Türki Dahil
Gazeteci yazar
TT

Edep: Harun Reşid’in vasiyeti ve Kuseybi’nin mesajı

Her medeniyette, ahlaki erdemlerin, iyi adet ve geleneklerin nesilden nesle aktarılmasına, iletilme yolunun güzelliğini, alıcıları üzerindeki olumlu psikolojik etkisinin korunmasına hizmet eden bir kültürel sistem vardır. Böylece küçük büyük herkes bu değerler ile etkileşime girer. Araplar arasında iyi davranışları sürdürmek, dinleyicisine buna öykünme ve bunun için yarışma arzusunu miras bırakmak için özenle formüle edilmiş bir mısra, hikmetli söz vb. edebi sözlerden etkilenmeyeni göremezsiniz. Edep, “Lisânul-Arab”da belirtildiği gibi, “edip ve kültürlü insanı edeplendiren ve kültürlü yapandır. Edep olarak adlandırılmasının nedeni ise, insanı iyi huy ve erdemlerle terbiye ettiği ve kötülüklerden men ettiği içindir.” Cahiliye dönemi şairlerinden Tarafe bin Abd’ın şu beyti söylediği rivayet edilir:
Kışın sofraya davet ettiğimizde belirli kişilere değildir davetimiz
Edibiz, şan ve şöhret için değil iyilik için herkesi davet ederiz
Şevki Dayf’a göre bu, edep kelimesinin en eski kullanımıdır. Beyitteki edip kelimesi ile kastedilen, davet veren kişidir.Tarafe, bu ediplerinin zorlu geçen kış mevsiminde, davet verdiğinde aç kişiler arasında ayrım yapmaması, aksine cömertliğinin bir nişanı olarak herkesi davet etmesi ile övünüyor.
Tercüman arkadaşlarımla pek çok kez şakalaşmış ve birçok Arap üniversitesinin fakültelerinin “Art” (sanat) derslerini neden edebiyat olarak tercüme ettiklerini yorumlamakta yarışmalarını sağlamışımdır. Faculty of Arts bizde genellikle edebiyat fakültesi diye çevrilir ve bu alanı edebiyat değil de sanat olarak tercüme eden sadece birkaç üniversite gördüm. Aslında ikisi de yanlış değil, ama dikkat edilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bazı noktalar var. Sanat ve edebiyat aynı şeyi inceler, ahlak ve güzellik değerlerini aktarırlar. Arapların tarihinde bu ikisini kendisinde toplayan itibarlı şahsiyetler olmuştur ve böylece, alim ve edip, muallim ve müeddipler görülmüştür. Bundan dolayı, “Muallimin adı ilimden, müeddibin adı da edepten türetilmiştir. Asıl olan ilimdir, edep ise bir koludur” denir. El-Cahiz (ölüm: Hicri 255 ) Muhammed bin Ebi Duad'a (ölüm: Hicri 239) yazdığı ve “övülecek ile kınanacak ahlak” adıyla bilinen mektubunda şöyle der: “Bilgeler, doğal aklın ve içgüdüsel cömertliğin, edinilmiş aklın yardımı olmadan mükemmelliğe ulaşamayacağı konusunda hemfikirdir. Bunu, ateş ve odun, kandil ve yağ ile örneklendirirler. Çünkü içgüdüsel akıl bir makine, edinilen akıl ise bir cevherdir. Edebiyata gelince, aklını artırmak için kullandığın başkalarının aklıdır”. Emevilerden sonra, Abbasiler de alimleri çocuklarına müeddip tayin ettiler. Cömertlik ve belagatin geniş kalkanı olarak nitelendirilen Abdullah bin Muaviye bin Yasir, Mehdi’nin müeddibiydi. El-Kessai ise Harun Reşid ve oğullarının müeddibiydi.
