politikalarında daha önce kabul etmediklerini kabul etti. "Türkiye" devletinin Cumhurbaşkanı, daha önce benimsemiş olduğu hesaplanmamış programlarını terk ederek, Suudi Arabistan'ı ve ondan önce de BAE’yi ziyaret etti. “Rusya” ve “Çin” ile ilişkiler bir gelişme dönemine, eski ilişkileri etkilemeden sürekli bir gelişim ve dengeye tanıklık ediyor. Yemen'de işler tarihi bir atılıma doğru ilerliyor. Irak'ta, ulusal ve yurtsever Irak güçleri konumlarını güçlendirmeye başladılar. Suriye'de işler henüz tamamlanmamış çözümlere doğru gidiyor. Bunların hepsi birlikte, yakın geçmişe, politikalarına, kazanımların ve menfaatlerin nasıl elde edilebileceğine dair net bir perspektif sağlıyor.
Bunların hepsi işlerin siyasi yanı ve sadece belirli yönleriyle ilgilidir. Uygarlık yanına gelince, kalkınmayı, etkilemeyi ve geleceğin yapımına katılmayı arzulayan Arap ülkelerinde, ABD veya Batı ülkelerine karşı popüler nefret duygularının artması ne faydalı ne de yararlı. Batı'nın çağdaş zirvesini temsil ettiği “bilim” , “teknoloji” ve insan uygarlığının tüm unsurlarına şiddetle ihtiyacımız var. Bu nedenle, “ABD”nin hesapsız ya da bu yönde doğrudan bir niyet olmaksızın yürütülse bile daha fazla Arap’ın “nefret”ini kazanmaya çalışma politikaları yararsız.
Son olarak, bölge ülkelerinin çeşitli düzeylerdeki yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar, bölge ülkelerinin uluslararası seçenekleri olduğuna, ABD'nin parti içi ihtilaflarıyla ilgilenmediklerine, başarılı eski ittifak ilişkilerini sürdürmek için çabaladıklarına dair Washington'daki karar alıcıya önemli bir uyarı olmalı.