İbn Haldun Mukaddime adıyla ünlü eserinde şunu rivayet eder; Halaf el-Ahmar şöyle der: “Harun Reşid benden oğlu Muhammed Emin’i tedip etmemi ve eğitmemi isteyerek şunları söyledi; ey Ahmar, Emirül Müminin sana canını, evladını emanet ediyor. Onu eğit ve terbiye et, Emirül Müminin oğlu diye ona katı davranmaktan kaçınma, sana itaat ona vaciptir. Sen onun emirül müminisin. Ona Kur’an okut, tarih, şiir, yöntem ve usul, lafını bilmeyi öğret. Gerektiği zaman dışında, onu gülmekten alıkoy. Beni Haşim büyüklerine hürmet etmeyi ve yüceltmeyi, meclisinde komutanlar olduğunda onlara kıymet vermeyi öğret. Onu üzüp zihnini öldürmeden, öğrenme isteğini köreltmeden ona faydalı olabileceğin tek bir an geçmesin. Ona karşı çok müsamahalı olma ki, boş vakit geçirmeyi keşfedip buna alışmasın. Ona yakın olarak ve yumuşak davranarak eğit ve onun için örnek ol. Yumuşaklık ile yola gelmezse sert ve katı ol.”
Şevki Dayf edep sözcüğü hakkında şöyle der; “ Hicretin üçüncü yüzyılından itibaren edep kelimesinin –taşıdığı anlamlardan- birinin de belirli bir insan topluluğunun uyması gereken kurallar, yani adap olduğunu görürüz. Bu anlamda birçok kitap yazılmıştır. Sözgelimi, İbn Kuteybe’nin “Edebu’l Katib” ile yaklaşık olarak Hicri 350 yılında vefat eden Kuşacem’in “Edebu’l Nedim” kitapları gibi. Kadılar, vezirler gibi diğer meslekler hakkında da benzer kitaplar yazılmıştır. Keza konuşma, yemek, muaşeret, yolculuk vb. konularla ilgili adap kurallarını içeren kitaplar da vardır.” Edep kelimesi tarih boyunca genişleyip daralmayı sürdürdü. Tarafe’nin beytinde yemeğe davet eden kişi anlamına ilaveten, yemek, söz, selam, uyuma adabı ortaya çıktı. Öyle gelişti ki, ister genel ahlak isterse başkası olsun, belirli durumlarda ve bilinen zamanlarda uyulan bir davranış sistemi haline geldi. Bunların birçoğuna görgü ve nezaket dendi. Bu anlamda edep ve adap, yokluğu (Allah bizi bundan korusun) yergi nedeni olan bir husustur. Nitekim Mutenebbi’nin bu konuda daha sert olamayacak yergi içeren bir beyti vardır:
Edep ve adaptan yoksun akılsız cahil
Yular takılacak başı olmayan eşek gibidir
Tüm bu eğitsel ve davranışsal adaplar arasında bir bağlantı vardır. Edebiyat, insana ahlakın değerini öğretir, böylece onun güzelliğini fark eder, ondan zevk alır, onun için çabalar ve ahlak sahiplerini tanımaya çalışır. İyi ahlak sahibi olmak isteyenlere her zaman genel edebiyat eserlerini okumaları tavsiye edilir. Evladının ahlaklı ve iyi huylu olmasını isteyenler ona okumaya teşvik etmeliler. Bu vesile ile Dr. Gazi el-Kusaybi ile ilgili bir anekdot aktarmak istiyorum. Kendisine hangi kitaptan hiç vazgeçemediği ve hep yanında taşıdığı sorulduğunda şu cevabı vermişti; ”İbn Abdurabbih el-Endulusi’nin el-İkdü'l-ferîd adlı kitabı. Kendisinin benim için hem manevi hem de fikri bir değeri var. Manevi değeri rahmetli babamın hediyesi olması. 13-14 yaşlarımda bana hediye etmişti. Kitabı abartısız onlarca kez okumuşumdur ve hala ara ara kendisini veya bazı bölümlerini okurum.” Daha sonra kendisine bu soruyu soran gençleri de kitabı okumaya teşvik etti. Cevabında dikkatimi çeken kitabı defalarca okuması değil, asıl hoşuma giden oğlunu bu tür hediyelerle yetiştiren babasının davranışıydı. Yaşadığımız hayatın parçaları arasından taşan bazı büyük işler ve asil erdemler vardır. Bunlar, ediplerin sanatları ile ölümsüzleştirdiklerinin, müeddiplerin kuşaktan kuşağa aktardıklarının arasında olmayı hak ediyorlar.